Türkiye’de sanata yönelik genel bir umursamazlık durumu aslında belli bir özgürlük alanı da yaratıyor.
Heykel, resim, video art, performans sanatçısı, teorisyen ve akademisyen (Boğaziçi ve Mimar Sinan Üniversitelerindeki derslerine ara vermiştir) Genco Gülan kavramsal sanattaki disiplinler arası üretimi nedeniyle ‘fikir sanatçısı’ olarak tanımlanıyor. Eserleri City University, UC Santa Barbara ve Teksas Rice gibi pek çok üniversitede de ders olarak müfredata girdi. Yurt içi ve yurt dışı başarıları bu kadarla sınırlı değil, say say bitmez. Dolayısıyla kendisini takip etmek zihin açan, ezber bozan derin bir zenginlik katacaktır yaşamımıza! Ama önce söyleşimize buyurunuz lütfen!
Kimsiniz siz Genco Gülan? Yaramaz bir çocuk gibisiniz ama yaramaz çocuk olma konusunda çok ciddisiniz. Neden böylesiniz?
İsmim Genco olduğu için genç kalmaya çalışırım, bedenen ve ruhen… Spor yaparım, yediğime, içtiğime dikkat ederim, bolca okurum. Yıllar geçtikçe bu iş daha da zor olacak biliyorum ama yapıtlarımı da genç ve taze tutmak isterim. Çocukları ve hayvanları severim. Picasso da çocuklar ile çok iyi anlaşırmış zaten! Benim sanatta aradığım şey mükemmellik değil sürpriz… Bu da sürekli bir yeniliği ve yenilenmeyi gerektiriyor. Birey olarak da şahsıma münhasır olmaya gayret ederim. Aykırı değil ama ayrı, sürüden ayrık! Klasik artist tiplemesinden, tiplemelerinden özellikle uzak dururum. Sadece üretim şeklim değil yaşama şeklimi de farklı tutmaya çalışırım. Siyah kuğu yavrusu olmanın da bedeli var kuşkusuz… Görünmez olmaktan vazgeçmek, özellikle muhafazakârlaşan toplumlarda daha da riskli bu duruş ama bizim meslek de böyle bir şey. Sanatçı özgür olmaz ise yapıtlarının da özgün olması mümkün olamaz. Şunun da altını çizmek lazım: Evet, şahsiyet bir proje olamaz fakat insan kendini geliştirebilir: İnsan kendi korkularının, tutuculuklarının, alışkanlıklarının üzerine gidebilir, gitmelidir. Zor ama imkânsız değil. Buralarda da her zaman keşfedilecek yeni kıtalar (Bkz. Aydın Uğur, 1991) bulunur.
Size ‘düşünce sanatçısı’ tanımlaması yapılmış ve bu çok doğru çünkü size heykeltıraş, ressam, performans sanatçısı ve/ ya ne desek az, eksik kalıyor. Siz ne dersiniz?
Büyük sanatçılar, üstatlar sadece sanatları ile değil aynı zamanda yarattıkları sanat akımları ile kendilerine sanat tarihinde yer edinirler. Örneğin ressam Yüksel Arslan, doğal malzemeler kullanarak ürettiği yapıtlarına ‘arture’ adını verirdi. Benzer nedenlerle, ben de sanat üretme yöntemlerimi, çizgimi tarif etme gereğini duydum ve ‘fikir sanatı’ (idea art) üst başlığına ulaştım. Yapıtlarımın çıkış noktasında fikirler bulunur, bu fikirler farklı mecralarda, değişik malzemeler ile vücut bulurlar. Aynı fikir bazen bir yağlı boya resim, bazen bir heykel, bazen de üzerinden yemek yiyebileceğiniz bir seramik olarak karşınıza çıkabilir. Burada aç parantez, bu seramiğin üzerinden yemek yemenin de ayrı bir fikir olduğunu unutmamalı, kapa parantez…
Şahsen kavramsal sanatı göreceli olarak daha bağlayıcı buluyorum. Düşünsel bir şemsiye bazen çok kısıtlayıcı olup yaratıcı süreci olumsuz etkileyebiliyor. Batıcı modernist minimalizmi sıkıcı buluyorum. İdeal arayışı ve buna ulaşma çabası da çok totaliter bir yaklaşım. Günümüzün eklektik post-post (iki kez) modern durumunda küçük fikirler ile yetiniyorum açıkçası. Seyircinin daha fazlasına vakti yok zaten. Önceliğim bunları doğru bir şekilde paylaşmak, aktarmak, postayı doğru adrese teslim etmek. Sonra seyirciyi tekrar misafirliğe çağırmak, sohbet edip yepyeni fikirler bulmak için…
Yazının devamını okumak için tıklayın