Konser Tarihi : 19 Ocak 2024 – Cuma
Konser Saati : 20:00
Konser Salonu : ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KONSER SALONU
KONSER PROGRAMI
- A. MOZART DON GİOVANNİ UVERTUR
- ARENSKY KEMAN KONÇERTOSU
- SCHUBERT SENFONİ NO:3
ŞEF : Mustafa MAHMENDAROV
SOLİST : Olgu KIZILAY “keman”
MUSTAFA MAHMENDAROV
Mehmandarov soyundan tanımış birçok kişi vardı. Bugün bu soyadını taşıyan Mustafa, sanattaki yeteneği ve başarısıyla bu misyonunu sürdürmektedir.
Mustafa’nın eğitiminde anne ve babasının yanı sıra büyükannesi Leyla Hanımın da özel bir rolü vardı. Leyla Hanım hayatının sonuna kadar Azerbaycan Devlet Konservatuarı’nda ders vermiş ve Müzik Tarihi Bölümü’nde yardımcı doçent olarak çalışmıştır. Leyla Hanım’ın evindeki piyanosu Mustafa’nın ilk müzik enstrümanıydı.
Mustafa Mehmandarov 2 Haziran 1992’de Bakü’de doğdu. 1998-2009 yılında Üniversite’de okudu. Hacıbeyli Bakü Musiki Akademisi’nde merhum Profesör Bayandur Mehdiyev’in sınıfında “keman” çalıştı ve o okuldan mezun oldu. Daha sonra uzmanlık öğretmeni Profesör Zahra Guliyeva idi.
Mustafa Mehmandarov, kemancı olarak birçok uluslararası yarışmanın ödülü sahibidir:
2007 yılında Bulgaristan’da düzenlenen Uluslararası Yarışmada 2.lik ve “Ödüllü” unvanını aldı.
2011 yılında Lüksemburg’da düzenlenen Uluslararası Yarışmada “Altın Madalya” ve “Laureate” unvanına layık görüldü.
2012 yılında İtalya ve Avusturya’da düzenlenen Uluslararası Yarışmada “I” derecesine ve “Laureate” unvanına layık görüldü.
2013 yılında Ü. Hacıbeyli Bakü Musiki Akademisi keman fakültesinden üstün başarıyla mezun oldu.
İlk şeflik derslerini seçkin şef Halk Sanatçısı Profesör Rauf Abdullayev’den aldı.
2018 yılında Viyana Konservatuarı’nın (Avusturya) “Opera-Senfoni Şefliği” fakültesinden onur diplomasıyla mezun olan ilk Azerbaycanlı şef oldu.
Mustafa Mehmandarov, “Hazar Virtüözleri” Orkestrası’nın kurucusu, sanat yönetmeni ve baş şefi, TÜRKSOY Oda Orkestrası’nın konuk şefi ve Üzeyir Hacıbeyli’nin adını taşıyan Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası’nın şefidir.
Tanınmış senfoni orkestralarının katılımıyla ABD, İngiltere, Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, Slovakya, Finlandiya, Türkiye, Karadağ, Makedonya, Bosna Hersek, Sırbistan ve benzeri ülkelerde konser programları gerçekleştirdi.
Mehmandarov’un repertuarında Avrupa ve Rus klasiklerinin yanı sıra Azerbaycanlı bestecilerin eserleri de yer alıyor.
OLGU KIZILAY
Doğum tarihi ve yeri :1977, İstanbul
Keman eğitimine, 1988 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Devlet Konservatuarı’nda Prof. Hazar Alapınar ile başladı.
Öğrenciliği sırasında birçok solo, oda müziği ve orkestra konserleri verdi. Fransa’da kurulan Akdeniz Gençlik Orkestrası’na dört kez kabul edildi.
10 yıllık eğitimini Prof. Hazar Alapınar ile tamamlayarak 1998 yılında pekiyi dereceyle mezun oldu. Aynı yıl, yüksek lisans eğitimi için Fransa’da Strazburg ulusal devlet Konservatuvarı’nda Prof. Joshua Epstein’ın sınıfına kabul edildi. Buradaki eğitimi süresince okul orkestrası ve oda orkestrasının baş kemancılığını sürdürdü. 2000 yılında master programında birincilik ve aynı yıl oda müziğinden “Altın madalya” alarak mezun oldu.
