Holistik Molistik – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Bilin dünyanın baştan ayağa bir ayna olduğunu,
Vardır atomda yüzlerce parlayan güneş,
Yararsan bir su damlasının kalbini,
Çıkar ondan yüzlerce saf okyanus,
Gözünün bebeğidir gökyüzü,
Bir tahıl tanesi kadar küçük olsa da gönlün,
Yeridir orası, her iki dünyanın Rabb’inin…
​​​Mahmut Şabistan

‘Gizem bahçesi’ şiirinde böyle diyor sufi mistiği,
Ana rahmine sığan, evrene sığmayan insana hitaben.
Tüm evrenin, bir bütün sistem olduğunu,
Bu büyük bütün içinde, yapı, düzen ve fonksiyonlarıyla,
Tamamen o büyük bütünün aynısı küçük bütünler,
Makrokozmoz benzeri mikrokozmozlar olduğunu varsayıp,
Tüm evreni insanın içine sığdırıvermiş şair.
Onunla da kalmamış diyor ki; bütünün içindeki döngüler,
Senin kendi içindeki döngülere ışıktır kardeş,
Var edilmiş her birim, canlı cansız, bütün evren bilgisine,
Her an her yerdeki büyük bütünün bilgisine sahiptir.
Senin derdin alışılagelmiş bakış, istemli yanılgın,
Ayrı parçalarda kaybolma, bütüne gel ki, anla diyor.
Lisbon’dan, Avrupa kongresinden dönüyorum bende,
Bilim suyunun başından, saf, buz gibi yudumlamışım ki,
Değmeyin keyfime, keyfime değmeyin de,
Bu şiir tam bir günümü alıyor, kristalleniyor düşüncem,
‘Beni bende demen, bende değilem,
Bir ben vardır bende, benden içeri’ oluveriyorum,
Hadi hayırlısı…
●●●●○○○○●●●●
Şimdi bugün size, holistik evren anlayışı, yok kuantum,
Yok vahdet-i vücut falan anlatıp, bezdirmiyeceğim dostlar.
Sadece, bir kongrenin salt bilgi ortamında hissettiğim,
Her geçen gün, bilinenin şekil değiştiren vasatını inceleyen,
Ve herkese dağıtıp, aydınlatmak isteyen bilimin ışığını,
Tüm insanları içine almış bir asude körfeze, nasıl çevirebilirize,
Nereden başlayabileceğimizden dem vuracağım.
Einstein, akıl ve deney alanı dışındaki çok özel bir yolu,
İnsanın duygu ve sezgiye dayalı inanç yolunu farketmesini;
‘Evrenin düzenini gördüğümde, mistik bir şaşkınlığa düşüyorum’
Diyerek ifade ederken; şekilsel yaklaşımları öteleyivermiş,
Gerçeğe ulaşma yolunda, sanki bir tasavvufi gibi ifade etmiş.
Evreni ve onun içindeki yaşamı sadece sürdürmek değil,
Onu anlamak ve anlamı değerlendirmek yetisindeki insanları,
Bilgisizlik ve karanlıktan doğan yanılgı ve saplantılarından,
Ya da sezi, duygu ve inancı kenara bırakan makineler olmalarından,
Kurtaracak, tekrar bütünleştirecek birşeyler olmalı o halde.
Kadim doğu bilgeliğiyle, analizci batı düşüncesini uzlaştırmak,
Duygularla algılayıp, akıl yetileriyle idrak ettiğimiz tüm dualiteleri,
Ancak sezgilerle kavranacak bir üçüncü noktada idrakle olacaktır.
Tıpkı, Hayyam’ın yüzyıllar öncesinden dediği gibi;
‘ Bir sır var, çözdüklerimizden başka,
Bir ışık var bu ışıklardan başka,
Hiçbir yaptığından yetinme, geç öteye,
Bir şey daha var bütün eserlerinden başka.’
●●●●○○○○●●●●
Yaa diyorum size, bir şiirle, 10 saatlik yolculuk,
Kendi içindeki bir yolculuğa dönüşebiliyor, algı işte.
Mevlana’dan Yunus’a, Konfiçyüs’ten Osho’ya uzanan,
Hayyam’dan Şabistan’a, Huxley’den Blake’e kadar,
İnsanlığa mal olmuş bu insanlar, nasıl farklı algılayabilmişler?
Çünkü aklı duygudan, deneyi sezgiden ayırmamış,
Bilinmeyeni sorgulayıp, bilineni çözümlemeye çalışıp,
Ne ona, ne de ötekine teslim olmamışlar, olmuyorlar.
Şiarları, zerreyle uğraşırken onu küllün aynısı olarak görmekte,
Ve küllün önünde, bir zerre olduğunu asla unutmamakta.
Dostlar, hiç kanmaya, kandırmaya gerek yok kendimizi.
Hakikate dair bilgi, insanın kollektif hafızasına zaten kazınmış.
Kendi kültür ve geleneklerimizle evrensele uygun özgürlükte,
Bugünün, farklılaşmaya ayak uyduran erdemli insanını yetiştirmek,
Aslında hiç de zor değil.
Tıpkı bir muasır bir bilimsel kongrede olduğu üzere,
Bilimin bilgiyi anlatışı bir ‘kal(söz) olarak kalmıyor ‘hal’e evriliyorsa,
Evrenin küçük modeli insanında evrende bir parça olarak kalmayıp,
Evrenin bütününü algılayan yeni bir ‘hal’e evrilmesi mümkün.
Yaşadığımız her sorunun altında, evrenin temelindeki bütünlüğü,
Ve olaylar arasındaki dinamik bağlantıyı öğrenemememiz yatıyor.
Yaşadığımız ikiliklerin, ötekileşmenin ve kaosun özü bu algı kırılması.
T.H. Huxley’in dediği gibi (1887), ‘Bilinende sınır var,
Ama bilinmeyende sınır yok, sınır yoksa bütünlükte olmaz.
İnsanlık, akıl ile sezgi arasındaki bu engin anlaşmazlık okyanusunda,
Sığınacak bir ada arıyor binlerce yıldır’.
Aynı bize yol gösterenler gibi, hepimizin yapması gereken,
Düşünerek, öğrenerek, bütünü algılayarak ve mutlak öğreterek,
Bu okyanustaki adaya biraz daha toprak atıp, büyütmektir.