Enver Topaloğlu
Yazının başlığında, Jose Saramago’nun romanının Türkçedeki adından, ‘İsa’ya Göre İncil’den esinlenildiği açık. Saramago demişken onun, İsa’nın İncil’de anlatılan yaşam öyküsünü yeni bir bakış açısıyla ele aldığı romanı nedeniyle ülkesi Portekiz’i terk etmek zorunda kalmış bir yazar olduğunu da belirtelim. Saramago’nun, Katolik inancının İsa figürüyle çelişen başka, yeni bir İsa anlatımı ve genel olarak İsa’ya yaklaşımı tepkiyle karşılanır. Katolik inancının temsilcisi kilisenin lincine maruz kalır. Öyle ki, karşılaştığı baskılar ve uygulanan sansür nedeniyle ülkesini terk ederek yaşamının kalanını Kanarya Adaları’nda Lanzarote’de sürgün olarak geçirir. Bu bilgiyi paylaştık ama konumuz Saramago ve yapıtları değil. Konumuz, “şairlere göre şiir”.
Şiirler yazılıyor, yayımlanıyor, okunuyor. Okuyoruz. Bazen de soruyoruz elbet: Şiir nedir? Şiirin bir tanımı var mı? Şiir nasıl tanımlanır, tarif edilir? Elbette yeri ve varlığı olan her şey gibi şiirin de bir tanımı var. Ama şiirin tanımıyla ilgili güncelliğini koruyan temel bir sorun da var.
Okuduklarımızdan, şiir üzerine konuşulanlardan, eleştirilerden, incelemelerden, araştırmalardan, tartışmalardan anlıyoruz ki şiir sabit kalmıyor, değişiyor. Dolayısıyla şiirin tanımı da değişiyor. Öyle ki, her şair kendi şiir tanımına göre şiir yazıyor, bunu gerçekleştirme çabasına giriyor. Her şair kendi şiir tanımıyla şair oluyor. Hatta bunun böyle olmasını amaçlıyor. O nedenle de ne kadar şair varsa o kadar da şiir tanımıyla karşılaşıyoruz desek yanlış olmayacak.
Öte yandan, bir şairin şiir tanımının, ondan sonraki bir başka şair tarafından genişletildiğine, derinleştirildiğine de, büsbütün eskitilerek aşıldığına da tanık olunuyor. Bir bakıma, şairin deneyimiyle birlikte şiirin yeniden tanımlanması da söz konusu. Sonuç olumlu ya da olumsuz olsa bile.
Tüm bunlarla birlikte aslında şiirden daha müşkül işin, şiiri tanımlamak olduğu da bir gerçek. Denebilir ki tanımların, tariflerin, kalıpların, çerçevelerin içine girmesi en zor sanat alanı şiir. Bunun değişik nedenleri vardır ama galiba en önemlisi, şiirde daima kişisel söz ve dilsel deneyimin öncelikli oluşudur, diyebiliriz.
Şiir üzerine konuşanlar, tartışanlar şiire tanım getirmeye çalışanlar elbette ki yalnızca şairler olmamıştır. Olmuyor. Kimi filozofların, yazarların, eleştirmenlerin, denemecilerin, incelemecilerin, araştırmacıların da şiiri anlamaya, anlatmaya, yorumlamaya yönelik çabaları söz konusudur. Ancak şairlerin dışında şiiri tanımlayanların, yorumlayanların yaklaşımında zaman zaman odağın kaydığına da tanık olunur. Olmadık zamanda, beklenmedik biçimde, içi doldurulmuş av hayvanlarını çağrıştıran şiir tanımlarına rastlanması biraz da bu nedenledir. Neyse ki şairlerin şiir tanımlarından, bu tür bir canilik ruhunun izleri yansımıyor.
https://www.gazeteduvar.com.tr/sairlere-gore-siir-haber-1529373