2000 yılında Strazburg “volutes” oda orkestrasının başkemancılığına getirildi ve Türkiye’ye dönene kadar bu görevi sürdürdü.
1999 – 2002 konser sezonlarında Strazburg Filarmoni Orkestrası, Mulhouse senfoni orkestrası ve basrhin operasında misafir sanatçı olarak görev aldı.
2001’de Fransa konservatuvarlar arası özel jürisinin yapmış olduğu sınavda konsertist diplomasını aldı.
2003 yılında Strazburg ulusal devlet konservatuvarı’nın doktora programından birincilikle mezun olan sanatçı, Fransa’daki eğitimi boyunca birçok oda müziği konserleri ve çağdaş bestecilerin cd kayıtlarını yaptı.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, İzmir Devlet Senfoni, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Bursa Bölge Senfoni Orkestrası, Deso ve İstanbul Senfonietta ile solist olarak konserler verdi.
WOLFGANG AMADEUS von MOZART
Vaftiz adı : Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus Mozart
Doğum : 27 Ocak 1756, Salzburg
Ölüm : 5 Aralık 1791, Viyana
Klasik Batı Müziği’nde Klasik dönemin etkili ve üretken bestekârlarından biridir.
Mozart, olağanüstü yeteneklerini erken yaşta göstermeye başladı. Beş yaşında piyano ve keman konusunda yetkin hale gelmiş, beste yapmaya başlamıştı ve Avrupalı kraliyet ailelerine konserler veriyordu. 17 yaşında Mozart, Salzburg sarayında müzisyen olarak görev yapmaya başladı ama orada tatmin olmayınca daha iyi bir pozisyon aramak üzere seyahatlere çıkmaya başladı. 1781’de Viyana seyahati sırasında Salzburg’daki görevinden ihraç edildi. Bunun üzerine Viyana’da kalmaya karar verdi. Viyana’da daha meşhurdu ama maddi güvencesi daha azdı. En ünlü senfonilerinin, konçertolarının ve operalarının birçoğunu ve Requiem’in bazı kısımlarını Viyana’daki son yıllarında besteledi. 35 yaşında öldüğünde Requiem henüz tamamlanmamıştı. Ölümüyle ilgili ayrıntılar hâlâ tartışma konusudur.
Bestelediği 600’den fazla eserin birçoğu senfoni, konçerto, oda, opera ve koro müziğinin zirve noktaları olarak kabul edilir. Mozart tüm zamanların en önemli klasik bestecileri arasında sayılır ve Batı müziği üzerindeki etkisi çok derindir. Ludwig van Beethoven ilk eserlerini Mozart’ın gölgesinde bestelemiştir. Joseph Haydn, Mozart için “Böyle bir yetenek 100 yıl boyunca bir daha gelmez.” demiştir.
En önemli esin kaynaklarından biri Johann Sebastian Bach’ tır. Bach’ın eserleri birçok kez Mozart’ın esinlendiği eserler olarak gösterilmiştir.
Türklerin Avrupa’da moda olduğu o yıllarda, Mehter ritminden esinlenen Mozart, 11 numaralı La Majör Piyano Sonat’ının (K. 311) 3. bölümünde “Ronda alla Turca” (Türk Marşı)’nı besteler. Ayrıca Viyana’da Türk elçinin kızı Zaide adına opera besteler.
Dünya tarihinin belki de gelmiş geçmiş en büyük müzik dehasının sadece 35 yıllık bir ömür yaşaması ve bu ömüre 626 ölümsüz eser bırakması, kendisi belki de müzik dünyasının en büyük kazançlarından biri olsa da kısa ömrü de müzik dünyasının en büyük kaybıdır.
