Mutluluk ve konumuyla meşgulken Dostoyevski düştü aklıma, 22 Aralık 1849’da Andre Gide‘e yazan Dostoyevski. “Bugün 22 Aralık. Semionovski Meydanı’na götürdüler bizi. Orada hepimize ölüm yargımız okundu, haçı öptürdüler, başlarımızın üstüne kılıç kırdılar ve en son süsümüz yapıldı (beyaz gömlekler). Sonra, içimizden üç kişiyi asmak üzere idam sehpasına çıkardılar. Ben, altıncıydım, üçer üçer çağırıyorlardı; bu duruma göre, ikinci dizideydim ve birkaç dakikalık ömrüm kalmıştı… En sonunda dur borusu çalındı, boynuna ip atılmış olanları geri getirdiler ve bize, Haşmetmeaplarının hayatımızı bağışladıkları okundu.” Dostoyevski‘nin bu mutluluğunun tanımını ve konumunu sorup durdum kendime epey süre.
Türkçemizde ‘bulmak’, özellikle başka sözcüklerle kalıplaşarak deyim anlamıyla kullanıldığında anlamları çoğalan bir sözcük. Türkçe Sözlük (TDK, 2005) ‘bulmak’ için bazılarını cümleyle örneklendirerek on üç ayrı anlam veriyor. Mutluluğu bulmak için tanımların ilk üçünü aktarmak istiyorum: 1. Arayarak ve aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak. 2. Bir şeyi elde etmek. 3. Kaybedilen bir şeyi yeniden elde etmek. Aynı sözlükte, yalnızca bir karşılığı verilen ‘mutluluk’ tanımı: Bütün özlemlere eksizsiz ve sürekli olarak ulaşmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık.
Arayan herkesin bulamayacağı, buna karşılık bulanların ise her zaman arayanlar olduğuna dair yaygın bir kanı vardır bizde. Bulmak tanımının ilk karşılığına bakılırsa aramadan da bulabiliriz mutluluğu. İkinci tanıma göre ancak kendi emeğimizle elde edilen bir şey olarak mutluluğun sahibi olabiliriz. Bence burada asıl konuşulması gereken, üçüncüsü “kaybedilen bir şeyi yeniden elde etmek” yani. Kırtasiyecinin camında okuduğum yazı, kaybedenin kim olduğu bilinmese de bulununca konum atılacak olanın kaybedilmiş “bir şey’ olduğu izlenimi bıraktı bende. Böyle değil de kendi çabamızla elde ettiğimizin başkalarında sahici bir karşılığı olamaz ki konum atalım onlar da sahiplensin. Aradığımız ve varlığından haberdar etmekle başkalarını sevindireceğimiz mutluluk ne ki dediğimizde çok bilinmeyenli denklemin çözümünü göze almak gerek.
Tarifiyle tarihinin en dış kenar çizgisinde durarak söylesek bile mutluluğun kitaplardan öğrenilebilir olmadığını, belki böyle bir öğrenmeye gerek de olmadığını söylemek mümkün. Kendi adıma, okulların ya da benzer kurumların salonlarında konuşturmak üzere çağırdığı ‘kişisel gelişim uzmanı’ söz yazarı tüccarların kitaplarını gördükçe mutluluğun tanımındaki kavramların her geçen gün değer kaybına uğradığını söylemeliyim. Yaşamak ve dolayısıyla da mutluluk söz konusu olduğunda Memduh Şevket Esendal‘ın öykü kişisinin “hayat ne tatlı şey, insanın ömrü olmalı da yaşamalı” dileğine bağlarım ben işin özünü.
Mutluluğu bulmak yolculuğunda çok daha öncesine gidilebilir elbette ancak benim, başka bazı konulardakine benzer biçimde “yaşamak ve keyif almaktan başka hiçbir amacı olmayan” Montaigne durağında inmem gerekiyor bu yolculukta. Varacağım son nokta, “Her birimiz kendini hissettiği kadar iyi ya da kötüdür. Öyle olduğunu sanan kişi değil, ona kendiliğinden inanan kişi mutludur.” gerçeğinden fazlasını öğretmez bana. Dört ciltlik Denemeler (2019) kitabını okuyunca insanlığın bütün hallerinin o kitaplarda bir yerde olduğunu gördüm açıkçası. Talihin sağladığı iyilikler ne olursa olsun tadını çıkarabilmek için onları hissetmek gerekir, diyen Montaigne‘in bu sözü, mutluluğu bulmak için arayanların, kendileri varken öyle sanıldığı türden uzun yolculuğa çıkmalarına gerek olmadığını anlatır. “Yaşamdan keyif almak için, ona kendi yaşamını katmak gerekiyor.” uyarısı, mutluluğun tanımıdır gerçekte ancak bu, “bir şeyi elde etmek” için kişisel çabayı gerektiren mutluluktur da öyle kaybedilmişi bulmanın sevinciyle konum atılan türden yitik malı mutluluk değildir.
