Dünya değişiyor, müzik de öyle… Artık yetenekli insanların ‘keşfedilmek’ için herhangi bir aracıya ihtiyacı yok. Sahneler, ama özellikle ‘bilgisayar ekranları’, ‘akıllı telefonlar’ çok genç sanatçılara emanet.
Gazetemiz son dönemde bu isimleri artan bir dikkatle izliyor. Çoğunu sayfalarına taşıyor, manşete çıkarıyor. Hürriyet yazarı Kanat Atkaya geçen pazarki köşe yazısında taşları yerine oturttu: Bu müzikte ‘yeni bir dalga’ dedi. Hızını internet devriminden, gücünü baskı ve özgürlük duygularını bir arada yaşayan gençlerin isyanından alan bu ‘yeni dalga’yı mercek altına aldık. Müzisyenlerle konuştuk, konserlerini izledik. Yaklaşın, size umut ve ilham veren şeyler anlatacağız…
SAHNEDE NE VAR NE YOK?
Devir, müziği internette keşfetme devri, evet. Soundcloud’da, Bandcamp’ta saatler geçirmenin, şarkıları uç uca eklemenin devri… Ama sokaklara düşüp şehrin nabzını hissetmek, sevdiğin müzisyenin en bayıldığın şarkısını onunla göz göze söylemek gibisi var mı?
Çarşamba akşamı, 20.30. IF Performance Hall, Beşiktaş.
Yaşları 18-35 arasında değişen ama ağırlıklı olarak kızlı-erkekli gruplar ve çiftlerden oluşan bir kalabalık; henüz ilk albümünü bile çıkarmamış, 19 yaşında, adını yoldan geçen herkesin bilmediği bir kızı -Deniz Tekin’i- dinlemek için kuyrukta… Yüksel bel kotları, spor ayakkabıları, sırt çantalarıyla konsere gelmiş bu kitle, bir önceki jenerasyonun aksine eğlenmek için ‘kasmaya’ gerek olmadığını düşünüyor. Sahnedeki isim de onlardan biri. Siyah kotun üstüne bir gömlek geçirmiş, saçlarını şöyle bir toplayıp çıkmış, kendi yazdığı bir şarkıyla bir mekân dolusu insanı avucunun içine alıyor: “Hayat kolay değil evet / Bana bilmediğim bişey söyle / Telaş, yarış, savaş, barış / Niye?”
Perşembe akşamı, 22.30. Peyote, Taksim.
Burası, Taksim’in giderek azalan renkliliğinin son izlerini bulunabileceğiniz yerlerden biri. Üst katta; her zaman olduğu gibi yine her masada koyu bir sohbet, alt katta da iyi müzik… O akşamın payına düşenlerin ilki; Plaj grubu. Bir önceki geceye kıyasla çok daha az sayıda dinleyen var ama istisnasız hepsi transa geçmiş vaziyette. Arkalarından çıkan grup; Ponza. Dinleyicilerinden biri grubun konseri için; “İnsanı sanki başka bir gezegene götürüyor, bitince Yerküre’ye geri bırakılmış gibi hissediyorum” diyor.
Cuma akşamı, 22.30. KargART, Kadıköy.
‘Müzikte yeni dalga’nın kalesi olan semtteyiz. Kitle de ona göre elbette; daha seçici. Sahnede In Hoodies var. Asıl adı Murat Kılıkçıer olan müzisyen, son yıllarda neredeyse bütün iyi festivallerde karşımızdaydı. SOHO House’ta da, ODTÜ’nün rock şenliğinde de kendine rahatça yer bulabilen belki de tek isim. Ama seyirciyle temasına bakılırsa; bu sahne kendisini en rahat hissettiği yerlerden biri belli ki…
KADIKÖY’DEN ÇIKAN BİR MÜZİKAL KUŞAK
Kanat Atkaya yazdı
Geçen pazar, ‘Müzikte yeni dalga yükselirken’ başlıklı bir yazı yazdım ve yazıda bahsi geçen/geçmeyen müzisyenlerin çalışmalarından örnekler içeren -şimdilik- 68 şarkılık bir Spotify listesi hazırladım: ‘Yeni dalgalar’.
