Kaan Çağlayangöl, [email protected]
Müziğin evrensel olması sözü bir klişe gibi gözükse de büyük bir gerçeği yansıtıyor. Klasik müzik ve caz müziği; gerek akımları gerekse içerdikleri “yüksek” sanat bakımından elbette göz ardı edilemeyecek kadar önemli ve değerli. Başlı başına her iki türün de sanatsal değer bir hayli yüksek. Fakat bu iki türün sanatsal değerinin yüksek olması diğer türleri ve akımları değersiz kılmıyor.
Caz müziği entelektüel kesimin dinlediği ve sevdiği bir müzik midir sorusu yıllardır bana en çok sorulan soruların başında geliyor. Bu sorunun sorulmasını yadırgamıyorum çünkü böyle bir algı yaklaşık 20 yıldır sistemli bir şekilde yaratılmaya çalışılıyor ve kısmen de başarılı olmuş gözüküyor.
Bu sorunun cevabını verebilmemiz için biraz daha eski yıllara gitmemiz gerekiyor. Ülkemizde “caz” müziğinin tarihi ve geçmişi, formel olarak yaklaşık olarak 50 yılı aşmış durumda. Özellikle son 20 yıldır caz müziği daha sistemli bir şekilde ilerliyor. Her geçen gün daha fazla albüm ve genç caz müzisyenleri boy göstermeye başladı. Bunun en büyük nedeni şüphesiz bu yolu açan çok kıymetli müzisyenler. Erol Pekcan başta olmak üzere 1960’lı yılların müzisyenleri caz müziğinin sevilmesine ve gelişmesine büyük katkılar sağladılar. Kısıtlı sayıda plak yapabildiler, ancak konser ve eğitici panellerle bu müziği geniş kitlelere sevdirmeye çalıştılar. Onların bu çabaları bizlere her zaman öncü ve yol gösterici oldu.
Yazının devamını okumak için tıklayın