“Adana’da İlkbahar romantizmle başlar.“
Uçak Çukurova’ya doğru havalanırken, sözcükler süzüle süzüle iniyordu senkronize halde birer birer. Günlerdir duygular sel olup çağlarken, portakal çiçeğinden topraklara, topraklardan ağaçlara, renklerden insanlara, anılarla çocuk kalbime.
Kardeşim aldı havaalanından, konuştuğum lafı unuttum, camı sonuna kadar açıp sevinçle derin bir nefes aldım, camdan tüm arabanın içine, oradan tüm dünyama yayılan bu mis kokuyla, Portakal Çiçeklerinden geliyordu…. Adana havaalanı yolunda iki taraflı portakal, turunç ağaçları bembeyaz çiçeklerle donanmış, alt dallarının o anda budanıyor olması nedeniyle de bütün yol bir parfüm şişesine düşmüşcesine hissettiriyordu…
Uçağın merdivenlerinden inipte girişe ulaştığınızda saksılarda bebek portakal ağaçları karşılar, boylarına bakmadan yayar o büyülü kokusunu çiçekleri, öyle bir sevinç kaplar ki içinizi.
Biliyordum geleceğini diyerek “başımdan aşağı dökmüştü portakal çiçeklerini ben dönüp dururken” üniversiteden zarif arkadaşım. ADATÜB Adana İli Turunç Üreticileri Birliği’nin standına o da eşlik etmişti. Nasıl zarif bir karşılamaydı, gençler gelen herkese portakal suyu ve portakal çiçeği kolonyası ikram ediyordu karnaval programı broşürü eşliğinde.
Mutlu çocukluğumun kokusu, ben portakal ağaçları arasında, bahçeli bir evde, ağaçlara tırmanarak büyüdüm. Her biri güçlü özelliklerle donatılmış Cumhuriyet kadınlarıyla doluydu etrafım…
Uyanıverince günün içine dalıverir, akşam olunca ertesi günü iple çekersin renkli düşlere dalarken. Ertesi sabah portakal çiçeklerinin büyülü kokusuna, kuşların cıvıltısına uyanırdın. Ele avuca sığmaz derler ya, tam da öyleydim, damarlarımda akan mutluluktu.
“Her sabah ruhumu uyandır ve her gece uyuması için ona serenat yap”
Awake my soul every morning and softly serenade it to sleep each and every night.
R.M. Broderick
Tam da bu… Baş hafif yukarı kalkık, kolun biri yavaşça yukarı doğru kalkarken diğeri geriye, ayak ucunda usulca yükselip dönmeye başlarsın. Doğayla birlikte açarsın bembeyaz bahar dallarını, çiçek çiçek…Hayat doğayla dansın olur.
“Burası nasıl güzel bir sokak, parfüm kokuyor” derdi ilk kez gelen. Aşkın sembolü güllerle başlardı sokağımız; sarmaşık, bodur, selvi boylu olanıyla sarı, kırmızı, pembe, beyaz. Sol tarafında narin beyaz çiçekleri hafif bir rüzgarla bile hafifçe dönerek yerle buluşan yaseminlerle devam eder, sokağın sonuna doğru hanımelleri ile buluşulurdu. Herbir tomurcuğuyla yüzleri güldüren doğa harikaları, çeşitli çiçekler balkonlarda, damlarda sulanınca can bulur. Adana sıcağı bu, yakar yoksa usul usul.
Akşamları sokak lambasının altına çekilen sandalyelerde masallar anlatılır. Evlerden yapılan ikramlarla, çaylar, kahvelerle gece yarısına kadar kahkahalar birbirine karışırdı.
“Kimi insanlar vardır; sadece kitaplardan değil, tarlalardan, ormanlardan, ırmak kıyılarından bir şeyler öğrenmişlerdir…Yanı başlarında öten kuşlar, batarken bıraktığı kızıllıkla güneş, kendi hallerindeki ağaçlar ve yaban otları öğretmenleri olmuştur..” demiş Anton Çehov.
Giritlisi, Arabı, Haleplisi, Arnavut’u, Bulgar’ı, Alevi’si, Kürt’ü hep birlikte yaşadık biz, öyle böyle değil, birlikte yedik içtik, birlikte güldük, birimiz ağlarken diğeri hep yanında….
“Etnik ve dini, sayısız farklı kültürün birlikte varolduğu renkli bir şehirdir” Adana der değerli sanatçımız Yaşar Kemal. Ne çok insana hayat mektebi olmuş, ne çok insanın yolu geçmiştir Adana’dan….
Adana Portakal Çiçeği Karnavalındayım. Karnaval boyunca konserler, sergiler, standlar ve çeşitli etkinlikler olur. Ama en sevdiğim Rio Karnavalında hissettiren kostümlü kortej ve sokaklarda özgürce dansetmektir. Adanalı sokağa dökülünce daha bi güzelleşir.
Romantizm, aşk, dans, müzik, sinema, sanat, sevgi, mutluluk, samimiyet Adana’nın ruhundadır.
Ve de eşsiz lezzetlerinde; kebabı, şalgamı, bici bicisi. Şöyle bir acılı kebabı, tazecik salatalarıyla şalgam eşliğinde yemeden dönülmez. Bol sumaklı soğan salatası olmazsa olmazıdır kebabın.
Bici bici de ne demeyin, sanırım herkes öğrendi artık… Doğrarsın küp küp donmuş muhallebiyi, dökersin yontulmuş buzu üzerine, bide pudra şekeri, şöyle bir gezdirirsin önceden hazırlanmış kırmızı suyu üzerine, kaşık yetmez yemeye bu güzel tatlıyı. Geleceği saati bilir beklerdim kapıda, kocaman çukur kasemle, anlatırken bile sulandı ağzım…
Henüz Adana’ya gitmemiş, bir portakal çiçeği koklamamış, sokaklarda dansetmemişseniz çok şey kaçırmışsınız demektir.
Bir gün Adana’da buluşmak dileğimle….
https://www.gocekgazete.com/yazarlar/belma-dogan/adana-portakal-cicegi-karnavali/146/