Kabaca 10 yıl öncesinden başlatabileceğimiz ama esas olarak son dört-beş yılda belirginleşen, önemli bir bölümü Kadıköy’den çıkan bir müzikal kuşaktan bahsediyordum.
Ben keşfetmiş değilim bu kuşağı elbette. Adları ilk kez duyulmuyor ama belki bir çerçeveye oturtarak ve anaakım medyaya taşıyarak faydalı bir iş yapmış olabilirim.
Tabii şimdi anlamaya çalışırken işin kalıplara dökme aşamasına geliyoruz kaçınılmaz olarak. Oysa bu yeni dalganın temel özelliği; kendinden önceki kuşaklardan farklı olarak birbirini kopyalamamaları. Aralarında ‘hayal-pop’ yapan da var, cayır cayır rock’n’roll yapan da, ‘post-rock’ penceresine yakın durarak dışarıya bakan da, ‘surf rock’la dirsek temasında bulunan da… Köklerden beslenen de, bütün bunları ve ötesini harmanlayan da… Çoğu 20’li yaşlarda veya 30’larının başlarında… Aralarında müzik eğitimi alan da var, çekirdekten yetişme olan da…
Dalga belirginleşti ve yükselmekte
Türkiye’de üretilmiş farklı dönem müziklerinden kuvvet almaya da açıklar, dünyada halihazırda geçer akçe olan türleri uygulamaya da…
Artık kötü bir klişeye dönüşmüş ‘yurt dışına açılmak’ meselesini; müziklerinden taviz vermeden, önemli festivallerde çalarak, yurt dışında yaşayan vatandaşlara değil, herkese dinleterek aşıveriyorlar işte…
Plaklarını hatırı sayılır bağımsız plak şirketleri basıyor, dağıtıyor, haklarında The Guardian gibi gazetelerde yüksek notlu albüm kritikleri üretiliyor.
Y kuşağı diyen de argümanını sağlamlaştıracak temel taşı bulabilir, Gezi kuşağı diyen de…
Elbette bu örnekler çoğaltılabilir ama henüz patlamış, şekle şemale dökülmemiş bu kuşağı tanımlara, klişelere boğmak, anlamak yolundaki en büyük hata olur.
Yakından bakınca tüm kuşaklarda olduğu gibi birbirinden hoşlanmayanlar olduğunu görüyorsunuz ama bir şekilde kolektif olarak büyüdüklerinin de farkındalar.
Önceki yazıda da belirttiğim gibi; ülkenin yaşadığı ‘bitmeyen krizler silsilesi’nin etkisiyle yabancı sanatçılar ‘gelmemeyi’ tercih edince; Salon İKSV, Zorlu PSM ve Babylon gibi önemli sahnelerde sıkça çalmaya başladılar.
Dalga belirginleşti ve yükselmekte ama kim kıyıya sakin bir şekilde ulaşır, kim kayalıklarda dünya alemin duyacağı bir gümbürtüyle patlar net bir cevabım yok. Elbette bazıları kalıcı olacak, kitlesel başarı yakalayacaktır (Kalben bunu başardı bile diyebiliriz), kimileri sahneden çekilecektir.
Çok iyi albümler, şarkılar yaptılar, yapıyorlar
Uzun bir süredir Roxy Müzik Günleri’nde jüri üyeliği de yaptığım için yeni grupların belirmesine, yükselmesine ve yok olmasına epeyce şahitlik ettim. Kadıköy’ün küçük barlarında, evlerde, apartman katlarına kurulmuş stüdyolarda, iyi ses düzenine sahip sahnelerde defalarca dinledim çoğunu. Slogana yüklenme basitliğine tevessül etmeden gayet politik olunabileceğini, aşk şarkılarının illa ‘çişli romantizm’ ile yazılmak zorunda olmadığını görmeleri/göstermeleri ve asıl bunu evrensel standartlarda müzik üreterek yapmaları içimde ‘Meksika dalgası’ oluşturan hususlardır.
