O kadar çok söyler olduk ki bu cümleyi… Çünkü tek tek azalıyor yurdumun güzel ve aydınlık insanları… Ali Özgentürk de gitti baharın yağmur olup yağdığı bugünlerde, bitti.
Ağır bir uykuda gibiyiz her kayıpla irkiliyor, sonra tekrar derinlere dalıyoruz. Su altı vurgunu yemiş gibiyiz. Yaşayanları da unutuyoruz ölenleri de…
Koskoca Ali Özgentürk, toplumcu sinemanın son direklerinden, ömrünü sanata ve insan onuruna adamış bir güzel adam.
Haberi duyunca ‘At’ filminin o unutulmaz sabah sahnesi geldi aklıma.
El arabalarıyla tek tek çıkıyordu Eminönü’ndeki bekarhanenin insanları, bağırıyordu her biri “Topkapı’ya… Aksaray’a… Sirkeci’ye…” Sonra başka biri içlerinden bağırıyor “Ekmeğe…” Sabahın ilk ışıkları yıkılıveriyor omuzlarımıza. Sabah selası daha bir hüzünleniyor.
Kimin sesi miydi o? Bilmiyorum ki!
Kamerada Genco Erkal’ın yüzü vardı.
Kameranın arkasında Ali Özgentürk’ün.
Dünyada böyle sanat insanları yaşarken onurlandırılır, bu dünyadan giderken de arkasında yapılmış onlarca söyleşi, gazete ve dergi yazısı, hakkında çekilmiş belgeseller bırakır.
Nasıl bir kuraklığın içine düştüysek; gazetesi, televizyonu gündelik siyasetin gölgesinde. Dört sandalye bir moderatör… Sabaha kadar program zannettikleri şeyi sunuyor, televizyonculuk zannettikleri şeyi yapıyorlar. Bir kısmında da üç saatlik dizilerde çatık kaşlı öfkeli, çapraz kaşlı hüzünlü adamlar ile gündüz vakti gece makyajı yapmış kadınların karton karakterleri…
Sonra haber: Ali Özgentürk öldü.
Hemen yaşıyla birlikte geçiyor haber, anlamı neyse; erken öldü diye üzülmemizi mi bekliyorlar yoksa yaşayacağını yaşamış diye sevinmemizi mi?
O Ali Özgentürk!
https://www.diken.com.tr/boyle-mi-olmaliydi/