Netflix, yapımcılığını üstlendiği filmlerin sayısını artırırken kalite çıtasını giderek yukarı taşıyor. Aksiyon, gerilim ve komedinin yanı sıra önemli festivallerde yarışabilecek kapasitede dram filmleriyle karşımıza geliyor. Usta ve ünlü sinemacıların yanı sıra dünya sinemasının yükselen yeni yönetmenlerinin projelerine de destek veriyor. İşte Habertürk sinema yazarı MEHMET AÇAR’a göre en iyi 15 Netflix orijinal filmi…
İşte Netflix’in orijinal ve prestijli filmlerinin ilki… Netflix adına sağlam bir başlangıç olduğunu kimse inkâr edemez. Ailesi katledildikten sonra bir Afrika ülkesindeki iç savaşa katılan çocuk asker Agu’nun (Abraham Attah) öyküsünü anlatan ‘Beasts of No Nation’, 2015’in çok ses getiren filmlerinden biriydi. Buruk ve çarpıcı bir büyüme öyküsüydü. Cary Joji Fukunaga’nın Uzodinma Iweala’nın romanında uyarladığı film, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapmış ve ödül sezonunda aldığı adaylıklarla dikkat çekmişti. Yardımcı erkek oyuncu dalında BAFTA, Altın Küre gibi ödüllere aday gösterilen ve aynı yıl ABD’de Oyuncular Birliği (SAG) ödülüne layık görülen Idris Elba’nın Oscar adaylıklarında adının geçmemesi de çok tepki almıştı.
Öyküsünü yönetmen Joon-Ho Bong’un yazdığı “Okja”, fütürist bilimkurgular gibi başlıyor. Küresel bir şirket, yeni bir domuz türü üretiyor ve domuzları, yetiştirilmek üzere dünyanın farklı bölgelerindeki çiftçilere dağıtıyor. Bu domuzlardan biri, dağda yaşayan yaşlı çiftçi ve torunu Mija tarafından büyütülen Okja…
Türden türe atlayan, bazı sahnelerinde hapishane ve soykırım filmlerini dahi hatırlatan “Okja,” Joon-Ho Bong’un önceki filmlerine göre Batı sinemasına daha yakın. Bong, Seo-Hyun Ahn’ın performansının da katkısıyla Mija’nın Okja’yı kurtarma konusundaki akıl dışı inatçılığına odaklanıyor. Saf ve güçlü bir hayvan sevgisine sahip Mija’nın ileri teknoloji, halkla ilişkiler ve küresel kapitalizme meydan okuması, Jay (Paul Dano) gibi hayvan hakları aktivistlerini adeta büyülüyor…
Filmin duygusu, Bong’un Hayao Miyazaki’nin “Komşum Totoro” (1988) filmine gönderme yaparak çektiği, Mija’nın Okja’nın yumuşak karnında uyuduğu sahnede gizli sanki… Orada, yetim Mija’nın dişi domuz Okja’da bir anne şefkati bulduğu kesin ve aslında her şey, sevgi dolu bir varlığın modern dünya tarafından yiyeceğe dönüştürülmesindeki dehşetle ilgili… Tilda Swinton ve Jake Gyllenhaal’un abartılı ama akılda kalıcı karakterlerle karşımıza geldiği “Okja” hepimize ayna tutan keskin bir eleştiri.
Netflix’in auteur yönetmenlerle çalışma stratejisinin ilk örneklerinden biri… Amerikan bağımsız sinemasının temsilcilerinden yönetmen Noah Baumbach’ın yazıp yönettiği film, birbirlerine çok bağlı olmayan Meyerowitz ailesinin hikâyesini anlatıyor. Adam Sandler, Ben Stiller ve Elizabeth Marvel’ın oymadığı kardeşler yıllarca babalarının gölgesinde yaşamışlardır. Başarılı bir akademisyen ve sanatçı olan Harold Meyerowitz de onları pek dikkate almamış ve görmezden gelmiştir… Baumbach’ın ince bir ironi duygusuyla çektiği bu komedi-dram filmi dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışmıştı.
Western deyince aklımıza gelen resimlerin çoğunu içeren “western müzesi” tadında bir film… Altı farklı hikâyeden oluşan film, komediden drama doğru ilerliyor. Coen kardeşler, yaşam mücadelesinin vicdan ve merhameti öldürdüğü, gerçekten de “vahşi” bir Batı tasvir ediyorlar. Klasik Amerikan westerninde hikâyeler, iyiyle kötünün karşıtlığı ve Amerikan değerleri üzerinden şekillenir. Coen’lerin westerninde ise vahşeti dengeleyen pek bir şey yok. Hikâyelerin tümü ölüm, yalnızlık ve şiddet üzerinden şekilleniyor. Daha da önemlisi, iyiler ve kötülerden ziyade sadece ayakta kalma mücadelesi veren insanlar var. Filmdeki herkes göçebe, evsiz ve arayış içinde… Yerleşik düzene geçmek isteyenlerin hayalleri trajediyle sonuçlanıyor. “The Ballad of Buster Scruggs”, parodiyle gerçekçilik, komediyle trajedi arasında gidip gelen, karanlık ve eğlenceli bir western…
2007 yapımı “The Savages” ile tanıdığımız Tamara Jenkins’in yazıp yönettiği filmde Rachel (Kathryn Hahn) ve Richard (Paul Giamatti),çocuk sahibi olamayan New Yorklu entelektüel bir çifti canlandırıyorlar. Rachel ve Richard, doktorların kendilerine önerdiği bütün yöntemleri denemeye ve sonuna kadar gitmeye kararlılar. Süreç, bir noktadan sonra daha büyük maddi fedakarlıklar gerektirdiğinde dahi pes etmek istemiyorlar… Bütün evlilikleri ve cinsel hayatları tümüyle çocuk yapmaya kilitleniyor. Bu arada, evlat edinme olasılığını da göz ardı etmiyorlar. Tam da bu aşamada Arkansaslı Sadie’nin (Kayli Carter) hayatlarına girmesi her şeyi daha da tuhaflaştırıyor. Tamara Jenkins, çaresiz kaldıkları bir konuda ne yapacaklarını şaşıran iki entelektüelin yaşadıklarından sadece inceliklerle dolu, duyarlı bir komedi çıkarmıyor; orta yaş sorunları üzerine çekilmiş en samimi filmlerden birine imza atıyor. Dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan “Private Life” eleştirmenlerden aldığı yüksek notlarla da dikkat çekmişti.
Yazının devamını okumak için tıklayın