Çok iyi albümler, şarkılar yaptılar, yapıyorlar. Şimdiden “Klasikleşmiştir” dediğim albümler de dinledim ancak imkânlar geliştikçe, muhteşem hevesleri ve cesaretleri toplum tarafından körüklendikçe çok daha fazlasını yapacaklarına adım gibi eminim. Severek izliyorum diyeyim özet olarak; çok severek izliyorum hepsini…
BU HAREKET KÖKLERİNİ NEREDEN ALIYOR?
* 1950’lerin sonunda popüler müziğin ülke sınırlarından girmesiyle ilk tohumlar saçıldı.
* Hürriyet’in Altın Mikrofon, Milliyet’in liselerarası müzik yarışması gibi etkinlikler ivme kazandırdı.
* Erkin Koray, Cem Karaca, Barış Manço ve benzerleri öncü kuvvet oldu.
* 1980’lerde kitlesel kabul görmese de rock camiası için önem taşıyan pek çok grup kuruldu: Devil, Egzotik Band, Akbaba, Rashit…
* 1990’larda bugün de çok sevilen bir kuşak doğdu: Şebnem Ferah, Duman, mor ve ötesi, Pentagram…
* Bir yandan da ‘daha alternatif’ bir damar, yavaş da olsa güçlenerek yoluna devam etti. Bir zamanların Zen’i, bugünün Babazula’sı ‘yeni dalgalar’ın en önemli öncülerindendir denebilir.
HAKAN TAMAR: KADIKÖY’ÜN ‘MAHALLE-KASABA HALİ’ İNSANLARI BİR ARAYA GETİRDİ
Kim bu gençler?
Aynı dertlerden muzdarip, standart algı ve sanatsal yetenek seviyesinin ötesindeki insanlar… Sadece bu zamanın değil, geleceğin de insanları… Kendi yolculuklarında gelişime devam eden, bunu da ürettiklerine yansıtanlar… Pes etmeyenler, inat edenler, direnenler…
Gezi’yle bağı var mı?
Gezi’nin etkisi daha politize bir çizgiye geçme şeklinde olmuştur, direkt tür olarak bir akım yarattı diyebilir miyiz, sanmıyorum. Ama Gezi sadece müzik değil, pekçok sanat disiplininden insanların birbirlerinden haberdar olmasını sağladı, bu da sonrasında evrildi.
Neden Kadıköy’den çıktı?
Kadıköy’ün ‘mahalle-kasaba hali’ insanların bir araya gelmesine yardımcı olmuştur.
EDA DEMİR: KALPTE TEMİZ, BİRAZ KORUMACI İNSANLAR…
Bu akım neden şimdi çıktı?
Politik belirsizlik durumundan insanların evlerine tıkılması ve dünyaya daha çok internet üzerinden bağlanmasının etkisi var bence. Belki ailenin çocuğu için korkmasından, belki parasızlıktan, belki isteksizlikten en çok evinde zaman geçiren, odasına sığınan genç ve yetenekli insanların müzik üretmesi arttı. Terör nedeniyle Türkiye’ye gelmeyen gruplar sayesinde Türk müzisyenlere konser mekanlarında daha sık yer verilir oldu, hedef kitle daha sık gördüğü şeyi daha çok dinlemeye, yavaş yavaş kendi dilindeki şarkıları da havalı bulmaya başladı.
Bu genç müzisyenler kimdir, ne yer, ne içerler?
