Hekim olmam hasebi ile çok özel bir dürtü avantajım var.
Sağlıklı bedenin ve bilincin herşeyin üstünde olduğu dürtüsü.
Kırılmış bir kalça, kopmuş bir sinir nedeniyle yürüyemeyen,
Kapasitesi düşmüş bir ciğer, barsak yada organ ile zaafta kalan,
Bilinç gidip komada kalınca anlamsızca bedeni ağırlaşıp yük olan,
Onca hastanın bana öğrettiği en damıtılmış bilgi,
Bedenin ancak bilinç ve akıl varsa anlamı olduğudur.
Bugün hoyratça, her anlamda, sanki akıl bilinç ve ruhtan bağımsız gibi,
Fiziksel ve görüntü olarak ilgilenip sergilediğimiz bedenlerden bahsediyorum.
Oysa sırf zihnimiz, aklımız ve bilincimiz için harddisk olabilecek bir bedbaht vasat iken,
Bugün sadece erişmesi, kullanması ve doyması için yaratıldığını düşündüğü dünyada,
En değerli hazine zamanı, çok da düşünmeden geçiren insanların görüntüsü oldu bedenler.
Sanki yaşayan sadece bedenmiş, beden ölürse bizde öleceğiz algısına çalışan,
Herşeyi bir beden ihtiyacı, ulaşımı, kolaylığı kisvesiyle yutturan sistematiğinin içinde,
Varlığın asıl işlevi olan öğrenme, bilme ve üst bilinçlenme şuurunu kaybediyoruz.
Anlık görüntünün heran değişebileceği, üstelik sürekli yaşlanan ve yıpranan,
Üstüne üstlük gerçeği gibi değil işlenmiş sahtesiyle bizi ele geçiren bedenlerin elinde,
Öğrenip bilinçlenmemize, cesaretle yaratmamıza, hakikatin nuruna olan ilgi azalıyor,
Yaşamayı göster paylaş geçiştire, ölümü kullan ata indirgiyoruz artık.
İnsanların yeniden; öğrenme, bilme ve bilinçlenmenin kendilerini yaşatan olduğunu,
Bedenin, sadece taşıyıcı bir kaplama olduğunu anlamaları çok zor…
●●●●○○○○●●●●
Kuantum fiziği ve epigenetik bakış açısından bakarsak,
Bu vücutlar içinde oyun alanı bulmuş birer enerji alanı olduğumuzu söyleyebiliriz.
Üretilen, değiş tokuş edilen ve devşirebildiğimiz bütün enerjiyi saklayan üniteleride,
Dokularımız, organlarımız ve sonuçta tüm vücut olarak nitelersek,
O enerji; adına bilinç, ruh, akıl, ne derseniz deyin, yok yada eksik ise,
Üniteler dediğimiz vücudun varlığının herhangi bir değerinin olması düşünülemez.
Dıştan ne kadar ihtişamlı olursa olsun, kapasitesi olmayan bir bilgisayar misali.
Varlığın en önemli işlevi bilmedir, öyle ki bilenin varlığında bir değişim olduğunda,
Bilmenin niceliğinde ve doğasında da herkese enerji olan bir değişim sözkonusudur.
Binyıllardır bu gezegendeki varlığımızı destekleyen en pozitif kaynak budur.
Bir çocuğun varlığı, büyüme ve eğitimle bir yetişkinin varlığına dönüşür.
Bilme şeklinde ve bilinen şeylerin niceliği ve niteliğindeki değişim bu dönüşümü yapar.
Bireyin büyüdükçe bilgisinin daha kavramsal ve biçimsel dizgeli olması,
Olgusal yaratıcı içeriğinin olağanüstü artması,
Öğrenme ve bilme isteğinin köreltilmemesiyle;
Sezgisel gücün ve dolaysız kavrayışın yaş aldıkça azalmasına rağmen,
İnsan eğitiminin ve bilinçlendirilmesinin zihinsel yolaklarının keşfedilmesiyle sağlanmıştır.
Bugün kuşaklar arasında, eğitim dediğimiz hiyerarşik bir algoritmaya nakledilen bilginin,
Ortalığa saçılmış bilgi bulutları sayesinde hertürlü bedenin işlemci ünitesine gelişigüzel alınması,
Varlığın en önemli işlevi bilmeyi değersizleştirip, öğrenmeyi enformasyon aktarımına indirgiyor.