Montaigne‘in zamandaşı, çok şey ‘üstüne’ yazmış Francis Bacon, “gerçekte mutluluk çok çok kötülüğü, mutsuzluk da erdemi doğurur” düşündüğünden olmalı ‘mutluluk’ değil de “mutsuzluk üstüne” (Denemeler, 2000) yazmış. Ona göre mutluluğun insana kazandıracağı erdem “ölçülülük” iken mutsuzluğun erdemi ise “yüreklilik”tir. Bir ömür kalıba girmektense yürekli yaşamayı kim istemez ki… Üstüne üstlük kendimize, birçok olaya ve başka insanlara karşı bir tür savaş olduğundan, mutluluk bahtımıza hiç çıkmayabilir de.
Çağdaş İngiliz filozofu Bertrand Russell, ilk bölümünde “İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar?” sorusuna gerekçeleriyle açıklık getirdiği kitabının ikinci bölümünde “Mutlu Olmak Halâ Mümkün müdür?” diye sorarken onun da koşullarını sıralar. Mutlu Olma Sanatı (2013) kitabının, “mutluluk, kısmen dış koşullara, kısmen de kişinin kendisine bağlıdır” yargısıyla açılan “Mutlu İnsan” başlıklı son yazısı, Montaigne‘i anımsatan ‘sehl-i mümteni’ türünden sözleri içerir. Russel, mutluluk için yapmamız gerekenin, “kendimize yönelmiş tutkularımızdan kaçınmak ve kendimizi dinlemekten bizi kurtaracak sevgiler ve ilgiler edinmek” olduğunu söyler ve ekler: “Mutlu insan dış dünyada yaşar; özgür sevgileri ve geniş ilgileri vardır; mutluluğunu bu ilgilerden, bu sevgilerden ve bunların onu başkaları için sevimli ve ilgi ekici yapması gereğinden sağlar.” Keşke okunduğu kolaylıkta olsaydı Russell‘ın sözlerinin yaşamda uygulanışı…
Türkçemizde ‘bulmak’, özellikle başka sözcüklerle kalıplaşarak deyim anlamıyla kullanıldığında anlamları çoğalan bir sözcük. Türkçe Sözlük (TDK, 2005) ‘bulmak’ için bazılarını cümleyle örneklendirerek on üç ayrı anlam veriyor. Mutluluğu bulmak için tanımların ilk üçünü aktarmak istiyorum: 1. Arayarak ve aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak. 2. Bir şeyi elde etmek. 3. Kaybedilen bir şeyi yeniden elde etmek. Aynı sözlükte, yalnızca bir karşılığı verilen ‘mutluluk’ tanımı: Bütün özlemlere eksizsiz ve sürekli olarak ulaşmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık.
Arayan herkesin bulamayacağı, buna karşılık bulanların ise her zaman arayanlar olduğuna dair yaygın bir kanı vardır bizde. Bulmak tanımının ilk karşılığına bakılırsa aramadan da bulabiliriz mutluluğu. İkinci tanıma göre ancak kendi emeğimizle elde edilen bir şey olarak mutluluğun sahibi olabiliriz. Bence burada asıl konuşulması gereken, üçüncüsü “kaybedilen bir şeyi yeniden elde etmek” yani. Kırtasiyecinin camında okuduğum yazı, kaybedenin kim olduğu bilinmese de bulununca konum atılacak olanın kaybedilmiş “bir şey’ olduğu izlenimi bıraktı bende. Böyle değil de kendi çabamızla elde ettiğimizin başkalarında sahici bir karşılığı olamaz ki konum atalım onlar da sahiplensin. Aradığımız ve varlığından haberdar etmekle başkalarını sevindireceğimiz mutluluk ne ki dediğimizde çok bilinmeyenli denklemin çözümünü göze almak gerek.
Tarifiyle tarihinin en dış kenar çizgisinde durarak söylesek bile mutluluğun kitaplardan öğrenilebilir olmadığını, belki böyle bir öğrenmeye gerek de olmadığını söylemek mümkün. Kendi adıma, okulların ya da benzer kurumların salonlarında konuşturmak üzere çağırdığı ‘kişisel gelişim uzmanı’ söz yazarı tüccarların kitaplarını gördükçe mutluluğun tanımındaki kavramların her geçen gün değer kaybına uğradığını söylemeliyim. Yaşamak ve dolayısıyla da mutluluk söz konusu olduğunda Memduh Şevket Esendal‘ın öykü kişisinin “hayat ne tatlı şey, insanın ömrü olmalı da yaşamalı” dileğine bağlarım ben işin özünü.