Çoğunun eğitimi en az lisans seviyesinde. Yüzde 95’i üniversite öğrencisi ya da mezunu. 30 yaşının üstündekilerin büyük bölümü İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nden. Grup üyeleri arasında genelde SAE’de ses mühendisliği üzerine bir yıllık eğitim programına katılmış biri oluyor. Çoğu zaman müzisyen olmayan biri için iletişim kurması çok kolay olmayan, kalpte temiz, biraz korumacı insanlar. Bir de farklı alanlarda (Psikoloji, Mimarlık, Mühendislik) akademik kariyer yapan müzisyenler var, onlarla iletişim çok kolay. Çoğunluğunun içi müzik dışında bir iş yapmayı almıyor, bu sebeple de sadece müzikten para kazanılamadığı için maddi olarak rahat değiller. Bir yandan başka bir işte çalışıp bir yandan müzik yapanlar ve bu dengeyle barışık olanlar en hızlı ilerleyenler oluyor. Elbette tamamı şahsi gözlemim.
Sofar Sounds İstanbul, 2013’te kuruldu. Bu oluşum yerli müzisyenlerle dinleyiciyi bir ‘ev konseri’nde bir araya getiriyor. Oluşumun internet sitesine üye oluyorsunuz. Daha sonra o ay düzenlenen etkinliklerden birine davet edildiğinize ilişkin e-mail alırsanız, o ev konserine katılabiliyorsunuz. Sofar, takipçilerini her ay üç yeni grupla bir araya getiriyor.
GAYE SU AKYOL: HER ŞEY TEPETAKLAK OLMUŞKEN BU, ÜLKEYE DAİR TUTUNULACAK BİR DAL GİBİ…
Dünya her gün biraz daha baskıcı bir yere dönüşüyor fakat buna tezat olarak; internetin varlığı bireysel özgürlükleri hiç olmadığı kadar ileri bir boyuta taşıyor. Büyük şirketlerin pabucu dama atıldı, artık insanlar kendilerinin patronu olmaya başladı. Baskılarla, darbelerle büyümüş bir ülkenin ve kaosla ilerleyen bir dünyanın yeni nesil bireyleri olarak söyleyecek çok şeyimiz var. Nitelikli şeyler üretmeye çalışan pekçok grup doğdu bu ülkede son 10 senede. Her şey tepetaklak olmuşken müzikte derinlikli işlerin yaratılması ülkeye dair tutunulacak bir dal gibi… Yüzeyde; birbirinin aynısı ‘kullan-at şarkılar’ dönüyor ve milyonlarca insan Türkiye’de şu dönem yapılan müziğin yalnızca onlardan ibaret olduğunu sanıyor ama biraz derine inildiğinde birbirinden özgün işler görüyoruz.
The Guardian, Gaye Su Akyol’u okurlarına ‘İstanbul’un yeni sesi’ olarak tanıttı. Akyol, Roskilde başta olmak üzere pek çok önemli festivalde yer aldı. 1985 doğumlu müzisyenin ‘Develerle Yaşıyorum’ (2014) ve ‘Hologram İmparatorluğu’ (2016) adında iki albümü var. Sene sonuna kadar yurt dışında 20’den fazla konser verecek, ağustosta dünyanın en önde gelen festivallerinden Sziget’de sahneye çıkacak.
KALBEN: MEKÂNIN STADYUM OLMASINA GEREK YOK ARTIK, KÜÇÜK BİR BARI DOLDURAN HEYECANLI GÖZLER YETİYOR
Müziğin ulaştığı kitleyle ilgili hesaba girmek zorunda olmadığımızı ortaya koyuyor bence 90’lardan bu yeni zamana geçiş. Sizi küçük bir barı dolduran heyecanlı gözler izlediğinde müziğinizi icra ediyor ve başka bir boyutta insanlarla buluşabiliyorsunuz zaten, mekânın stadyum olmasına gerek yok artık. 300 bin liralık Justin Timberlake taklidi klipler çekseniz de işe yaramayabilir. Büyük plak şirketleriyle çalışırken kandırılmanıza gerek kalmadı, kendi kurallarınızı belirlemiş olarak bir masaya oturabiliyor ve sevdiğiniz işi koruyabiliyorsunuz. Ana akıma gidip popüler olabiliyor; müziğinizi bildiğiniz gibi yapmaya devam edebiliyorsunuz. Yahut ismini daha önce duymadığımız bir plak şirketinden albüm çıkarıp dünyanın dört bir köşesinde konserler vererek yaşayabiliyorsunuz. Mutluluğu parayla satın alamayacağımızı anladıkça seslere, renklere, kelimelere, insanlara, hayvanlara, taşlara bile daha iyi davrandığımızı görüyorum.
