Soru insan aklına girdi mi, yanıtlar sel olur akar dostlar.
Hele bir kendine sormaya gör, yanılıp şaşırıp, merakını yenemeyip.
O farklı, tezad, serseri yanıtların hepsi soruya yaltaklanır, durur.
Yanıtın sorusunu o kadar aramaz da insan, soruya takılır.
İşte öyle bir sorudur; buna değer mi, değmez mi?
En kemirgenden daha kemirici, yıpratıcı, belki de en zor soru?
Geçmişin olanını şimdiye saplayıp, geleceğin olacağına kılavuz yaparken,
Garip çalışan insan aklının en zor bilmecesidir kendine sorduğu;
Şimdi bunca olan şeye değdi mi?
Be birader, onun için, bu kadar yaptıklarına değer miydi?
Ya da tam aksine, ‘’değmez bu kadar üzülmeye kardeşim’’.
Bu kadar yorulmaya, çabaya, sabıra, sevmeye, hırslanmaya, nefrete,
Bu kadar hissi bu vücutlara, akıllara, ruhlara yüklemeye değer miydi sorusu,
Her yaşamın geri sorgulamasının en kilit sorusudur, yanıtı meçhul.
Hele ki ikna edemediğinde yanıt arayanı, değmezdi yanıtına takılanı,
Hayatın toplanmış çıktısı bir mum gibi eriyiverir.
Değer miydi, değmez miydi?
●●●●○○○○●●●●
İnsanın sadece hissedip farkında olduğuyla değil,
Aynı zamanda bir değerler eğitimi almasıyla şekillenmeli bu sorunun yanıtı.
Salt ben açısından düşünüp, değere bir yorum yapmakta sorun aslında.
Toplumu oluşturan bireylerin büyük çoğunluğu tarafından kabulle,
Benimsenen, aktarılan, yaşamı düzenleyen inanış ve düşüncelere uygunluk,
Aynı zamanda devamlılık ve moral anlamda destekleyicilik arıyoruz değerde.
Sevgi ve saygı, sorumluluk kadar özgürlük, hoşgörü ve alçakgönüllülük,
Mutluluk, sadelik ve dürüstlük, işbirliği ve birlik için yapılan her eylemin,
Yani değer eğitiminde bu donelerle yontulmuş, ruh ve akıl terbiyesini bunlardan alanın,
‘’Buna değer miydi’’ sorusuna mutlak geçerli bir yanıtı olacaktır.
Unesco bu yüzdendir ki, çocuk eğitiminde öğretilmesi gereken,.
En kıymetli 11 değer olarak bunları işaret etmektedir.
‘’Değer miydi’’ kendi sorgumuz, ‘’değmez’’ ise salt kendi yanıtımız olduğunda,
Evrensel değerlerin dışında bir yönlendirme ile kişiselleşir o soru.
Yanıtın sorusunu o kadar aramaz insan, bazı sorular ise yanıt doludur…
●●●●○○○○●●●●
Hırsı büyüdükçe, erdemlerin değerlerini algılaması küçülüp yozlaşan dünyanın,
Gerçeklerden uzaklaştıkça kaderine terkedilen onca insanına bakarken,
Tolstoy’un dediği gibi ‘’ herkese nasip olmayan insanlık elbisesine’’ ulaşmanın,
Neredeyse imkansız olduğu, suni bir ihtiyaçlar hiyerarşisinde boğulduğumuzu görüyorum.
Bir yandan artık en küçükten okullara eğitim proğramı olarak girmiş,
Birleşmiş Milletler örgütünün bir mottosu haline gelen erdemlerin değer eğitimine rağmen,
Sürekli kötüye giden insanlığın ‘’neyi değer neyi değmez’’ olarak algılamayı bilmesi gerek.
İnsanlara yaşam seçimlerinde yol gösteren, kararlarında kılavuzluk edebilecek,
İnsandan topluma, oradan tüm küreye yayılabilecek değer yargıları için,
Birey olarak bizlerin, apaçık zihinle bu eğitimi almamızdan başka ne yol olur?
Her insanın en azından evrensel değer kavrayışıyla ‘’ iyi’’ olmaya yönlendirilmesi,
Bilimsel, teknik, tarihi, doğal yada varoluşsal bilgi aktarımından çok daha elzemdir.
Seçme, yaratma ve keşfetmeyle başlayan bir öze yönelimi,
Uyarılım ve hayattan tad alma bağlamında özgürleştirirken, nefs kontrolüne sığdırabilen,
Başarı, güç ve güvenliği kendi dışındaki herkesle paylaşma tözünde eritebilen,
Geleneksel uyum, sevgi ve saygıya üst anlam katan bir evrenselliği sindirebilen insanın,
Hangi renkten, ırktan, boydan, toplum yada memleketten olmasının ne önemi var?
Baştaki soruya dönersek dostlar;
Buna değer mi, değmez mi diye her kendimize sorduğumuzda,
Yanıtın geldiği yerin, kütüphanenin yada dağarcığın neresi olduğu önemli?
Yoksa işkembeden gelen her ‘’ vallahi değdi’’ yeni bir irrasyonel tutkuya,
Gaipten gelen her ‘’ vallahi hiç değmezmiş’’ yeni bir kör kuyuya çekiveriyor bizi.İşte halimiz, işte dünyanın hali, daha örneğe gerek var mı