Sosyologlar, ‘’bir kavramın ne kadar çok tanımı varsa,
Onun tam tanımlanamayacağını kabul etmek gerek’’ derler.
Uygarlık ve kültür kavramları birbirinin tamamlayıcısı gibi,
Ama bu kavramlar kime, hangi zamana ve hangi ölçüye ait,
Ben bu yaşıma dek hala çözemedim dostlarım.
Geçen hafta sonu, Elazığ Fırat Üniversitesinin davetlisi idim.
Mesleki bilgi paylaşımı, insan eğitiminin en üst öğretilerindendir,
Paylaşan herkesin, en çok da anlatanın öğrendiği bir süreçtir.
Sevgili Prof. Dr. Erhan Yılmaz hocanın başkanlığındaki çağdaş klinikte,
Birçok değerli öğretim üyesi ve araştırma görevlisi dostla birlikte,
Bir pazar gününü hem bilimsel, hem de kültürel bir şölene çevirdik.
Mesleki paylaşım bize kalsın, ben işin kültürel tarafındayım.
Erhan hoca, Elazığ’a varır varmaz beni Harput’a çıkarıp büyüledi.
İnsanın duyduğu, gördüğü, okuduğu tabii ki çok önemli,
Ancak hissettiği ve derinden anlamlandırdığı şeyler eşsiz.
Geçen hafta sonu, bilimsel çalışmamız dışındaki tüm süreyi,
Unesco’nun Kültürel miras listesindeki Harput’ta geçirdik.
Biz son insan ırkı ve çağdaş olduğumuz, ve halen yaşadığımız için,
Kendimizi uygar ve kültürlü sanma ahmaklığı içindeyken,
Binyıllardır orada duran, üzerinden geçen onca şeye rağmen,
Son derece mütevazi şekilde ayakta kalmış, her zulmü taşımış,
Gerçek uygarlık ve kültür mirası Harput’a gönül kaptırdım.
Uygarlık kültürünün entelektüel yanını bir kenara bırakıp,
Sosyokültürel antropoloji açısından bir tarif yapmam gerekirse,
Eğer ifade ve etkileşim olarak Harput’a gönül gözünden bakarsanız,
Bir film şeridi gibi, tarih dökülüveriyor önünüze.
Kalenin bedenlerine yaslanmış postmodern yapım-yıkımın,
Depremin yıkamadığı ama insanın yıkıntısını bırakmadığı,
Bir zamanların kültür zirvesi eski okulların, evlerin, yapıların,
Binlerce yıllık kilisenin mozağine adını yazan vandalın,
Mirasın üstünü güncel İnş-aat attıran yandalın,
Hissettirdiklerini çıkarıp, kenara koyduğunda bile, insanı,
Bir dünya mirasına ayak basmanın derin hüznü-zevki sarıyor.
∞Ω∞
Harput’u çekici kılan ve bana tüm hafta Harput okutan,
Aslında, kültürün temel niteliklerinin hemen hepsini içermesi.
Dolayısıyla Hurrilerden Hititlere, Urartulardan Romalılara,
Sasanilerden, Bizans, Moğol, Selçuklu ve Osmanlıya,
Artuklu Türkmenlerinden, Akkoyunlu Acemlerine kadar,
Farklı kültürel nitelikte toplumlara yöre olmuş Harput.
Kültürün tarihsellik ve kalıtsallık öğelerinden de nasibini almış.
Dil, yazı, din, bilim, giyim kuşam ve sanat, bu denli uzun süre,
Milattan iki bin sene öncesinden beri yerleşik düzen olmuş.
Ancak Harput gibi bunca farklı uygarlık ve kültür kalıntılı bir yer,
Kültür aktarımının işlevsellik ve devingenlik ögelerinden de yararlanmalı.
Türdeş olmayan birçok uygarlık, kayalara oturmuş muhteşem bir kale,
Pisa vari bir minare, uçuruma bakan bir kilise, türbeler ve hamamlar,
Nevi şahsına münhasır evler, yollar bırakmış, bakılası, görülesi.
Sadece kendine odaklı, subliminal kumandalı modern insanın,
‘’Manzaraya selfie’’ eyleyip, cambaza bak muhabbetinin ötesinde.
∞Ω∞
Ertesi gün dönüşe geçmeden, Elazığ’ın sunduğu diğer güzellikler yerine,
Yine yönümüzü nadir kültür miraslarından Harput’a çevirdik.
Unesco’nun kriterleri tarihi yapıdan, yöreye ait anane ve geleneklere,
Tören ve seremonilere, folklorik ögelere, danstan elişlerine kadar,
Çağdaş uygarlık ölçüsünün, evrensel kültür kriterleri ile bakmış ve,
Harput’u bir korunması gereken miras olarak listesine almış.
Peki , sabah geleceğe yönelik olarak, sağlıksız kalçalara çare ararken,
Sonrasında bizi kendine çeken çoğul, baskın ve hakim o kültür neydi?
İnsanların, tarihsel süreç içinde, biyolojik donanımlarını kat kat aşan,
Uygarlık başarısı aslında bir kültürel geçiş, bir aktarma başarısıysa,
Bu yerleşkeden geçip, aktarılan önemli bir şey olmalıydı.
Karadan ulaşımın etkin olduğu binyıllar boyunca önemli olmuş,
En bilinen yolun kesişme noktasındaki bu yerleşkenin,
Ve onun üzerindeki kalenin, caminin, hamamın, kilisenin, kalıntının,
Üzerini örttüğü büyük hikayeye rağmen o toprak parçasının,
Bana verdiği mesajı düşündüm, dönüş yolu boyunca.
Tarihsel ve toplumsal çerçevede etkinleşen insanın,
Yaşamı iyileştirmek ve insancıllaştırmak adına,
Özünü, toplumu ve doğayı değiştirmeye ve geliştirmeye yönelik,
Tüm düşünce ve eylemlerinden iz taşıyan bu eski kalıntı şehrinde,
Bir tür ‘’değerler ve unsurlar’’ toplamını hissetmekti belki de.
Bizim o Pazar, Üniversite hastanesinde yaptığımız iyileştirmenin,
Binlerce katına şahitlik ve aracılık etmiş kadim Harput bana,
Zamanımızın ne kadar kısa, bilgimizin ne denli kıt ve geçici,
Kendimize biçtiğimiz rolün ne kadar abartılı olduğunu anlatıverdi…