Sofar İstanbul’un bir etkinliğinde söylediği şarkısıyla (‘Sadece’) büyük ses getirdi. 1986 doğumlu müzisyen pekçok listede ‘Yılın Şarkıcısı’, geçen yıl çıkardığı ilk albümü de ‘Yılın Albümü’ olarak yer aldı. Kalben, Türkiye’nin dört bir yanında konserler vermeye devam ediyor. (Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU)
THE AWAY DAYS: GENÇLİK İNATLA DİRENMEYE DEVAM EDİYOR
Indie müzik önü alınamaz bir yükselişte. Zamanında bu janr’dan bakışlarını kaçıranlar bile artık onunla flörtleşmekten zevk alıyor. Bu patlamanın başrolü kesinlikle internet devriminin. İnsanlar artık majör plak şirketlerine gerek kalmadan müziklerini üretip paylaşabilme imkanı buluyor. Ülkenin yaşadığı ‘gerçek dışı gerçeklik’ de büyük etken tabii. Ülkeyi yönetenler sanatsal hazlardan uzak bir sürü yaratmaya çalışıyor fakat gençlik inatla direnmeye devam ediyor, iyi de yapıyor, o devran bir gün dönecek biliyoruz!
Anıl Atik (29), Can Özen (25) ve Sezer Koç’tan (28) oluşan grup yurtdışında; South by Southwest, The Great Escape, Glimps, United Islands, ülkedeyse; One Love, Nilüfer, Newcomers gibi festivallerde çıktılar. Paul Banks, Belle & Sebastian, Massive Attack, Portishead gibi müzisyen ve gruplardan önce sahne aldılar. Independent, “2017’de mutlaka dinlemeniz gereken genç gruplar” listesinde onlara da yer verdi.
AH! KOSMOS
Kim?
İsmim; Başak Günak. İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken birçok farklı grupta bas çalıyordum. Sonra Ses Mühendisliği okudum. 2012’nin sonunda yaptığım kompozisyonları ‘Ah! Kosmos’ ismiyle yayımlama kararı aldım. Bazen solo bazen de arkadaşlarımın eklendiği performanslar yapıyorum. Şu ana kadar bir albüm, bir kısaçalar yayımladım. Bu hafta yeni bir kısaçalar çıkarıyorum.
Ne diyor?
Kendime ‘geçmiş, şimdi, gelecek’ gibi birbiri arasında hiyerarşi yaratabilecek zaman sınırları çizmekten kaçınıyorum. Hedeflerim değil de, anlık hayallerim çok. Müziğimi belli bir türle tarif etmek istemiyorum. İçinde bulunduğum anı ve hissi, en transparan şekilde yansıtmaya çabalamak diyebilirim. Janr’ların sınırları yeniden ve yeniden ürettiğine inanıyorum. İnsanların müziğe ‘denk gelmeleri’ni, kendi ifade ve hayal güçleriyle kalmalarını tercih ederim.
BUBİTUZAK
Kimlerden oluşuyor?
Ali Güçlü Şimşek (AGŞ) (33), Görkem Karabudak (32), Emrah Atay (33). Görkem’le birlikte 2003’ten beri Çilekeş’te müzik yapıyorduk. Prodüktörlüğünü yaptığım Kreş’in ‘Çıplak’ albümü sırasında Emrah Atay’la kaynaştık. Okul bitirme projesi bahanesiyle bir gün içinde dokuz parçalık bir albüm kaydettik, bu vesileyle 2011 baharında Bubituzak’ı şekillendirmiş olduk. Üç albümümüz var: ‘Uzay Yolları Taşlı’ (2013), ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ (2015), ‘Boyutlar’ (2017).
