Emre Toğrul, Yenilenememe Zafımız

Dinamikler ve değerler günümüzde artık an içinde değişiyor.
Hayatlarımız lotarya benzeri bir kurguda kayıp gidiyor.
İnsanlarsa kurgunun salt bir data, bir emojivari parçası oluveriyor.
Ruhları yok gibi, ne kendilerine güvenebiliyorlar ne başka bir şeye,
Dünyaya katkı sunma kaygıları da yok çünkü zemin çok kaygan,
Değer üretme, yaratma gözde ve sözde, sadece tüketmek için varlar.
Sistem bu akışın dışına çıkmalarına, sapma göstermelerine izin vermiyor.
Üstelik sistemin tüm organelleri sürekli iki olgu pompalıyor:
Biri mutluluk, diğeri ise hayatlarımızın eşsiz ve biricik olduğu.
Yaşamın aşamalarının, liyakatin, eşref saatin, tekamülün hiç hükmü yokmuşçasına,
Tüketim toplumunun mottolarına teslim, habire ‘’an içinde avlanan’’ piyonlar olduk.
Siz eşsizsiniz, hayatınız biricik, siz buna değersiniz, hak ediyorsunuz yolağına atılıp,
Habire tüketerek aradığımız mutluluk ve özel olma isteği çok önemli birşeyi önlüyor.
‘’Sahip olmak’’ ilkesine göre kurulmuş bu yalan düzeninin ve toplumsal sistemlerin,
Evrimleşmemizin anahtarı olan ‘’ olmak ilkesini’’ perdelediğini farketmiyoruz bile.
İnsanların kendilerini sahip olduğu şeyler ile tariflemesi nasıl bir yanılgıdır dostlar?
Kişilik algımızı, mutluluğumuzu, hayatımızın eşsizliğini sahip olduklarımıza endeksleyen,
Kaybedilen, yitirilen yada kazanılamayanla bunların gerçekleşemeyeceğiyle korkutan,
Bu ucube tüketim düzeninin tek ilacı ‘’ olmak’’, ‘’insan olmak’’ düsturuna sarılmaktır…
●●●●○○○○●●●●
Hayata katkı sunmayı, el vermeyi, kendini gerçekleştirip üretmeyi başaramayan,
Yalnızlık ve ölüm korkusu içinde bilinç altı, gerçek ötesi algı sürüsü içinde olup giden,
Satın aldığı tüketim ve sahip olma kültüründeki metayı yitirdiğinde hiç olacağını sanan,
İtibar, güven ve geleceğini sal satın aldığı görünen ile inşa eden öfkeli insanlığın,
Gerçek anlamda sevgi sunma, saygıyı deneyimleme, erdeme ulaşma şansı yok.
İnsanın var olma amacını ve yaşamın asıl anlamını kavramadan içine atıldığı bu kazan,
Sadece tüketebildiği ve sahip olduğu oranda kendini değerli ve var hissetiği bu yalan,
Yaratamayan ve fayda üretemeyen yaşamları, kullan at kültüründe öğütülüp,
Benzer kalıplarda şekillendirilmesiyle oluşturulan tekdüze toplumlara mahkum ediyor.
Yaratamayan, üretemeyen, değer yargısını tüketime kaptıran insanın hikayesi bu.
Çağımız insanının yıkıcı söylevlerinin, linç kültürünün, yok edici eleştiri yaklaşımının,
Sonu gelmez zalim şiddetinin bir nedeni , işte bu değer ve fayda üretememe,
Sadece tüketebildiği sürece kendini değerli hissedebilme zaafı nedeniyle,
Sınırlı kaynaklara ulaşma rekabeti içinde yarattığı suni mücadele ve gereksiz harcanma.
Günümüzün gösteriş ve aşırılık kültürünün arkasındaki tatminsizlik,
Sürekli hayran olma ve beğeni alma ihtiyacının desteklendiği mecraların sathi verileri,
Yaratamayıp tüketmenin toplumda şekil bulmuş en yeni formu zaten.​
Sosyal bir varlık olan insan açısından çok ürkütücüdür yalnızlık, bilirsiniz.
Ancak başkalarıyla anlam bulmayı, kendimizi de yine başkaları üzerinden tarif etme ve
Yerimizin ne olup olmadığını da yine başkaları üzerinden belirleme merakımız,
Yenilenmemizi ve yaratılıcığımızı iyice köreltiyor günümüzde.
Sahip olmak, tükettiğimizin fazlasına sahip olmakla ilgili gelişen tüm süreçlerin sonunda,
‘’Olmak’’ la ilgili hiçbir çaba sarfedilmeden geçiştirilen insan yaşamlarına,
Nasıl anlam katabileceği konusunda oldukça endişeliyim…