Mozart’ın müziği, Haydn’ınki gibi, klasik müziğin ilk örneklerindendir. Çalışmaları, o dönemin tarzını değiştirmiş ve barok tarzı ile de karışımını sağlamıştır. Mozart’ın kendine ait tarzı klasik müziğin tamamının gelişimine paraleldir. Çok yönlü bir besteciydi, hemen hemen her türde müzik yazardı. Bunların arasında senfoni, opera, solo konçerto, oda orkestrası, yaylı kuartet ve yaylı kentet ve piyano sonatları da vardır. Bu türlerin hiçbiri yeni değildi, ama piyano konçertosu Mozart’ın tek başına geliştirdiği ve popüler ettiği bir türdür. Ayrıca önemli sayıda dini müzik de yayımladı, bunların arasında ayin müzikleri de vardı ve birçok dans müziği de besteledi; divertimenti, serenadalar ve diğer hafif eğlenceli türlerde…
Mozart ilk yıllarından beri müthiş bir kulağa sahipti. Duyduğu her müziği hafızasına bir daha çıkmayacak üzere yazabiliyordu. Gezilerinin de oldukça fazla olmasından dolayı, nadir bir tecrübe koleksiyonu edindi. Londra’da bir çocuk olarak J. S. Bach ile karşılaştı ve müziğini dinledi. Paris, Mannheim ve Viyana’da da buradaki bestekârlarla karşılaştı. Muhteşem Mannheim orkestrasıyla beraber çalıştı. İtalyan açılışları ve opera buffalarıyla karşılaştı. Bunların hepsi, gelişiminde önemli bir rol oynadı. Londra ve İtalya’da galant tarzı o dönemde oldukça popülerdi. Basit, hafif müzik, sesin yavaşlamasına bir tutku, vurgulara önem veren, hâkim ve ana notanın üstündeki dördüncü ve altındaki notayı çıkartarak, simetrik cümlelerle ve açık bir mimari sundu. Bu tarzın etrafında gelişen klasik müzik, Barok’ un karmaşık tarzına bir tepkiydi. Mozart’ın ilk çalışmaları, İtalyan uvertürleriydi. Diğerleri J.C. Bach’ın eserlerine oldukça benzerdi ve başkaları da Viyana’daki eserlerin değişik bir şekilde vurgulanmasıydı. Mozart’ın en tanınan özelliklerinden biri de belli bir düzenin uyumuydu; sesin yavaşlamasına ana nota etrafında yöneliyordu ama Mozart, bunu değiştirerek uyumu ses yavaşlamasının daha güçlü yarıya geçmesini sağlamıştı. Mozart’ın Phrygian anlayışı da bunu gösterir.
Mozart olgunlaştıkça, Barok müziğinden birtakım yeni özellikler daha uyarlamıştır. Örnek olarak, 29. Senfoni’nin La Majör (K. 201)’ünde kontrpuana ait iki veya daha çok sayıda melodinin bir arada çalınmasından meydana gelmiş tema kullanıyordu, ilk hareketinde ve düzensiz ifade uzunluklarını denemiştir. 1773’teki bazı kuartetleri fugal finalleri vardır ve büyük olasılıkla Haydn’dan esinlenmiştir.
Daha sonraki operalarında da enstrümanların, orkestranın, ton renginin psikolojik ve duygusal hisleri ve dramatik geçişleri ifade edebilmek için yeni yöntemler geliştirmiştir. Senfonilerinde çözülemeyecek seviyede karmaşık bir şekilde orkestrasını kullanması, orkestranın psikolojik etkilerini geliştirmiş ve daha sonra da opera olmayan eserlerinde de görülmüştür.
DON GİOVANNİ UVERTÜRÜ K:527
Besteleniş tarihi : 28 Ekim 1787
Prömiyer : 29 Ekim 1787
Opera librettosu : Lorenzo da Ponte
Orijinal adı : Il dissoluto punito, ossia il Don Giovanni – “Cezalandırılmış Çapkın veya Don Juan”
Don Giovanni’nin konusu aslen 1615 veya 1620’de Tirso de Molina’nın yazdığı “El burlador de Sevilla y convidado de piedra” – “Sevil aldatıcısı ve taştan misafir” adlı, Don Juan‘ı bir kahraman olarak gösteren, eserinden alınmıştır.
Bestecinin lirik eserleri içinde gerçek bir “başyapıt” sayılır.
