Retro-pop müziğin Türkiye’deki özgün temsilcisi Gökçe Kılınçer, 2014’te çıkardığı ilk single’ı Aşk Beni Bulunca’dan bu yana, geçmişten günümüze hiç eskimeyen şarkıları yeniden yorumluyor. 1970’lerden gelen sesiyle kulağımızın pasını silen Kılınçer ile müziğini, Londra’yı ve eski şarkıları konuştuk.
Retro-pop müziğin Türkiye’deki özgün temsilcisi Gökçe Kılınçer, 2014’te çıkardığı ilk single’ı Aşk Beni Bulunca’dan bu yana, geçmişten günümüze hiç eskimeyen şarkıları yeniden yorumluyor. 1970’lerden gelen sesiyle kulağımızın pasını silen Kılınçer ile müziğini, Londra’yı ve eski şarkıları konuştuk.
Müziğini Retro-pop olarak tanımlıyorsun. Retro-pop tam olarak nedir?
60’lardan gelen pop müzik. Yaptığınız müziği tanımlamaya çalışmak her ne kadar yaratımın o özgür doğasına aykırı olsa da, iletişime yardımcı olmak için bu tip bir tanımlama benim müziğimi ifade etmemde yardımcı oluyor.
Sound’un geçmişten gelen tınıları bugünün sesleriyle birleştiriyor. Peki çocukluğunda kimleri dinlerdin?
Çocukluğumda ne dinlediğimi tam olarak hatırlamıyorum. Kendimi bilmeye başladığımdan beri çok severek dinlediğim sanatçılarsa: Bob Marley, Orhan Gencebay, Neşet Ertaş, Led Zeppelin, The Beatles, Nina Simone, Elvis Presley, Bob Dylan, Bessie Smith, Cem Karaca, Nat King Cole, Pink Floyd, James Brown… Her türün klasiklerini seviyorum.
Anılarında 1970’lerin pop şarkılarının nasıl bir yeri var?
O dönemlerden çok daha sonra doğdum. Uzak geçmiş anılarım değil de yakın geçmiş anılarımda yeri daha fazla. Çünkü ben büyürken bu tür müziklerin kulağıma çalınması neredeyse imkânsızdı. Babamın 45’likleri olsa da… Dediğim gibi, ben büyürken o 45’likler benim için sadece evi süslüyorlardı. Asıl anlamda o sound’ları keşfetmem için Londra’ya gitmem gerekecekti.
Yaptığın müziğin çok katmanlı bir yapısı var. Özgün bir tarz benimsemiş bir müzisyen olarak, müziğinin ortaya çıkış aşamasında nelerden ilham aldın?
Şarkıların çıkış aşamasında, müziğe sonradan verdiğimiz giysiden ziyade, yalnızca hayattan ve gerçeklikten beslenirim. Konu sıkıntısı çekmeyeceğim bir alan kendileri. Hayat…
Gazi Üniversitesi’nde İşletme okurken, Londra Metropolitan Üniversitesi’nden kazandığın burs sonrasında Londra hayatın başladı. Bu bursun ve Londra’da yaşamanın sound’una nasıl bir etkisi oldu?
Uzun zamandır Londra’da yaşıyorum. Hayatımı değiştirmem gerekiyordu ve bu da, bu burs sayesinde oldu. Bu anlamda, evet, kazandığım burs çok önemliydi. Londra’nın sound’uma en büyük katkısı, farklı kültürlerin müziklerini, o kökenin insanlarından dinleme ve kayıt etme şansına erişmek oldu. Benim müziğime en büyük katkısı bu sanırım. Kulaklarım çok şenlendi bu müzikal zenginlikten.
Bestesi sana ait olan şarkılar pek çok olumlu yorum alıyor. Ne kadar zamandır kendi bestelerin üzerine çalışıyorsun?
Bu kimi şarkılarda bir kaç saat, kimilerinde iki ya da üç sene olabiliyor. Şarkı “ben oldum” diye fısıldayana kadar çalışıyoruz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız..