Bugün 36 sene öncesine gidiyoruz.
Yıl 1981. YÖK henüz icat edilmemiş… O tarihte Adana’da, Çukurova Üniversitesi, Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (AİTİA) ve Yabancı Diller Yüksek Okulu olmak üzere üç tane yüksek öğrenim kurumu var. (1982 yılında, YÖK kurulduktan sonra, Akademi ve Yabancı Diller Çukurova Üniversitesi’ne dahil edildi)
O zamanlar karikatür çiziyorum… GIRGIR’ın Çiçeği Burnundakiler köşesinin gediklilerindenim…
Benim gibi Adana’dan, Mersin’den çizen ve GIRGIR’a gönderen diğer karikatürcüleri de çok iyi tanıyorum.
Serdar Sayar, Sefer Tabakoğlu, Sefa Sofuoğlu, Mehmet Ali Türkmen, Serdar Kutca, Mehmet Kulaç, Mehmet Duru, Ali Ünlüsoy, Faruk Karaçay… Şu an aklıma gelenler bunlar. Şu an hatırlayamadıklarım bile vardır belki.
Hepsini tanıyorum ama… O güne kadar hiçbiri ile karşılaşmış, görüşüp tanışmış değilim. Dergideki karikatürlerinden, imzalarından, Ovuz Abi’den yediğimiz fırçalardan tanıyorum hepsini.
Bi’ gün bizim okulun kantininde arkadaşlarla oturuyoruz… Aramızda Ziraat’tan, Yabancı Diller’den arkadaşlar da var… Sohbet, gırgır şamata gidiyor… Yabancı Diller’den arkadaşlardan biri (Sanırım Bülent Arkın’dı), “Bizim okulda da karikatür çizen bir arkadaş var. Tanıyor musun?” dedi. Karikatür çiziyorsa, GIRGIR’a gönderiyorsa, tanımamam imkansız. Kesin tanırım. “Kim?” dedim, “İsmi ne?..” Arkadaşım, “Sefa Sofuoğlu” diye cevap verdi. Tanımam mı hiç! Tabii ki tanıyorum. Güzel çiziyor hem de. “Evet” dedim, “Biliyorum. Ama tanışmadım. Tanışmıyoruz.”
Sefa ile gıyaben ilk tanışmamız böyle oldu.
O günden sonraki günlerden bir gün… Çukurova Üniversitesi ile Yabancı Diller Yüksek Okulu’nun maçı vardı Kapalı’da… Sanırım basket maçıydı.
Kalktık gittik izlemeye. Salon tıka basa dolu…
ÇÜ ve YDYO öğrencileri karşılıklı tribünlerde yerlerini almış, maçın başlamasını bekliyor… Tezahüratlar tam gaz… Yabancı Diller’deki arkadaşım (Eminim ya… Kesin Bülent’ti o. Değilse de Bülent olsun şimdilik.) geldi yanıma, “Sefa da burada ha” dedi, “Karşı tribünde.”
Abooo!.. Karşı tribünde bir milyon insan var, hangisi ki?.. Bülent’e döndüm, “Eee?..” dedim, “Nasıl bulacağız bu kalabalıkta?..” Bülent, “Kolay” dedi, “Sen bana bırak.”
Bi’ ıslık çaldı karşı tribüne, birini işaret etti, “Ayağa kalk!” diye… Çocuk kalktı ama yanlış çocuktu kalkan. Sonra öteki… Sonra bir başkası… Sanırım sekiz on çocuk kalktı oturdu… Her çocuğun kalkmasından sonra Bülent bağırıyor, “Lan olum otur otur!.. Sen değil, yanındaki!..” diye…
Bir anda salonun ana mevzuu oldu Bülent’in bu hareketleri.
Sonra, Sefa kalktı ayağa… Bülent, “Aha bu” dedi, “Sefa bu arkadaş.”
Sefa ayağa kalkıp, Bülent’ten de onay alınca, dakikalardır karşılıklı iki tribün arasındaki bu “Kalk ayağa… Sen değil!.. Otur! Yanındaki kalksın!..” gösterisini izleyen salondan güçlü bir alkış koptu.
Bu fotoğraf, işte o günden… Sefa’nın oturduğu tribün bu tribündü. Bizim ekip de tam karşıdaydı.
ÖNCÜL:SEFA’nın temelinin ilk taşları o günlerde konduğu günlerdi o günler.
Geçen hafta Sefa bulmuş bu fotoğrafı, gönderdi… Ben de, “Abo!” dedim, “Güzel TBT olur bundan.”
Hayırlı TBT’ler. ?
#TBT #öncülsefa #onculsefa
Sefa Sofuoglu