Besteci, tempo olarak “Andante” ve “Molto Allegro” ile Majör ve Minör tonlar arasındaki karşıtlıkları kullanmıştır. Mozart, minör gamların tasa veren havası ile, majör gamların inişli çıkışlı hareketliliğini, ara vermeksizin, art arda sıralayıp, böylece, eser boyunca sürüp, gidecek olan ”yaşam-ölüm” karşıtlığını dramatik bir gerilim içinde çizmektedir.
ANTON STEPANOVİCH ARENSKY
Doğum tarihi ve yeri : 12 Temmuz 1861, Novgorod
Ölüm tarihi ve yeri : 25 Şubat 1906, Perkjärvi, Finlandiya Büyük Dukalığı
Defi yeri : Tikhvin Mezarlığı
Anton Stepanovich Arenski, müziği seven zengin bir ailede büyüdü, bu nedenle çocukluğunda müzikle çok fazla zaman geçirebildi.
Saint Petersburg’daki Russo müzik okuluna gittikten sonra, 1879’da Saint Petersburg Konservatuarı’nda kompozisyon (Nikolai Rimsky-Korsakov ile) ve kontrpuan ve füg çalışmalarına başladı.
1882’de çalışmalarını son derece başarılı bir şekilde tamamladı ve ertesi yıl Moskova Konservatuarı’na kompozisyon öğretmeni olarak atandı ve 1889’da burada armoni ve kontrpuan profesörü olarak atandı.
Bu görevi sırasında Arensky, daha sonra tanınmış besteciler olacak (Sergei Rachmaninoff ve Alexander Scriabin dahil) birçok öğrenciyi eğitti.
1880’lerin ortalarında Arenski, (en azından mutsuz bir evlilik nedeniyle) ciddi şekilde akıl hastalığından acı çekti.
1895’te tüm görevlerinden istifa etti ve Saint Petersburg’daki Imperial Court Şarkıcılar Orkestrası’nın liderliğini devraldı. Arenski 1901 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Daha sonra serbest çalışan olarak çalıştı ancak iyi bir emekli maaşı aldı.
Son yılları, ölümüne yol açacak tüberkülozun yanı sıra içki ve kumar bağımlılığının gölgesinde kaldı.
Antarktika’daki Arenski Buzulu onun onuruna adlandırılmıştır.
Arenski hiçbir zaman belirgin bir kişisel tarz geliştirmedi; Başlangıçta eserleri öğretmeni Rimsky-Korsakov’dan, daha sonra Pyotr İlyiç Çaykovski’den (Çaykovski’nin tarzını sürdürmeye çalıştığı) önemli ölçüde etkilendi. Ayrıca Frédéric Chopin ve Robert Schumann’ın etkileri de görülebiliyor, dolayısıyla halk şarkıları melodilerini sık sık kullanmasına rağmen eserleri Rus çağdaşlarıyla (Alexander Glazunov ve Vasily Kalinnikov gibi) karşılaştırıldığında pek “Rus” gelmiyor. Bazı Fransız unsurları tanımlanabilir.
Genel olarak Arenski dramadan ve güçlü çatışmalardan kaçındı ve lirik unsura daha önemli bir rol verdi. Bazen eserleri (özellikle piyano için) salon müziğine yaklaşıyordu; Arenski ayrıca sıklıkla eklektizm suçlamalarıyla da karşı karşıya kaldı. Bütün bunlar muhtemelen Rimsky-Korsakov’un Arensky’nin yakında unutulacağını öngörmesine yol açtı.
Arenski’nin pek çok eseri o kadar kaliteli ki, kesinlikle yakından incelenmeye değer. Özellikle oda müziğinde yaratıcı yeteneklerinin zirvesinde olduğunu gösteriyor. Onun iki piyano üçlüsü, canlı coşku, melodik yaratıcılık ve ince mizahla karakterize edilen tartışmasız başyapıtlardır ve Felix Mendelssohn Bartholdy, Robert Schumann ve Johannes Brahms’ın bu enstrümantasyon için besteleriyle kolayca karşılaştırılabilecek niteliktedir.
KEMAN KONÇERTOSU La MİNÖR Op.54
Joseph Stevenson’ın açıklaması:
“Arensky, Çaykovski’yi gereğinden fazla taklit ettiği için eleştirilebilir . Glazunov’un popüler eserinin iki yıl sonra yazılması dışında, bu konçertonun Glazunov’un tek bölümlü minör konçertosu örnek alınarak modellendiği düşünülebilir”. Konçerto dört bölümdür.
