“Paylaştığımız zamanlar yaşamın düz yazısında şiirdir” demiş Freud.
İnsan yaşarken o andayken pek de farkında olmuyor hemen sonrasında bir anı olacağını. Yaşam bir bilinmezlikler denizi. Ölüm de öyle. Belki de bu yüzden hırçınlığımız, öfkemiz, çaresizliğimiz. Hiç birimiz sevgisiz, kötü, kavgacı doğmadık.
Ama sosyalleşmeye başladığımız andan itibaren tüm olumsuz tavırlar bizlerle beraber büyümeye başladı. Bunun birçok nedeni var, onlara girmeyeceğim ama benim yıllardır bu konuda bir görüşüm oluştu.
İnsanların iç sıkıntısı diyerek tam olarak adlandıramadıkları ruh hali, doğadan ve sanattan uzaklaşmalarından kaynaklanıyor. Çevre konusunda tam bir barbarlıkla, vandallıkla karşı karşıyayız. Ve de bu bizzat egemen güçler tarafından hayata geçiriliyor. Kıyılar koylar yağmalanıyor, sit alanları imara açılıyor, hiç olmayacak yerlere maden arama ruhsatı verilerek doğanın nefesi kesiliyor, parklar bahçeler yerini kocaman AVM’lere bırakılıyor. Çocuk parkları bile artık birer metal ve plastik yığını. Çocuklar toprağa dokunamadan sentetik lastik yüzeylerin üzerinde oynuyor.
Diğer taraftan ise yıllardır devlet eliyle yürütülen bir kültür ve sanat politikası olmadığı için ve de telif hakları alanına gereken önem verilmediği için eser sahibi ve icracı sanatçılar -pandeminin de etkisiyle- hayatlarının en zor dönemini yaşıyor.
Ekonomik zorluklar nedeniyle sinema, konser ya da tiyatroya gitmek yerine evinde dizi izlemeye mahkum edilen insanlar içlerinde çok büyük bir boşlukla yatıp yine öyle kalkıyorlar. Ama birçoğu bunun farkında değil. İnsan sadece bir bedenden oluşmadığı için, ruhunun beslenmemesinden kaynaklanan eksikliği yanlış yorumluyor. Kalbim daralıyor diyor, bugün hiç keyfim yok diyor, yataktan hiç çıkasım yok diyor…
Zira dediğim gibi bu eksikliğin farkında değil. Ama sanat bir lüks değil bir ihtiyaç.
Bunun için hep yazıyoruz söylüyoruz. Sanat ürünlerine telif hakları ihlal edilmeden her vatandaşın kolayca erişimi sağlanmalı. Bunun içinde devlet desteği şart.
Devlet özellikle bu dönemde -bazı belediyeler yaptı- satılacak konser ve tiyatro biletlerinin bir bölümünü sübvanse etmeli (Zira performans mekanları kapasitesinin çok altında izleyiciyi kabul edebiliyor).
Sanat ürünlerine uygulanacak vergiler, KDV oranları mutlaka düşürülmeli. Eser sahipleri gelir vergisinden muaf olmalı.
Sanatçının sigorta, emeklilik ve sosyal güvenlik alanındaki belirsizliği ortadan kaldırılmalı.
Umumi mahallerin lisanslanmasıyla ilgili yerel yönetimler ve Kültür Bakanlığı meslek birlikleriyle koordineli çalışmalı. Yapılacak tespitleri kolaylaştırmalı.
Meslek Birlikleri ticari işletmeler olmadıkları için ve de topladıkları telif gelirini üyelerine dağıtan hak ediş kurumları oldukları için Kurumlar Vergisi’nden muaf olmalı.
Fikri ve Sınai Haklar mahkemelerinin sayısı artırılmalı ve de burada görev yapan hâkimlerin telif hakları konusunda uzmanlığı sağlanmalı.
Türk Lirası’nın değer kaybı yüzünden ithal edilen müzik-stüdyo ekipmanları ses-ışık sistemleri ve enstrümanlar üzerindeki gümrük vergisi minimuma indirilmelidir.
Bu ve buna benzer istisnaların yaratıcı endüstrilere sağlayacağı katkı çok açıktır. Buradan bir kez daha duyurmakta fayda var…