İlksen Utlu , Çıldırtan denge

Yaşam nehri; üzüntü-neşe, varlık-yokluk, iyilik-kötülük, eksiklik-bütünlük, yaşam-ölüm, kaos-dinginlik, karanlık-aydınlık, belirsizlik-netlik gibi pek çok farklı dinamiğin birlikteliğinde akıyor.

‘’Dostum dostum güzel dostum

Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe.’’

Hayat tam da Hasan Hüseyin Korkmazgil’in unutulmaz dizelerinde söylediği gibi aynı düzlem üzerinde iki ayrı uçta bulunan ikilikleri dengelemeye çalışmakla geçiyor.

Yaşam, bir yanımızda yapraklar döktürürken diğer yanımızda baharlar açtıran, zihnimizin ikilik olarak tanımlamaya meyilli olduğu birlikle örülü.

Maalesef birliği oluşturan iki uçtan birini hayatımıza kabul edip diğerini dışarıda bırakma şansımız yok.

Hayatın olağan akışı içinde karşılaştığımız bütün duygular, yargılar, kavramlar birbirine yapışık ‘ışık ve gölge çiftleri’ olarak beliriyor.

Olumsuz bir duygu veya deneyim yaşadığımızda şikayetlenmek, meselenin tek bir açısına takılıp kalmak yerine hayatın içine dikkatle ve farkındalıkla bakmayı seçtiğimizde; hayatın her alanında aynı hattın iki ucunda zıddını barındıran ve birbiri olmadan yaşam bulamayan bu çiftlerin birliği ile karşılaşıyoruz.

Halil Cibran’ın yıllar boyu kendisine yurt olan kentten ayrılırken geride bıraktığı halka öğütlediği gibi keder varlığımızda ne kadar derin bir oyuk açıyorsa, taşıyabileceğimiz sevinç de o kadar fazla oluyor.

Baharın tüm renkleriyle, cıvıltısıyla ve güneşin tüm canlılığıyla içinden geçmekte olduğumuz karanlığı; aydınlatıyor olduğu gibi.

Halbuki hepimiz aynı güneşle aydınlanıyoruz.

Bazılarımız güneşi önüne alıp yolunu aydınlatmayı, gölgeleri ve karanlığı arkasında bırakmayı tercih ediyor. Bazılarımızsa güneşe sırtını çevirip kendi gölgesinde kalmayı ve hayata aslında hepimizin içinde var olan o karanlık yerden bakmayı tercih ediyor.

Maalesef karanlıkta kalmayı tercih edenler için güneş gölgeye sebep olmaktan öteye geçemiyor.

Fakat şunu atlamamak gerekiyor; tüm zıtlıklar aynı çizginin üzerinde bulunuyor ve biri olmadan diğeri var olamıyor. Yani iyi olmayı tercih eden birinin içinde kötünün var olmaya devam ettiği gibi, kötü olmayı seçenin de içinde iyi var olmaya devam ediyor.

Aynı düzlem üzerinde bulunan bu karşıtlar arasında bir denge tutturmak her insanın başta kendine, beraberinde de bağlantı, birlik içinde yaşadığı diğer tüm canlılara ve evrene karşı görevi.

Halil Cibran, ‘Ermiş’ adlı eserinde yukarıda bahsettiğim birliği şu sözlerle açıklıyor;

‘’ Evliyalar ve adil kişiler nasıl her birinizin içindeki en yüksekten daha yukarı çıkamazlarsa, kötüler ve zayıflar da yine sizlerin içindeki o en alçak noktadan daha aşağıya inemezler.

Nasıl tek bir yaprak bile sararmazsa bütün ağacın sessiz bilgisi olmadan, kusur işleyen de hepinizin gizli iradesi dışında kusur işleyemez.

……………………………………………………………………………………………………………………………………….

Eğer aranızda doğruluk adına cezalandıracak ve kötü ağaca baltayı vuracak olan varsa, köklerine baksın ağacın. Gerçekte iyi ile kötüyü, meyve veren ile vermeyenin köklerini sarmaş dolaş görecektir toprağın sessiz bağrında’’

Halil Cibran, Ermiş

Yaşam nehri; üzüntü-neşe, varlık-yokluk, iyilik-kötülük, eksiklik-bütünlük, yaşam-ölüm, kaos-dinginlik, karanlık-aydınlık, belirsizlik-netlik gibi pek çok farklı dinamiğin birlikteliğinde akıyor.