Ne diyorlar?
Şu üç günlük hayatta; yeterli eforla değiştirebileceklerimiz ve neremizi yırtarsak yırtalım değiştiremeyeceğimiz şeyler var. Akıllı olalım. Aklımızı, ruhumuzu meşgul eden şeyler eğer ‘Değiştiremeyeceğimiz şeyler’ başlığındaysa vitesi boşa takalım ve her neyi yaparken yaşamaya motive oluyorsak onu yapmaya bakalım.
HELP! THE CAPTAIN THREW UP
Kimlerden oluşuyor?
Ozan Çanak (28), Yasemin Özler (29), Ozan Çalı (29), Uygar Çetiner (29), Mert Hocaoğlu (28). Lise yıllarından itibaren beraber stüdyoya girmeye ve 60’ların müziklerini yorumladığımız konserler vermeye başladık. 2011’de Roxy Müzik Ödülleri’nde ikinci olduktan sonra ilk EP’miz ‘Ancient Dance Songs’u ve Salon İKSV konserimizden bir canlı kayıt albümü olarak ‘Waves’i yayımladık.
Ne diyorlar?
Müzik ve diğer sanat dallarında üretilen eserler; bulunduğu yer, dönem ve dünyayı yansıtır. İçinde bulunduğumuz bu dönemde müzik ve diğer sanat dallarında işler oldukça zor ilerliyor. ‘Yeni dalga’da, bütün bu karamsar ortama rağmen inatla devam eden müzisyenler yer alıyor. Ticari kaygımız olmadığı için daha özgün ve özgür müzikler yapıyoruz.
PALMİYELER
Kimlerden oluşuyor?
Mertcan Mertbilek (30), Tarık Töre (30), Rana Uludağ (22), Barış Konyalı (30). Palmiyeler’i 2013’te kurduk. İlk EP’yi 2015’te yayımladık, 2016’da iki single, bir albüm kaydettik, albümü 20 gün önce yayımladık.
Ne diyorlar?
Yeni dalga adı altında toplanan gruplar oluşturdukları alternatif hareketlilikle geniş bir alana hitap ediyor. Alternatif müziğin ve bakış açılarının yayılmasına biz de bir katkı koyabilirsek, bu mutluluk verici olur.
IN HOODIES
Kim?
İsmim; Murat Kılıçıer. Birkaç sene önce evde tek başıma yaptığım şarkıları kaydetmekle başladım. 2015’te ilk single ‘She Got Caught’u, geçen sene sonundaysa ilk albüm ‘A Lunar Manoeuvre’u yayımlandım. Albüm bu ay, Türkiye ve İngiltere’de plak formatında çıkıyor.
Ne diyor?
Türkiye’de büyük dinleyici kitlesine ulaşan popüler müzik dışında çok yoğun bir üretim var. Bu üretimin insanlara iletilmesinin önündeki engellerin açılması, yeni müzikten bahsedilebilmesi sevindirici. Müzik biraz da bunun için var aslında; ifade etmek, bağ kurmak, yardım etmek, hayatla baş edebilmek için… Şarkılar; onları sevebilecek, kendisi için anlam ifade edebilecek insanlara ulaşabildiğinde, tarifi imkansız bağlar kurabiliyor. ‘Müzikte yeni dalga’ da önemli bir adım sanıyorum. Benim için de bu akımda yer almak çok değerli. Zor olsa da, ses çıkarabildiğim, sonsuz bir ritim, melodi ve söz okyanusunun minicik bir parçası olabildiğim için mutluyum.
PONZA
Kimlerden oluşuyor?
Güneş Akyürek (30), Salih Topuz (30), Burak Serter (32), Mehmet Korkmaz (23). ‘Free Kids EP’sinin kayıtlarına başlamak için 2014 Şubat’ında İstanbuldaki müzik prodüksiyon stüdyosu Noiseist’i kuşattık ve Ponza’nın ilk kısaçalarını kaydettik.
