Aynı gökyüzünün altında, aynı kederle – Ercan Kesal

Aziz Abi niye Sivas’a gitti? Ömrünü yetim, kimsesiz çocuklara niye verdiyse o yüzden gitti. Aziz Abi yakılmayı hak edecek ne yaptı bu ülkeye? Ölmeden bir saat önce bile, ömrünü verdiği kimsesiz çocukların nasıl daha rahat yaşayacaklarını ve gelecekte onlara daha iyi neler sunabileceğini düşündüğüne adım gibi eminim.

Emeğe, masumiyete ve inceliğe yer kalmadı ülkemde.

Sevdiğimizin beline sarılıp umutla yürüdüğümüz sokaklardan, geceyarıları tekinsiz saatlerde, sorgusuz sualsiz götürüldüğümüz işkencehanelere düştük. Haziran günlerinde, içlerinin olanca ateşiyle sokaklara çıkan oğullarımızın, kızlarımızın üzerine, tüm nefret ve silahlarıyla saldırdılar, tekmelediler, vurdular, öldürdüler.

AZİZ BEY…

Soğuk bir aralık günü… Ortalıkta hiç kimse yok. Her zaman neşeli çocuk sesleriyle dolu bahçede, sabahki kardan artakalan beyazlığa saklanmış içli bir sessizlik var. Bahçenin bittiği yerdeki yeni bina inşaatı hemen fark ediliyor.

Arabamızı bahçenin girişine bıraktık ve yürümeye başladık. Çok geçmeden dokuz on yaşlarında esmer ince yüzlü bir çocuk, sakin adımlarla geldi karşımıza durdu.

“Hoş geldiniz!”

‘’Aziz Bey’e geldik oğlum, nerede kendisi?”

“Aziz Dede inşaatta, gelin götüreyim sizi…”

Sıvasız merdivenleri tırmanarak küçük bir odanın kapısında durduk. Çocuk, odanın kapısını açarak hemen pencerenin önündeki divana doğru yürüdü. Hafifçe eğilerek, “Dede, dede” diye seslendi. İnce bir battaniyenin altına kıvrılmış el kadar bir gövde kıpırdadı önce ve yavaşça toplandı. Üzerinde eski, kolsuz bir hırka ve ayağında eprimiş bir eşofmanla, bitmemiş bir inşaatın karanlık odasındaki uykusundan kaldırdığımız adam Aziz Nesin’di.

Aziz Bey, gözlerini karanlığa alıştırmaya çalışarak bir müddet baktı bize.

Yazının devamını okumak için tıklayın