Orhan Pamuk, New York Times ve dünyanın önde gelen gazeteleriyle birlikte T24’e yazdı: Her epidemi ve pandemide tekrarlanan en önemli şey ilk baştaki inkârcılık. Yerel yönetimin ve devletin her zaman geç kalması salgınların sanki birinci kuralı.
Son dört yıldır 1901’de Üçüncü Veba Pandemisi denen hıyarcıklı veba salgını sırasında geçen bir roman yazıyorum. Bu salgın Asya’da milyonları öldürmüş ama Avrupa’da çok fazla insan öldürmemişti. Yazdığım bu roman Veba Geceleri sayesinde son iki ayda etrafımdaki insanlar ve gazeteciler bana sürekli eski pandemiler hakkında sorular soruyorlar.
En çok sorulan soru: Koronavirüs salgını ile eski veba, kolera salgınları arasında benzerlikler var mı? Var, hem de çok fazla. Ama tarihte ve edebiyatta salgınları birbirine benzeten şey mikrop ve virüslerin birbirine benzemesi değil bence asıl sorun biz insanların davranışlarının hep aynı kalması.
Her epidemi ve pandemide tekrarlanan en önemli şey ilk baştaki inkârcılık. Yerel yönetimin ve devletin her zaman geç kalması salgınların sanki birinci kuralı. Bu ilk başta salgını kabul etmemek için sayılarla ve kelimelerle oynamakla başlar. Salgın ve insan davranışı konusunda en eğitici eser olan Daniel Defoe’nun Veba Yılı Günlüğü’nün daha hemen başında 1664 yılı Londra’da bazı mahallelerde vebadan ölüm sayısını düşük göstermek için telaşlı yetkililerin ölüm nedeni olarak başka bazı uydurma hastalıklarla kayıtlara geçirdiğini yazar.
Veba konulu belki de en gerçekçi roman olan İtalyan Alessandro Manzoni’nin Nişanlılar’ında, 1630 Milano salgını sırasında Vali’nin bütün uyarılara rağmen tehlikeyle ilgilenmediğini, bir prensin doğum günü şenliklerini bile iptal etmediğini vatandaşların öfkesine katılarak anlatır. Manzoni salgının hızla yayılma nedenlerini bugünü hatırlatan bir bilgelikle özetler: Çıkarılan yasak ve emirlerin yetersizliği, onları uygulamada gösterilen kayıtsızlık ve yurttaşların vurdumduymazlığıdır bu nedenler.
İktidar sahiplerinin ilgisizliği, yeteneksizliği ve egoistliği neredeyse bütün veba ve salgın edebiyatında halkın duyduğu öfkenin tek nedeni olarak gösterilir. Ama ancak Defoe ve Camus gibi derin romancılar halkın öfkesinin arkasında siyasetten başka derin insani bir durum olduğunu okura sezdirirler. Defoe’nun kitabındaki hiç bitmeyen şikâyet dilinin ve sınırsız öfkenin arkasında bütün bu ölümleri, insan acılarını gören ve belki de onay veren ilahi kudrete, kadere ve olaylar karşısında tam ne yapacağını bilemeyen örgütlenmiş dine karşı bir öfke de vardır.
Yazının devamını okumak için tıklayın