İlkokuldaydım… Öğretmenimiz, “Flütü olanlar yarın getirsin, olmayanlar da bir arkadaşından filan alsın” dedi. Küçük bir koro kurmayı düşünüyormuş ya da küçük bir orkestra… Benim flütüm yoktu, amcamın oğlundan aldım, onu götürdüm. Venüs marka bir flüttü… İlk provaları yaptık… Benim pek hevesim, merakım yoktu bu müzik işlerine; o yüzdendir ki yeteneğim olsa bile pek bi’ kıymeti harbiyesi de yoktu. Çok da umurumda değildi yani.
O gün arkadaşlarımın çoğu flüt getirememişti… Benimki de emanetti.
Bilmiyorum ama… Kimsede olmadığına göre… Flüt pahalı bir şeydi galiba. Hatırlıyorum da, o gün flüt getiremediği için mahcup olan arkadaşlarım olmuştu; kendilerini suçlu hissediyor gibiydiler.
Kadıköy Çarşı’da güzel zamanlar geçirip, üzerine de biraz yürümüş, Beşiktaş’a gitmek üzere iskeleye yürüyordum… Elindeki melodikayla bir şeyler çalmaya çalışan bu küçük kızı görünce aklımdan bunlar geçti bir anda. “O gün okula bir flüt getiremedikleri için mahcup olan arkadaşlar vardı… Bu küçük kızın bir melodikası var… Ama… Melodikası olduğu için mutlu olduğunu hiç sanmıyorum. Öyle de görünmüyor zaten!..” dedim kendi kendime. …
Kadıköy / İstanbul
Mayıs 2017 ©mustafaöncül