Ne diyorlar?
Denizleri aşıp ormanın içine girmiş bir rüzgarın ağaçları dalgalandırarak yarattığı sesin şans eseri o gün orman gezisine çıkmış çocukların şarkılarıyla karışmasını hayal edin. Yine şans eseri kayıt cihazıyla geçerken bir ses tasarımcısının durumu fark edip kaydettiğini ve evinde gitar, bas ve davulla eklemeler yaparak ortaya çıkan müziği bir kasede aktardığını düşünün. Sonra arkadaşlarına dinletmek için kendisini sokağa attığında o kasedin çantasından düşmesi ve binlerce araba tarafından asfaltta ezilmesi sonucu tanınmaz hale geldiğini… Ve bu objeyi uzaylıların dinlediğini ve bir “Hımmm” sesi çıkardıklarını duymaya çalışın. İşte o “Hımm” bizim müziğimiz…
YOK ÖYLE KARARLI ŞEYLER
Kimlerden oluşuyor?
Ayhan Akbaş (28), Çağrı Özer (31), Boğaç Soydemir (28), Ramazan Kırdım (28), Ayhan Akbaş (28). Hepimiz çocukluk arkadaşıyız. Grubun temeli 2011’de atıldı. Şimdiye kadar iki albümümüz ve bir plağımız dinleyiciyle buluştu. Türkiye’de Lana Del Rey ile aynı sahneyi paylaştık, yurt dışında Sziget 2015’te sahne aldık. Geçen hafta yeni single’ımız ‘Acelesi Yok’u yayımladık.
Ne diyorlar?
Bu ülkede müzikle uğraşmak zor müzikle geçinmek zor; kız vermeyebilirler, biraz dışlanabilirsin… Ama sazınla vakit geçirdiğinde dertlerin biter. Bu ülkede gençlerin ben müzisyen olacağım demesi lazım. Müziğe tutkuyla sarılmaları, buna odaklanmaları gerekiyor. Her şeyi göze alıp bunu yapsınlar.
CAN GÜNGÖR
Kim?
1985, İstanbul doğumluyum. Müzik hep aklımı başımdan alan bir şeydi ama yakın ilişkim lise yıllarında davul çalarak başladı. Birçok müzisyenle, grupla davul çaldım. Son dönem yayımlanan birçok albümün ve şarkının aranjörlüğü/prodüktörlüğünü üstlendim. Üç tiyatro oyunu için müzik yaptım. Kendi şarkılarımdan oluşan bir single, 45’lik formatında bir EP ve uzun formatta bir albüm yayınladım.
Ne diyor?
Bu dönemde müzik üretimindeki bereketliliğin bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Baskı arttıkça, huzursuzluk arttıkça insanlar kendi alanlarını yaratabilmek ve varoluşlarına anlam bulabilmek için yaptıkları şeylere daha çok sarılmaya başladı. Hem talihsiz hem de üretim anlamında çok verimli bir dönem. Umarım daha güzel günler göreceğiz. Yeni yazdığım şarkılardan birinde ‘Bu dünya durulmaz’ ifadesini kullanmıştım. Dünya hiçbir zaman mutlak huzur ve mutluluk sağlayan bir yer olmadı. Olan bitenlerin farkında olup sevdiklerimize ve kendimize sımsıkı tutunalım.
ESKİZ
Kimlerden oluşuyor?
Deniz Ağan, Can Tunaboylu, Uygar Çetiner. Uzun süre 60’lar ve 70’lerden sevdiğimiz parçaları çaldık. 2007’de Eskiz adında bir rock’n roll trio’suna dönüştük. Bir-iki sene sadece cover yaptık. 2010’da Roxy Müzik Günleri birinciliğini kazandık. 2014’te ilk albümümüz ‘Kimsenin Ruhu Duymaz’ı yayımladık. Bir sene sonra da ‘Türkçe Sözlü Ağır Müzik’ isimli 4 şarkılık EP’mizi yayınlandı. Bu yayınlar sadece dijitaldi. Geçen sene bu kayıtlardan seçtiğimiz şarkılara üç de yeni şarkı eklendi ve ‘Sallan Yuvarlan’ isimli ilk plağımız basıldı. 27 Şubat’ta ‘Beterin Beteri Var’ isimli ikinci albümümüz yayımlanıyor.
