Bunlara dün bir antikacıda rastladım. Bir anda yıllar öncesine döndüm; çocukluğum adeta kare kare gözümün önünden geçti.
Her ikisinden de vardı benim. Birinin (gri olanın) beyazı, diğerinin kahverengi olanı.
Beş yaşında falandım yanılmıyorsam beyaz olanı alındığında. Annemle çok ciddi bir tartışmaya girmiş, bu tartışma sonunda annem pas etmiş ve almak zorunda kalmıştı.
Mahalledeki çocukların neredeyse tamamında vardı bu plastik çarıktan ve neredeyse tamamı da beyazdı. Çok imreniyordum, benim de olsun istiyordum ama her istememde annem karşı çıkıyor, “N’apacan onları?!.. Senin ne güzel ayakkabın var, onu giysene!.. Sokak çocuğu olmaya mı heveslisin!..”
Sokaktaki çocukların hemen hepsi bu plastik ayakkabıdan giydiği için olsa gerek, annem buna “sokak çocuğu çarığı” diyordu.
Çok ısrar ettim… Çok ısrar ettim… Çok ısrar ettim…
Annem bir gün dayanamadı aldı mahalleye gelen bir seyyar satıcıdan.
O gün dünyanın en mutlu çocuğu bendim.
Hemen giydim, mahalle arkadaşlarımın yanına koştum, “Bakın… Artık bende de var…” der gibi havalı havalı yürüdüm aralarında.
Çok mutluydum.
Sokağa her çıkışımda çarıklarımı giyiyor, toz toprak içinde koşturup oynuyordum. Ayaklarım terlediğinde çok kötü oluyordu bu çarıklar. Ayağım çarık içinde kayıyor, üzerindeki plastik bant ayağımı kesiyordu. O zamanlar bandı gevşetiyor, bazen de tamamıyla açıyordum.
Evimiz Yeşilevler’deydi o zamanlar. Kiralık bir evdi. Çok da oturmadık orada zaten.
Mahallenin ortasından küçük bir kanal akardı o zaman. Suyu kirli sarı renkteydi. Sıcaktı da yanılmıyorsam, çünkü kışın buhar çıkardı suyun üzerinden ve çok pis kokardı. Sanırım oradaki fabrikaların atık suyunu taşırdı bu kanal. Bilemiyorum.
Düşer boğuluruz diye kanala yaklaşmamız yasaktı ama dinleyen kim! Odun parçalarından, kâğıttan kayık falan yapar yüzdürürdük bu kanalda.
Bir gün bu kanalın yanında koşup oynarken düştüm, yerde yuvarlandım ve kayışını gevşettiğim çarığımın biri ayağımdan çıktı, suya düştü!
Hemen kalktım, çarığı kurtarmak için koştum ama… Çarık çoktan kanalın pis suyu içinde kaybolmuştu. Arkadaşlarla sağa sola baktık… Tabii ki bulamadık.
Ben tek çarıkla eve döndüm… Anneme durumu anlattım… Annemin önce kaşları çatıldı, sonradan gizliden gizliye sevindi sanırım, çünkü o çarıkları giymemi istemiyordu, “Üzülme,” dedi, “Senin çok güzel ayakkabın var. Onu giyersin.”
Sonradan yenisini aldı mı hatırlamıyorum.
Kahverengi olanı da daha ileri yaşlarda almıştık ama onunla ilgili hatıralarım yok diyebileceğim kadar silik. Olduğunu hatırlamaktan başka bir şey yok hafızamda.
Fotoğrafını paylaştığım çarıkları antikacıda görünce çok kısa bir an bunları hatırladım.
DİP NOT: “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer” diye bir söz vardır ya… Zaman zaman, böyle şeyleri hatırladığımda, “Bunları hatırladım ama bu geçmiş zamanları hatırlamanın nesi cihan değer ki?” diye de düşünmeden edemiyorum.