Aslında insanın yapay zeka veya makinelere teslimiyetinin bayrağı,
İşte bu, ölümlü bedeni ile ilgilenip, sonsuz aklı ve bilinci makinelere kiralamasıyla göndere çekiliyor.
Öğrenme ve bilme dürtüsünü, yetisini ve rasyonel akıllanmayı yitirirsek dostlar,
Elimizde sürekli işleyerek paylaştığımız, sahte ve sonlu bedenlerimizden başka bir şey kalmayacak.
●●●●○○○○●●●●
Emre hocam, bilgi ve iletişim çağında ‘’aydınlanma’’ işi bayat olmuyor mu diyeceksiniz.
Sevgili dostlar; aydınlanma, varoluşun anlamını arayan, onu yalnız fiziksel dünyada görmeyen,
Bu anlayışı mutluluklarının en değerli enerjisi olarak kabul eden insanlarca,
Tarih boyunca sorulan ve gelecekte de sorulacak olan soruların tamamına atfedilen,
Bir bilme ve öğrenme ışığıdır.
Bilincin fiziksel olmadığını, zihnin bu dünyadan daha büyük evrensel bir hacmi olduğunu,
Aklın ve belleğin insanı bir okyanusa çevirdiğini anlayabilmek için,
Bedensel görümüzü nasıl yönlendirmemiz gerektiğini anlatan bunca öyküye rağmen,
Bugün hala aynı noktada debelenmemiz, öğrenme ve bilmedeki sürekli deformasyondandır.
Oysa edebi bilgelik ve aydınlanma, tek hakikatin sürekli hatırlatılmasıdır.
Öğrenme ve bilmenin bu denli kolaylaştığı bir çağda,
Gittikçe derinleşen ve yaygınlaşan cehaletin, her bedende yer bulabilmesinin sebebi,
Gerçekten yaşaması, beslenmesi ve güzelleşip kuvvetlenmesi gerekenin,
Sadece beden olduğunu düşünüp parlatmaya çalışmamız yanılgısı ve,
Ebedi bilgeliğin ise aranmadan yapay enformasyon ağına teslimiyeti olmasın
Hekim olmam hasebi ile çok özel bir dürtü avantajım var.
Sağlıklı bedenin ve bilincin herşeyin üstünde olduğu dürtüsü.
Kırılmış bir kalça, kopmuş bir sinir nedeniyle yürüyemeyen,
Kapasitesi düşmüş bir ciğer, barsak yada organ ile zaafta kalan,
Bilinç gidip komada kalınca anlamsızca bedeni ağırlaşıp yük olan,
Onca hastanın bana öğrettiği en damıtılmış bilgi,
Bedenin ancak bilinç ve akıl varsa anlamı olduğudur.
Bugün hoyratça, her anlamda, sanki akıl bilinç ve ruhtan bağımsız gibi,
Fiziksel ve görüntü olarak ilgilenip sergilediğimiz bedenlerden bahsediyorum.
Oysa sırf zihnimiz, aklımız ve bilincimiz için harddisk olabilecek bir bedbaht vasat iken,
Bugün sadece erişmesi, kullanması ve doyması için yaratıldığını düşündüğü dünyada,
En değerli hazine zamanı, çok da düşünmeden geçiren insanların görüntüsü oldu bedenler.
Sanki yaşayan sadece bedenmiş, beden ölürse bizde öleceğiz algısına çalışan,
Herşeyi bir beden ihtiyacı, ulaşımı, kolaylığı kisvesiyle yutturan sistematiğinin içinde,
Varlığın asıl işlevi olan öğrenme, bilme ve üst bilinçlenme şuurunu kaybediyoruz.
Anlık görüntünün heran değişebileceği, üstelik sürekli yaşlanan ve yıpranan,
Üstüne üstlük gerçeği gibi değil işlenmiş sahtesiyle bizi ele geçiren bedenlerin elinde,
Öğrenip bilinçlenmemize, cesaretle yaratmamıza, hakikatin nuruna olan ilgi azalıyor,
Yaşamayı göster paylaş geçiştire, ölümü kullan ata indirgiyoruz artık.