Ne diyorlar?
Her yüzyılın kendine göre zorlukları vardır ama bu ülkede, bu yüzyılda daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir sıkışıklık ve kafa karışıklığıyla baş etmeye çalışıyoruz. Değer bilmez insanlarımız ve insana değil de başka şeylere değer veren sistemimiz de her geçen gün daha da kötüye gidiyor fakat biz sevdiğimiz müziği yapmaya, enerjimizi insanlarla paylaşmaya, paylaştıkça yeni güzel enerjiler ortaya çıkarmaya devam etmek istiyoruz.
PLAJ
Kimlerden oluşuyor?
Büşra Üzgün (27), Ezgi Su Örün (25), Felat Delibalta (28) ve Alper Erkut (27). Grubumuz 2014’te Felat Delibalta, Büşra Üzgün ve Hasan İnceler’in beraber müzik yapmaya başlamsıyla oluştu. Hasan gruptan ayrıldıktan sonra gruba Alper ve Ezgi katıldı. Şimdiye kadar birkaç demo kaydettik. Şu anda yeni albümümüz için çalışıyoruz.
Ne diyorlar?
Akım isimlerini sevmiyoruz. Müzik yapıyoruz işte, belirli bir sınıfa koymak saçma geliyor. Bazen çok depresif hissediyoruz, doğal olarak ortaya hüzünlü bir şarkı çıkıyor. Bazen mutluluk vücudumuzun her gözeneğinden fışkırıyor, o zaman bir anda ortaya “La la la laylaylay, her şey çok güzelaaay lay la” diye eşlik etmek istediğimiz bir melodi çıkabiliyor. Aslında yapmak istediğimiz şey; gün içinde yaşanan duygu karmaşalarının aynısını şarkı kompozisyonlarında hissettirmek. Akımlar ve tarzlar gelip geçer, geriye iyi müzik kalır.
BAŞKA KİMLER VAR?
Gevende, Büyük Ev Ablukada, The Ringo Jets, Korhan Futacı ve Kara Orkestra, Yasemin Mori ve Yüzyüzeyken Konuşuruz’un başını çektiği bu akımda dinleyebileceğiniz 100’e yakın müzisyen/grup var.
123, Adamlar, Ağaçkakan, Ahmet Ali Arslan, Ahmet Faik Dökmeci, Akın Sevgör, Al’ York, Alpman, Ars Longa, Art Diktatör, Ayyuka, Babra Bubrik, Balina, Barlas Tan Özemek, Biz, Can Kazaz, Cihan Mürtezaoğlu, Da Poet, Derin Esmer, Dinar Bandosu, Emre Akbay, Ethnique Punc, Ezgi Aktan, Farfara, Fırat Akarsel, Fikri Karayel, Frogressive Dread Unit, Gettodan Çıkış, Gökçe Kılınçer, Gözyaşı Çetesi, Hayvanlar Alemi, Hedunotipia, Islandman, İnsanlar, Kaç Canım Kalmış, Karaçalı, Kes, Komadub, Kontrakat, Kozmik Yıkım, Lara di Lara, Loradeniz, Melis Danişmend, Merve Çalkan, Midvil, Nekizm, Nene Hatun, Nihil Piraye, Nilipek, No Land, Nusaibin, Öfkeli Kalabalık, Peyk, Pitohoui, Sami Baha, Sattas, Seha Can, Selim Saraçoğlu, She Past Away, Simge Pınar, Son Feci Bisiklet, Suphi, Tavana Basma, To The State, TSU!, Tuğçe Şenoğul, Umut Adan, Yarımada, Yedinci Ev, Yıldıztozu.
Kaynak: Hürriyet