- Allegro
- Adagio non troppo – Allegro
- Tempo di valse
- Poco meno mosso
Orkestra konçertoyu keman tarafından hızla benimsenen tutkulu ve enerjik bir temayla açıyor. Ana tema, sonat tipi bir geliştirme bölümünde geliştirilir, ancak aynı zamanda bir salon valsinin temposundaki bir dizi tema ve varyasyona da dönüşür. Bir kadans, parçanın temanın ilk ifadesinde sahip olduğu virtüöz duyguyu yeniden vurguluyor.
Sakin, lirik ve büyüleyici bir yavaş bölüm, yavaş bir bölümün işlevini yerine getirir ve parlak ve dramatik bir sonuç (Çaykovski konçertosunu hatırlatan) konçertoyu sona erdirir.
FRANZ PETER SCHUBERT
Doğum tarihi ve yeri : 31 Ocak 1797, Viyana
Ölüm tarihi ve yeri : 19 Kasım 1828, Viyana Vasiyeti üzerine Viyana Merkez Mezarlığında çok sevdiği Beethoven’in yanına gömülür.
Çek asıllı bir baba ve Polonyalı bir anneden, dünyaya gelir. Babası, Viyana’nın banliyösü Lichtenthal’de sevilen, sayılan bir okul müdürüydü; aynı zamanda amatör müzisyendi. Dünyaya gelen on dört kardeşten dokuzu daha bir yaşına gelmeden ölür, geriye Franz ile beş kardeşi kalır.
Franz, beş yaşına geldiğinde ilk müzik derslerini ailesinden alır. Babası temel müzik derslerini, keman çalmayı öğretir. Kendisinden 13 yaş büyük ağabeyi Ignaz da piyano dersleri verir. Yeteneğini fark eden babası, Lichtenthal korosunun şefi Michael Holzer’den piyano, org ve şan dersleri aldırır. Sesi güzeldir, Lichtenthal korosunun ilk soprano sesli erkek koristi olarak tanınır. 9 Ekim 1808’de Viyana’da açılan bir sınavı kazanarak Kraliyet Kilisesi Korosu’na katılır. Burada kaldığı beş yıl boyunca çok şey öğrenir. Okul yaşamı biterken, birçok bestesinin yanı sıra ilk senfonisini de yazar.
1815 yılı Schubert’in yaşamında bir dönüm noktası oldu denilebilir. İsveç asıllı olan, ama Almanya’da doğup büyüyen, iyi bir aileye mensup, hukuk öğrencisi Franz von Schober, Schubert’in şarkılarını duyup çok etkilenir. Kendisiyle tanışmak üzere Viyana’ya gelir, onun tüm zamanını beste çalışmalarına vermesi için maddi anlamda destekler, aynı evi paylaşırlar.
1818 yazında Schubert, Viyana’dan ayrılıp Kont Esterhazy’nin davetlisi olarak Macaristan’a gider. Ancak arkadaş çevresini özlediği için 1819 yılı başlarında Viyana’ya geri döner.
Schubert, 1818’de 21 yaşında rahatsızlanır; 1822’de hastalık daha belirgin olarak ortaya çıkar ve frengi tanısı konulur. Bu arada 1822’de 8. Senfoni olarak da bilinen, diğer adıyla “Bitmemiş Senfoni” yi besteler. Onun adıyla özdeşleşen bu yapıtını Schubert’in tamamlayamadığı varsayıldığı için yapıt, bugün de bitmemiş tanımlamasıyla anılmaktadır. Bu hastalık müziğine de yansımıştır, “Death and The Maiden” buna örnek gösterilebilir. Eserin içeriği ve anlamı Paris’te Musée d’Orsay’da sergilenen Death and The Maiden isimli tablo ile özdeşleşir. Burada ölüm siyah elbiseli bir kadın olarak betimlenir.