İnsanların yeniden; öğrenme, bilme ve bilinçlenmenin kendilerini yaşatan olduğunu,
Bedenin, sadece taşıyıcı bir kaplama olduğunu anlamaları çok zor…
●●●●○○○○●●●●
Kuantum fiziği ve epigenetik bakış açısından bakarsak,
Bu vücutlar içinde oyun alanı bulmuş birer enerji alanı olduğumuzu söyleyebiliriz.
Üretilen, değiş tokuş edilen ve devşirebildiğimiz bütün enerjiyi saklayan üniteleride,
Dokularımız, organlarımız ve sonuçta tüm vücut olarak nitelersek,
O enerji; adına bilinç, ruh, akıl, ne derseniz deyin, yok yada eksik ise,
Üniteler dediğimiz vücudun varlığının herhangi bir değerinin olması düşünülemez.
Dıştan ne kadar ihtişamlı olursa olsun, kapasitesi olmayan bir bilgisayar misali.
Varlığın en önemli işlevi bilmedir, öyle ki bilenin varlığında bir değişim olduğunda,
Bilmenin niceliğinde ve doğasında da herkese enerji olan bir değişim sözkonusudur.
Binyıllardır bu gezegendeki varlığımızı destekleyen en pozitif kaynak budur.
Bir çocuğun varlığı, büyüme ve eğitimle bir yetişkinin varlığına dönüşür.
Bilme şeklinde ve bilinen şeylerin niceliği ve niteliğindeki değişim bu dönüşümü yapar.
Bireyin büyüdükçe bilgisinin daha kavramsal ve biçimsel dizgeli olması,
Olgusal yaratıcı içeriğinin olağanüstü artması,
Öğrenme ve bilme isteğinin köreltilmemesiyle;
Sezgisel gücün ve dolaysız kavrayışın yaş aldıkça azalmasına rağmen,
İnsan eğitiminin ve bilinçlendirilmesinin zihinsel yolaklarının keşfedilmesiyle sağlanmıştır.
Bugün kuşaklar arasında, eğitim dediğimiz hiyerarşik bir algoritmaya nakledilen bilginin,
Ortalığa saçılmış bilgi bulutları sayesinde hertürlü bedenin işlemci ünitesine gelişigüzel alınması,
Varlığın en önemli işlevi bilmeyi değersizleştirip, öğrenmeyi enformasyon aktarımına indirgiyor.
Aslında insanın yapay zeka veya makinelere teslimiyetinin bayrağı,
İşte bu, ölümlü bedeni ile ilgilenip, sonsuz aklı ve bilinci makinelere kiralamasıyla göndere çekiliyor.
Öğrenme ve bilme dürtüsünü, yetisini ve rasyonel akıllanmayı yitirirsek dostlar,
Elimizde sürekli işleyerek paylaştığımız, sahte ve sonlu bedenlerimizden başka bir şey kalmayacak.
●●●●○○○○●●●●
Emre hocam, bilgi ve iletişim çağında ‘’aydınlanma’’ işi bayat olmuyor mu diyeceksiniz.
Sevgili dostlar; aydınlanma, varoluşun anlamını arayan, onu yalnız fiziksel dünyada görmeyen,
Bu anlayışı mutluluklarının en değerli enerjisi olarak kabul eden insanlarca,
Tarih boyunca sorulan ve gelecekte de sorulacak olan soruların tamamına atfedilen,
Bir bilme ve öğrenme ışığıdır.
Bilincin fiziksel olmadığını, zihnin bu dünyadan daha büyük evrensel bir hacmi olduğunu,
Aklın ve belleğin insanı bir okyanusa çevirdiğini anlayabilmek için,
Bedensel görümüzü nasıl yönlendirmemiz gerektiğini anlatan bunca öyküye rağmen,
Bugün hala aynı noktada debelenmemiz, öğrenme ve bilmedeki sürekli deformasyondandır.
Oysa edebi bilgelik ve aydınlanma, tek hakikatin sürekli hatırlatılmasıdır.
Öğrenme ve bilmenin bu denli kolaylaştığı bir çağda,
Gittikçe derinleşen ve yaygınlaşan cehaletin, her bedende yer bulabilmesinin sebebi,
Gerçekten yaşaması, beslenmesi ve güzelleşip kuvvetlenmesi gerekenin,
Sadece beden olduğunu düşünüp parlatmaya çalışmamız yanılgısı ve,
Ebedi bilgeliğin ise aranmadan yapay enformasyon ağına teslimiyeti olmasın…