Mehmet Çelik, Fotoğraf sahnesinde yeşeren yıllar – Kudret Sönmez

Hayat bazen… Satır satır yaşayıp karelere böldüğümüz/bölündüğümüz bir sayfada devam eder. Bakar, görür, okuruz. Sonra da bize mesaj veren her algıyı, ya belleğimize ya da herhangi bir görsel malzemeye aktarıp biriktiririz.

Yüreğimizin ucu ne çeşit bir sanat aracıyla tutuşuyorsa, evrenin seyrini onunla renklendirip yarınlara uzatırız.

Mehmet Çelik…  Mardin’in Savur ilçesine Bağlı İçören köyünde, 1954 yılında doğmuş. 1974’te, Türk Haberler Ajansı’nda başlamış gazeteciliğe. Ardından, Hürriyet gazetesinde muhabirlik yapmış. O yıllarda, Hürriyet’in muhabirlere yönelik başlattığı kampanyadan yararlanıp ilk fotoğraf makinesini edinmiş.

Mardin’de yaşayan Çelik, birçok gazete ve televizyonun il temsilciliğini 10 yıl boyunca aralıksız üstlenmiş. Bu arada birçok ödül alan fotoğrafçımız, 1986 yılında Mardin Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’ne, 1991 yılında da müdürlük görevine atanmış.

MARDİN’İ TANITAN KARELER

Mardin’in tanıtımı için ilk broşürü, arkadaşlarıyla birlikte kendi imkânlarıyla yapmış Mehmet Çelik. Ve “Yaşayan Tarih Mardin” kitabını hazırlayarak Bölge kültürüne yeni katkılar sağlamış.

21 Kasım 1998 ‘de, Mardin Müzesi’nde fotoğraf sergisi açmış. Sonra da Mardin Kırklar Kilisesi’nde gerçekleştirdiği kişisel etkinlikle, kilisede fotoğraf sergisi düzenleyen ilk fotoğrafçı olmuş. Mardin’de, turizm sezonunda, tarihi sokaklarda günü birliğine sokak sergileri açmış. Valiliğin ve Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği tanıtım günlerinde, çalışmalarını toplumla buluşturmuş. Bunlarla sınırlı kalmayıp Ankara, İzmir, İstanbul, Konya illerinin de aralarında bulunduğu Türkiye’nin çeşitli kentlerinde pek çok fotoğraf sergisine imza atmış.

Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevinden emekli olduktan sonra, yerel bir gazetede çalışmaya başlamış. Bu arada, fotoğraf çekim ve etkinliklerine daha çok ağırlık verme imkânı bulmuş.

BİR SEVDADIR FOTOĞRAF SANATI

Evli ve 2 evlat sahibi olan Çelik, yıllardır emek verdiği bu sanat dalına bakış açısını şöyle dile getiriyor:

“Benim için fotoğraf bir yaşam tarzıdır… Deklanşörün sesi ile en sıkıntılı anlarımı unutturan bir dostluk kurdum.1974 yılında tanıştığım, buluştuğum, dost olduğum kompakt bir fotoğraf makinesi hayatımı değiştirdi, yaşamıma yön verdi. O sevdanın seline kapıldım gidiyorum. Neredeyse yarım asır… İnanın, hâlâ yakalayamadım kovaladığım sevdamı.

Fotoğraf geniş kapsamlı sanatsal bir uğraş alanıdır. Sayfalar dolusu bir kompozisyonun yerini bir fotoğraf karesi alabiliyor. İyi çekilmiş bir doğa fotoğrafını düşünün, çekildiği mevsimin bütün verilerini içeren bir kompozisyonu, yaşamsal ve görsel olarak yansıtıyor. Ya da, yaşamın çizgilerini alnında taşıyan bir yaşlının ellere nasır olarak yansımış ekmek kavgası daha iyi nasıl anlatılabilir ki?

Fotoğraflanan bir çocuğun uçurtma sevincini, gökyüzünde takla atan bir güvercini, ya da çenesine, alnına şans tılsımlarını dövme yapan bir kadını başka bir yöntemle nasıl tasvir edilebilirsiniz?

Fotoğraf hayatla, insanlarla barışık yaşama sanatıdır. Fotoğraf dostluktur, paylaşımdır, felsefedir, olumsuzluklara karşı tavırdır, sabırdır. Ve hepsinden öte sevdadır, tutkudur.”

İnsan yaşadıkça neler biriktiriyor neler!

Hayatın renkleri, biçimleri yaşanıp da toplandıkça evrenin özgün sahnesinde… Sanatçının seyir defterinden dökülüyor yüreğimize her eser.