Ebru D. Dedeoğlu
“Benim için zor olan, silahı istediği zaman vermememdi. Hırçınlaşıyordu. Birlikte çalıştığımız altı yıl boyunca Yılmaz’a asla üzerinde silah taşıttırmadım, hep ben taşıdım. Aramızda gizli bir anlaşma vardı. O içtiği zaman ben içmezdim. Benim içtiğimde de o içmezdi.”
Yeşilçam’ın unutulmaz filmlerinin yapımcısı, sinema tarihimizin en önemli isimlerinden Abdurrahman Keskiner‘in yeni kitabı “Prodüktör” Alfa Yayınları’ndan yayımlandı. Ali Can Sekmeç tarafından yazılan kitap, Yeşilçam gerçeğini, Yılmaz Güney‘li yılları, dönemin starlarını ve duayen Keskiner’in unutulmaz başarılarını anlatıyor. Adeta Yeşilçam tarihini okuduğumuz kitap dünden bugüne sinemamızın gelişimini ve dönemin psikolojisini gözler önüne seriyor.
Apo Ağabey, Apo Baba, Apo Dayı… Say say bitmez. Herkesin severek bahsettiği, zeki, ketum ve güvenilir bir koca çınar. Çok sevdiğim Arzu Okay sayesinde buluştuğumuz Keskiner’le bol bilgili, bol lezzetli bazen hüzünlü bazen de kahkaha dolu bir sohbet gerçekleştirdik. Ders niteliğinde altın öğütleriyle kendisinden çok şey öğrendiğim muhabbetimizde “Duyduklarımı değil, bizzat yaşadıklarımı anlattım” diyen Keskiner ile kitabı üzerinden sinemaya ilk girişini, Yılmaz Güney’i ve başarılarla dolu yapımcılık hayatını konuştuk. Tabii arada gizli köşelerde kalmış konuları da irdelemeden geçmedik. Bazıları aramızda çoğu röpörtajımızda. Buyrun sohbetimize…
Abdurrahman Keskiner
– Apo Abicim, izninizle size abi demek istiyorum. Kitabınızı büyük bir merakla okudum. Yeşilçam’da duyduklarınızı değil bizzat yaşadıklarınızı dile getirmişsiniz. İlk olarak sormak istiyorum Osmaniye’de çiftçilikle uğraşırken İstanbul’a nasıl geldiniz?
1961-62 döneminde Osmaniye’de özel bir lisede okurken, yaramazlığımdan dolayı mektepten atıldım, İstanbul’a ablamların yanına geldim. Lise son sınıfın ikinci dönemini İstanbul Beyoğlu Lisesi’nde okumaya devam ettim. Şimdiki adıyla Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesi’nde. Lise bitince de Osmaniye’ye geri döndüm. Askerlik, ardından da öğretmenlik yaptım.
– Ve hayatınızın dönüm noktası. Osmaniye’de film çekmeye gelen Yılmaz Güney’le tanışıyorsunuz…
Evet. 1965 yılında Yılmaz Güney’le tanıştım. Osmaniye’ye Dağların Oğlu filmini çekmeye gelmişti. Başrollerde Nebahat Çehre, Erol Taş oynuyordu. Yılmaz, abim Arif Keskiner‘in arkadaşıydı. 20 gün onlara yardım ettim.
Abdurrahman Keskiner Yılmaz Güney’le ‘Dağların Oğlu’ filminin çekimlerinde
– Kitabınız Yeşilçam’dan kimler geldi kimler geçti diye başlıyor. O yıllara dönecek olursak, Yeşilçam’da filmler nasıl yapılıyordu? İşleyiş nasıldı?
O dönemde, bölge işletmecilerinin istedikleri oyunculara göre filmler yapılıyordu.
– Bölge işletmecisi ne demek?
Sinema dağıtım şirketlerinin adı Bölge İşletmecisi olarak geçiyordu. Türkiye’de beş tane bölge vardı. Adana, İzmir, Samsun, İstanbul ve Ankara. Adana bölgesi en büyük bölge. 24 vilayet ve kazasını kapsıyordu. Ancak bu bölgelerin içerisinde en önemli ve sözü geçerli olan Adana bölgesi idi. En çok parayı veren de Adana’ydı. İşletmeciler, film işletmecileri, kimin filmi iş yapıyorsa İstanbul’a gelip onun filminin yapılmasını istiyorlardı.
– Peki film oyuncuları nasıl seçiliyordu?
O dönemde kadın ya da erkek star sistemi mevcuttu. Yani Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, İzzet Günay gibi. Starların yanında oynayan oyuncuların ismi önemli değildi. Çünkü Cüneyt Arkın ya da Türkan Şoray filmi satıyorsun. Türkan Şoray’ın yanındaki adam kimseyi alakadar etmiyor. Anlatabildim mi? Şimdiki gibi ajanslar yok o zaman. Aklına yatan ya da beğendiğin oyuncu varsa hikâyeye uyar deyip, çağırıp oynatıyorsun. Sistem böyle işliyordu.
– Hikâyeleri yurt dışından mı kopyalıyordunuz, yoksa halkın beğenisine mi göre seçiyorsunuz?
Hayır. Şöyle Ebru: piyasada 5-6 kişi senaryo yazıyordu. İşte kimler var? Safa Ünal, Erdoğan Tünaş, Bülent Oran. Bu isimlerin haricinde komedi senaryosu yazanlar da vardı. Senaristler, tür bazında ayrılıyordu. Bu isimler içinde en hızlı üreten Safa Önal ve Erdoğan Tünaş’dı.
Yazının devamını okumak için tıklayın