Schubert, klasik bir dönemin bittiği ve yeni bir romantik akımın başladığı tarihsel bir gelişim döneminin başında bulunur. Sanatçının müziği, Romantizm’ in ruhsal değişkenlerine, çekiciliğine, arayış dolu dünyasına yatkındır. Schubert, bir Romantik-klasikçi olarak nitelenir. Bu tanım, bestecinin iç dünyasındaki romantizm ile Haydn, Mozart, Beethoven geleneğini birleştirmesindendir. Ama asıl Schubert, bir nevi melodi demek olan Lied sanatının tartışılmaz öncüsüdür. Kendisinden önce pek çok besteci lied yazar. Hiçbiri onun kadar başarılı değildir.
Diğer yapıtlarına göre operada başarısız olduğu görülür.
Dünyanın Schubert’in dehasını kavraması ölümünden sonra yaklaşık kırk yıl alır. Yüzyılın ikinci yarısına doğru, müziği yayımlanmaya ve geniş bir alana dağılmaya başlayınca, Brahms’ın, Dvorak’ın, Bruckner’ın ve Mahler’in düşünüşünü etkiler.
Kuşkusuz Schubert ilk romantik değildir. Carl Maria von Weber çok daha fazla romantikti ve gelecek kuşağı çok daha fazla etkiler. Schubert ilk romantik olmasa bile, daha da anlamlı başka bir yer işgal eder. Müziğin ilk lirik şairidir. Schubert’in eserlerinin hikayesi bütün sanatçılarda olduğu gibi onun hayat öyküsüdür diyebiliriz. Kendini anlatmak, duygularına, heyecanlarına, acılarına ait, en derin, en dokunaklı, en etkili, en güzel şeyi ifade etmek için yazar.
İşte bu nedenle Schubert’in eserleri doğaçlama çalınıyormuş hissi verir.
SENFONİ No: 3 Re MAJÖR D 200
Bestelenme tarihi : 24 Mayıs 1815 – 19 Temmuz 1815
Prömiyer tarihi ve yeri : 19 Şubat 1881 Londra, Kristal Palas
Orkestra Şefi : Alfred Manns
Eser; 2 flüt, 2 obua, 2 klarnet, 2 fagot, 2 korno, 2 trompet, timpani ve yaylı çalgılar için yazılmıştır. Dört bölüm halindedir :
- Adagio maestoso — Allegro con brio (D majör)
- Allegretto (G majör)
- Vivace (D majör) — Trio (D majör)
- Presto vivace (D majör
Birinci bölüm
Senfoni, ilki yavaş ve dramatik, ikincisi daha lirik olmak üzere iki bölümlü Fransız uvertürü anımsatan bir biçimde geniş bir girişle açılıyor. Bu, cazibesi ve solo klarnetin senkoplu yaylılarla etkileşimi ile dikkat çeken, oda müziği tarzının sınırları içerisinden senfonik formun daha geniş alanına doğru gelişen Allegro con brio‘ya götürür . Bu, sonat biçiminde son derece dramatik bir harekettir.
Blair Johnston’a göre bu senfoni aynı zamanda: “timpani sesiyle tamamlanan uzun süreli oktavlar , yavaş yavaş değişen armonilerden önce geliyor, aslında geç saatlerde Haydn modası, somurtkan bir
Re minöre geçiş.”
İkinci bölüm
Zarafet ve mizahla dolu, üçlü formdaki nefis bir “Allegretto” başlıyor.
Ortaya çıkan melodi bir köylü dansı karakterine sahiptir ve ritimleri yardımcı melodiye de yayılmıştır.
Üçüncü bölüm
Ardından, vurgulu yüksek vuruşlarıyla, bu düşük ve popüler jest nedeniyle bir scherzo ve popüler bir tadı çağrıştıran ve Ländler benzeri zarif bir üçlüyle kontrast oluşturan, yüksek ruhlu bir Minuet geliyor.
Dördüncü bölüm
Tarantella ritmindeki son Presto, cesur armonik ilerlemeleri ve zengin dinamik kontrastıyla dikkat çekicidir. Bu bölüm daha gevşek bir anlayışla sonat formundadır. Mosco Carner gibi bazı müzikologlar, farklı bölümler arasındaki ritim, dinamikler ve armonik ilişkiler açısından Rossini’nin müziğine güçlü bir benzerlik olduğunu belirtiyorlar.
Taşar ERKOL