Mutluluğu bulmak yolculuğunda çok daha öncesine gidilebilir elbette ancak benim, başka bazı konulardakine benzer biçimde “yaşamak ve keyif almaktan başka hiçbir amacı olmayan” Montaigne durağında inmem gerekiyor bu yolculukta. Varacağım son nokta, “Her birimiz kendini hissettiği kadar iyi ya da kötüdür. Öyle olduğunu sanan kişi değil, ona kendiliğinden inanan kişi mutludur.” gerçeğinden fazlasını öğretmez bana. Dört ciltlik Denemeler (2019) kitabını okuyunca insanlığın bütün hallerinin o kitaplarda bir yerde olduğunu gördüm açıkçası. Talihin sağladığı iyilikler ne olursa olsun tadını çıkarabilmek için onları hissetmek gerekir, diyen Montaigne‘in bu sözü, mutluluğu bulmak için arayanların, kendileri varken öyle sanıldığı türden uzun yolculuğa çıkmalarına gerek olmadığını anlatır. “Yaşamdan keyif almak için, ona kendi yaşamını katmak gerekiyor.” uyarısı, mutluluğun tanımıdır gerçekte ancak bu, “bir şeyi elde etmek” için kişisel çabayı gerektiren mutluluktur da öyle kaybedilmişi bulmanın sevinciyle konum atılan türden yitik malı mutluluk değildir.
Montaigne‘in zamandaşı, çok şey ‘üstüne’ yazmış Francis Bacon, “gerçekte mutluluk çok çok kötülüğü, mutsuzluk da erdemi doğurur” düşündüğünden olmalı ‘mutluluk’ değil de “mutsuzluk üstüne” (Denemeler, 2000) yazmış. Ona göre mutluluğun insana kazandıracağı erdem “ölçülülük” iken mutsuzluğun erdemi ise “yüreklilik”tir. Bir ömür kalıba girmektense yürekli yaşamayı kim istemez ki… Üstüne üstlük kendimize, birçok olaya ve başka insanlara karşı bir tür savaş olduğundan, mutluluk bahtımıza hiç çıkmayabilir de.
Çağdaş İngiliz filozofu Bertrand Russell, ilk bölümünde “İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar?” sorusuna gerekçeleriyle açıklık getirdiği kitabının ikinci bölümünde “Mutlu Olmak Halâ Mümkün müdür?” diye sorarken onun da koşullarını sıralar. Mutlu Olma Sanatı (2013) kitabının, “mutluluk, kısmen dış koşullara, kısmen de kişinin kendisine bağlıdır” yargısıyla açılan “Mutlu İnsan” başlıklı son yazısı, Montaigne‘i anımsatan ‘sehl-i mümteni’ türünden sözleri içerir. Russel, mutluluk için yapmamız gerekenin, “kendimize yönelmiş tutkularımızdan kaçınmak ve kendimizi dinlemekten bizi kurtaracak sevgiler ve ilgiler edinmek” olduğunu söyler ve ekler: “Mutlu insan dış dünyada yaşar; özgür sevgileri ve geniş ilgileri vardır; mutluluğunu bu ilgilerden, bu sevgilerden ve bunların onu başkaları için sevimli ve ilgi ekici yapması gereğinden sağlar.” Keşke okunduğu kolaylıkta olsaydı Russell‘ın sözlerinin yaşamda uygulanışı…
Arayan herkesin bulamayacağı, buna karşılık bulanların ise her zaman arayanlar olduğuna dair yaygın bir kanı vardır bizde. Bulmak tanımının ilk karşılığına bakılırsa aramadan da bulabiliriz mutluluğu. İkinci tanıma göre ancak kendi emeğimizle elde edilen bir şey olarak mutluluğun sahibi olabiliriz
2021 yılının sonlarında, sıklıkla geçtiğim yola bakan kırtasiyecinin camında, “Mutluluğu Bulan Konum Atsın” yazısını gördüm. Yazı, başka bir dükkânın vitrinindeki “Mutluluğu Kaybettiğin Yerde Arama” kitabını anımsattı bana. Okuduğum yazı ne zamandan beri oradaydı, bilemiyorum. Kim bilir, ne çok okuyanı vardı ve kaç zamandır gündemde dolaşıyordu da ben yeni görmüştüm camdaki sözü. Her ne olursa olsun, “mutluluğu bulan konum atsın” uyarısı, kendimi sınamamda benim için yeniydi orada. Yazıyı okuyup yoluma devam ederken mutluluğu bulan ya da bulabilecek kişilerden biri olup olmadığımı düşündüm. Hadi mutluluğu buldum diyelim, yaklaşık bir yıldır akıllı telefon kullanıyor olmama karşın kimseye konum atmadım ki, dedim kendime. Uzaktaki bir kişiye konum atmaktansa yakınımdakilerle paylaşırım diyerek avuttum kendimi, mutluluk bulmuş
https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-ozturk/mutlulugu-bulmak-ve-bulunca-konum-atmak,33663