Hayatın karmaşasını anladık da, sanatın özü neden bu kadar renkli ve gizemlidir? Göğün yüzünden denizlerin, nehirlerin, göllerin renksiz suyuna inen mavi veya turkuaz… Bulutsuz gecelerde yıldızlarla bezenmiş, soyut duygularla gövermiş tadımlık kadrajlar… Bunlara paralel olarak, nasıl ve nereye düşer fırçanın ucundaki suyun ağlamaklı damlası?.. Bazen boya, suyu teslim aldığı vakit yaşara yaşara yanaşır beyaz ve çıplak resim kâğıdındaki duruşa… Bir an önce söndürmek isterken paramparça ateşleri, evrenin en doğal fikirleri dolanır ressamın bileğine, yüreğine.
Ateş ve su… Yakan sıcak, donduran soğuk… Her problemin gerekliliği ve çözümü mutlaka vardır sanırım, “hayat eşittir sanat” dediğimiz bu âlemde. Körelmiş düşüncelerin gözlerini açıp görüşünü anlamlandıran sanatçı, karanlığın bakışlarını boyamasını da bilir; eğer eylemlerine evrenselliği ustaca serperse. Hele ki bu sanatsal ocakta tutuşan ama yanmayan her cesur insan, soluksuz bırakıp darmadağın da edebilir beterin beteri felaketleri. Sahi… Onca kor ateşi söndürebilmişse tarihteki sanatçıların sillesi, renkler neden hâlâ bu kadar alaca diye sormaz mı, şimdiki zamanı körükleyen ‘art’çıların çilesi?
…
Sema Tüfekçi… 1967 yılında Adana’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Bölümü’nde aldığı eğitimi tamamladıktan sonra, ülkemizin çeşitli kentlerinde 32 yıl boyunca öğretmenlik yaptı ve emekli oldu. Bu süreçte resim sanatıyla da ilgilenen Tüfekçi, 18 yıldır sürdürdüğü çalışmalarına daha çok zaman ayırma fırsatı buldu. Yağlıboyayla başladığı resim hayatını suluboya tekniğiyle varsıllaştıran ressamımız, 40’ın üzerinde karma etkinliğe katıldı.
Halen, Ahmet Bağ ve Cumali Balcı’nın kurduğu atölyede dünyasını renklendirmeye devam eden Ressam Sema Tüfekçi, 2 Ekim Pazartesi günü saat 17.30’da 2. kişisel sergisini açmanın mutluluğunu yaşadı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Mersin Sanat Galerisi’nde “Suyun Rengi” başlığıyla sunulan etkinlikte yer alan, akrilik ve suluboya teknikleriyle üretilmiş, çoğunluğu doğayı içeren 62 tablo ilgi gördü, beğeniyle izlendi. Severek gözlemlediği doğayı konsept olarak benimseyen Tüfekçi, sanat hayatı hakkındaki duygu ve düşüncelerini şu sözlerle özetledi:
“Bazen içim sıkılır, evde duramam, kendimi dışarı atar ve yürürüm… Güneşin doğuşuyla batışını izlemek, yağmur yağdığında toprağın kokusunu içime çekmek, suyun şırıldayan sesini işitmek, dalgaların kumla buluşmasını görmek, derin sularda yüzmek, bir çiçeği koklamak, dans etmek ve müzik dinlemek beni rahatlatır, yaşadığımı hissettirir… Oysa toprak sürekli aşınıyor, atmosferdeki delik giderek büyüyor, asırlık ağaçlar kesiliyor, yanıyor, su kirleniyor, canlılar ölüyor. Kısacası, kontrolsüz küresel hareketler her şeyi değiştiriyor. Doğadaki güzellikler fırçamın konusu olduğu halde, yaşamsal objeler yok olmaya doğru gidiyor. Bu da bana acı veriyor.
Sanat benim açımdan isyankâr bir tavır; düşündürmek, hissettirmekse bir umut. Ayrıca, yaşamı iyileştirme gücü olan bir mucize, duyguların aktarımı. Doğadaki bütün renkler beni büyülüyor. Bu sergimle, beni cezbeden güzellikleri paylaşmak istedim. İnsanları rutin hayatın sıkıntılarından biraz olsun uzaklaştırabildiysem ne mutlu bana!”
Doğanın nefesiyle renklenip biçimlenen sergi, 14 Ekim 2023 tarihine kadar sanat dostlarıyla buluşmaya devam edecek.