Fotografik Düşünme Tarihi – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Uygarlık tarihine baktığımızda çok net görülür ki,
İnsan aklı, ihtiyacına binaen birçok şey bulmuş, icat etmiş, yaratmış.
İlk zamanlarda hep bu yeniliğe ulaşmak zor olmuş, zulüm olmuş,
Ama sonra, büyük bir ivmeyle, ihtiyaca hizmet eden aygıt çoğalmış,
Çeşitlenmiş, her insanın kullanımına özgü basitleşip, güncelleşmiş.
Gereksinimin yaşamdaki yerine göre birçoğu yok olup gitmiş,
Bazısı çok daha elverişli ve kullanışlı olana değişmiş, evrilmiş.
İnsan yaşamını işini, kolaylaştıran herşeyi ilgiyle takip ederken,
Ardında yatan düşünce ve yaratıcılığı hep ikinci plana bırakmış.
Fotoğraf makinası da bunlardan biri ve en önemlilerinden.
Hatta bir zamanlar sadece kısıtlı bir popülasyonun elindeyken,
Günümüzde neredeyse istisnasız herkesin kullandığı bir aygıt.
Akıllı telefonlar, tabletler sayesinde her an elimizde cebimizde.
Yani bırakın yok olmayı, her yaş ve sosyoekonomik gruptan,
Tüm insanların en sık kullandığı aygıtlardan biri haline geldi.
Sevgili Haluk Uygur ağabey, onlarca kitabından sonuncusu olan,
‘’ Fotografik Düşünme Tarihini’’ gözlerinin içi parlayarak bana verirken,
12 yıldır çalıştığımız aynı çatı altında her karşılaşmamızda yaptığımız ,
On cümlelik ama derin entelektüel sohbetten çıktı bu yazı dostlar.
Bazı insanların canlı aynalar olduğuna inanıyorum, tıpkı kamera gibi
Kendine düşeni illaki yansıtan, ışıtan, yansıtırken de çoğaltan.
İki ara, bir derede dökülüverdi yine, sevgili ağabeyim;
‘’Fotoğrafa “200 yıllık genç bir sanat dalı” denmesi bile Emre hocam,
Hiç katılmadığım ve ne demek olduğunun
Tam olarak anlaşılamadığını işaretleyen bir söz.
Oysa fotografik düşünce, Niepce’nin icat ettiği makinenin çok ötesinde,
İnsanlığın ilk günlerinden beri ışığı yaşamı öykülendirmek için kullanmasıdır.
Bunu 50 bin yıllık Altamira Mağarası’nın çizgilerinde rahatlıkla görebilirsiniz.
İşte bu gerçeği açığa çıkarmak için yazdım “Fotografik Düşünme Tarihi”ni…
Yani ışığın çizgisini anlatan, benim öykümü.’’
Ve ekliyor Haluk ağabey;
Mağara duvarlarına nesnenin doğadaki biçimine benzeyen şeyler çizmenin,
Bununla da duygu ve düşünce aktarabilmenin , ‘’ mimesis ve katarsis’in,
Yani aslında ‘’fotografik düşünebilmenin’’ insan tekamülüne katkısı,
Bu eksendeki toplumsal değişimler üstündeki rolü, apayrı bir mucize.

∞Ω∞

Sevgili Haluk ağabey, insanlık düşünce tarihinin belki de en eski,
Düşünme yöntemlerinden biri olan ‘’ Fotografik düşünmeyi’ vurgularken,
Onun en eski makinelerinden tutun da, bugünün akıllı aletlerine kadar,
Aslında hangi amaçla ortaya çıktığının önemini betimliyor.
İnsanın mutluluk dahil tüm hislenimleri birebir alabileceği,
Ve bir türlü esasına ve usulüne uygun olarak yakalayamadığı,
Anı, o yaşamın en mutlak can suyu olan anı,
Fotoğraf ve benzerleri sayesinde nasıl yakalayıp ölümsüzleştirdiği,
Ve bunu halen, hergün, her an kullanıyor olmamıza takıldım o gün.
Geçmişten günümüze benzetip, çizip, kazıyıp, yansıtan insanın,
Resimleyen, fotoğraflayan, yontan, ören tüm insanların yaptığı,
İçinde kaybolduğu yaşamın neresini gördüğünü, anladığını,
Neresine meraklı olup, anlamak istediğini ifade çabası.
Yaşamın gerçek tadından, yaşanan andaki resmi biriktirebilmek,
Beğenmediği andaki görüntüyü silmek, daha iyisini çekmekten,
En korkunç, kahredici, yalnız, ya da ürkütücü andan bile,
‘’ Fotografik düşünce ‘’ sayesinde çıkan görüntüyü sabitleyip,
Bir ders, bir anlam, bir çözüm çıkarabilmekten bahsediyor hoca.
Yeryüzünün günümüz insanlık şartları ve yaşam biçimi içinde,
Bırakın anı yaşamayı, bırakın o andan bir yaşam üretme çabasını,
O anı görüntüleyip, üstelikte gerçek görüntüyü ustaca düzenleyip,
Dünyayı ve insanı hep olduğundan daha farklı gösterme uğraşı var.
Oysa ‘’fotografik düşünmenin tarihine bakarsak diyor Uygur hoca;
Gerçeğe yakın bir benzetme ile düşünce öngörü yeteneği kazanmıştır.
Hatta düşünmenin eylemden önceki saltanatını vurgulamak amacıyla,
Bir eserin yapılmasını, taşıdığı düşünceye ezdirmemeyi ön plana almış,
‘’Fotografik düşünmeyi’’ fotoğraf makinasının tüm aşamalarından soyutlayıp,
İnsanın, çizdiği ile gerçeği arasındaki sorunu ancak böyle algılayabileceğine,
Dolayısıyla günümüzün en büyük akıl tutulmasına ışık tutuyor.
Keşke diyorum insanlar, tıpkı o düşüncenin doğuşundaki muhakemeyi,
Belki o sadece görsel ve yalın ifadeyi, kendini ve dünyayı anlatmayı,
Aynı merak ve sorgulamayı hiç kaybetmeden sürdürebilseler.
Sevgili Uygur’un her eseri gibi, derin bir düşünce ve araştırmadan süzülüp,
Kitap haline gelen ‘’ Fotografik Düşünme Tarihi’’ bugünkü nafakamız.
Diyorum ya, bazı insanlar ışığı yansıtmak ve göremediklerimizi göstermek için,
Bir mercek misali görev yapmak için gelmişler bu dünyaya…