Ercan Kesal, geçmişin ve vicdanın rehberi ‘İsim, Şehir, Film, Roman’ı anlattı:

Ercan Kesal, geçmişin ve vicdanın rehberi ‘İsim, Şehir, Film, Roman’ı anlattı: Hakikat denilen şeyin gerçekle bir ilgisi yoktur.

“Bulunduğun yere razı olmadan, merak ederek ve şaşırarak sürdürülecek bir ömürden yanayım ben. Modern hayat bütün bunlara set çekiyor. Korunaklı, muhafazalı ama hiçbir şey yapmadığınız, hiçbir risk almadığınız için de aslında size hiç “yaşamadığınız bir ömür” vaat ediliyor”,

Ebru D. Dedeoğlu.

Ercan Kesal, Kronik Kitap’tan yayımlanan İsim, Şehir, Film, Roman adlı yeni kitabında, Yenal Bilgici’nin sorularına verdiği samimi cevaplarıyla okuru bir yolculuğa davet ediyor. Sadece bir kitap değil, hayata, geçmişe ve vicdana dair etkili bir rehber. Satırlar arasında uzaklara dalacak, çocukluğunuzun kokusunu, özlediğiniz şehirlerin dokusunu ve hiç unutamadığınız filmlerin büyüsünü bulacaksınız. “Kiminin boğazında bir yumru, kiminde özlem olan gurbetten, bizi değiştiren yolculuklardan” geçecek, hakikatin izini süreceksiniz.

“Bir insanın gerçek memleketi çocukluğudur” diyor Kesal. Ve o, memleketini bir eksiklik değil, bir tamamlanma duygusuyla taşıyanlardan. Kapadokya’da başlayan hikayesi, annesinden öğrendiği şefkatle, gazozhanenin şişelerinde köpüren hayalleri harmanlayarak büyümüş. Kesal’ın çalışma odasında, yüzlerce kitabın arasında gerçekleşen sohbetimiz, onun dünyasına bir pencere açmak gibiydi. Kitaplarının arasında konuşurken bile, “zaman burada bir yerde mühürlenmiş, beni bekliyor,” diyor. Eşi, tiyatro oyuncusu, sanatçı Nazan Kesal’in enfes kahvesi ve güllü lokumları eşliğinde, kalpten kalbe kurulan bu bağ, şifa veren bir anıya dönüştü benim için. Her cümlesi bir romanın girişi, her anısı bir filmin en güçlü sahnesi gibiydi. Kesal ile Kapadokya’nın büyülü atmosferinden Urla’da kurduğu sanat mabedine, zamanın bellekte bıraktığı izlerden Tarkovski’nin mühürlediği anlara kadar konuştuğumuz her konu, bir hakikati aramanın derin izdüşümleriydi.

– Yenal Bilgici ile Cebimdeki Ekmek Kırıntıları ve şimdi İsim, Şehir, Film, Roman. Müthiş bir okuma oldu benim için. Hayat dersi gibiydi. İlk olarak sormak istiyorum: “Belleğin yeri iyi ki beyin değil, kalp, yani vicdan” derken zaman ve vicdan arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Sinemada bir senaryo yazarken ya da bir film tasarlarken, ana kahramanın engelli bir birey olmasından çekiniriz. Çünkü seyirci her olayı o bireyin engeline yorar. Böylece kişinin derinliğine inemezsiniz, ruhunun karanlığına dalamazsınız. Hafızayla yani daha doğrusu belleğin yerinin beyin mi kalp mi olduğu meselesiyle ilgili de benzer bir yaklaşımım var. Belleğin yeri beyin olsaydı tüm “unutmaları” kolayca affederdik. Ama eğer unutmak ihanetse, vicdansızlıksa, bunun olay yeri olsa olsa kalptir. Ki zaten “zaman” dediğimiz şeyin bizde bıraktıkları hatırladıklarımızın içinde bir yerlerde -sonradan unutulmakla malül- durmuyor. Bence ruhumuza siniyor. Yani biz ne yaparsak yapalım, o artık hep var. Ve yaşamaya devam ediyor. Sirayet ediyor içimize. Bizim bundan sonra nasıl yaşayacağımız da biraz da ona bağlı. Değişip dönüşüyoruz çünkü, farkında olarak ya da olmayarak. O yüzden iyi ki belleğin evi kalp, beyin değil.

Ercan Kesal
Ercan Kesal

– Marcel Proust, Kayıp Zamanın İzinde’de zamanın bellekte canlanışını en kıymetli keşif olarak görür. Siz, zamanla mücadele edilemeyeceğini söylerken belleğinizde hangi anılar en çok canlanıyor ve sizi en derinden etkiliyor?

Zaman geçip gidiyor. Zamanla nasıl baş ederim, onu nasıl yenerim çabasından vazgeçeli çok oldu hakikaten. Bunu ne zaman fark ettim ne zaman boş vermeye başladım çok da iyi hatırlamıyorum ancak bu çabadan vazgeçince, zamanın yakıcı, yıpratıcı, yorucu, tüketici, baskıcı yanından kurtuluyorsun. Zaman bizim icat ettiğimiz bir şey sonuçta. Masallarda arkadan bir canavar seslenir ve dönüp bakarsanız gerçekten canavar var olur. Bakmazsanız o canavar yok olur. Biliyorsunuz değil mi? Fakat sizi çok fazla taciz eder. Dönüp bakarsanız hakikaten o canavar vardır. İşte masaldaki gibi arkanıza bakmadan yürüyüp giderseniz canavar puf diye uçar. Ben de zamanı o canavara benzetiyorum. Sürekli arkadan bize bağırıyor. “Ben buradayım, bana bak!” diye, arkamıza dönmeden yürüyüp gitmemiz lazım. (Gülüyor…)

– En sevdiğim kitaplarınızdan Peri Gazozu’ndaki öykülerinizden, yani çocukluğunuzdan, masum yıllardan biraz konuşmak istiyorum. Nasıl bir yerde büyüdünüz? Çocukluğunuzu anlatır mısınız?

https://t24.com.tr/yazarlar/ebru-degirmenci/hakikat-denilen-seyin-gercekle-bir-ilgisi-yoktur-ercan-kesal-gecmisin-ve-vicdanin-rehberi-isim-sehir-film-roman-i-anlatti,47550