Salime Kaman 5 Ocak 1922 Adana’nın Kurtuluş Günü

5 Ocak 2024.
Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 102. yıl dönümü, bugün!
Yüreğimde büyük bir özlemle geldiğim bu topraklar, doğduğum, büyüdüğüm şehirdir.
Güler yüzle, iyi arzularla geldim, güzel şehrim sana!

5 Ocak Adana için, Adanalılar için hatta Türkiye için çok önemli gün, biliyorum. 102 Yıl
önce atalarımızın, şehitlerimizin, gazilerimizin neler yaşadığını hepimiz okulda
öğretmenlerimizden, evde dedelerimizden, ninelerimizden, annemizden babamızdan,
okuduğumuz kitaplardan okuduk, dinledik. Hem de her gün. Özellikle okullarımızda her
sabah büyük bir coşkuyla okuduğumuz andızı, andımızın bizlere hissettirdiği güzel duyguları
unutmak mümkün mü? Dedelerimizin, ninelerimizin vücudunda kalplerinde taşıdığı yaraları
nasıl unuturuz?

Bu zaman insanlarının suratları, bir maskeye dönüştü. Bugünlere, daha uygun bir maske
takılamazdı zaten?

Etrafıma bakıyorum ve tek yoldaşımım zaman olduğunu görüyorum.

İşte bu yüzden kronolojik sıraya göre yazıyorum.
Bu yazım da gururum, sitemim, üzüntülerim, özlemlerim, umutlarım var.

31 Ekim1918- 5 Ocak 1922 üç yılı aşkın süren kurtuluş mücadelesi yerel direniş hareketi
olarak başlamıştır Adana da daha sonra da Kuva-yı Milliye’nin bir parçası olmuştur.

31 Ekim 1918’de Mustafa Kemal askeri bir görevle Adana’ya gelmiş, etrafın ve halkın
durumunu incelemiştir. Adana da 11 gün kalmıştır. O bir askeri deha olduğunu, o gün
Adana’dan verdiği bilgi, karar ve emirlerle göstermiştir. Adana’dan verilen bu ilk emri, Türk
Kurtuluş Savaşı’nın da ilk emridir.

Bu emre göre denizden, İskenderun’a çıkartma yapmak isteyen İngiliz ve Fransızlar’a ateşle
karşı konulacaktı.

1.Dünya Savaşı’nda zamanın büyük güçleri, İtilaf ve İttifak adlarıyla iki tarafa ayrılarak
savaşta yer almışlardır. Bu savaşta 9 milyon kişi hayatını kaybetmiştir.

28 Temmuz 1914 tarihinde başlayıp, 11 Kasım 1918 tarihinde sona eren Avrupa merkezli
küresel bir savaş olan I. Dünya savaşı, İtilaf Devletlerinin zaferiyle sona ermiştir.

İngiltere, Fransa, Sırbistan, Rusya ve daha sonra katılan İtalya, Yunanistan, Portekiz,
Romanya ve daha sonra ABD’nin de katıldığı güçler, İtilaf devletleri’dir.

Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Macaristan, daha sonra aralarına katılan Osmanlı
İmparoturluğu, İttifak devletleri’dir
1. Dünya savaşında karşı karşıya savaşan, itilaf ve ittifak devletlerinin savaş bittiğinde
kaybeden tarafı ittifak devletleri yani Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Macaristan ve
Osmanlı İmparatorluğu olmuştur.
Kaybeden tarafla çeşitli antlaşmalar imzalayan müttefikler, Osmanlı Devleti ile de ayrıca 30
Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamışlardır. Çünkü onlar artık Osmanlı
topraklarından pay alma çabasına girmişlerdi.
1. Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Konferansı’nda Türkiye hakkında ABD Başkanı
Woodrow Wilson, ‘savaş sonunda Türkiye’nin haritadan silineceğini’ iddia ederken, Fransa
başbakanı Benjamin Clemenceau’ya göre, ‘Türkler uygarlık dışı bir toplum’, Lord Curzon’a
göre, ‘Türkler bir veba çıbanı’, ABD Dış İlişkiler Bakanı Cabot Lodge’ya göre de ‘Türkiye
uygarlığın başına bela’ idi. Müttefiklere göre ‘Türkiye Avrupa’dan çıkarılmalı, Ermenistan
kurulmalı, Araplar Osmanlı’dan kurtarılmalıdır’.
Müttefiklerin o yıllardaki düşünceleri neyse hala bu düşüncelerinin değişmediğini, bizlerde
bugün yaşayarak görüyoruz ve biliyoruz.

İngilizler, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince Maraş, Adana,
Antep ve Urfa bölgelerine işgal edecekleri açıklamışlardır.

Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen ve Sevr Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalan İstanbul
Hükümeti’nin 23 Kasım 1918 tarihli, Adana ve dolaylarının boşaltılmasını zorunlu kılan
kararı Adana da büyük tepki ile karşılanırken, İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri Mersin
limanından topraklarımıza çıkartma yapmışlardır.

Mondros Mütarekesi hükümlerine aykırı olarak İskenderun’u ardından Adana ve Mersin’i
işgal eden İtilaf orduları, Osmanlı yönetiminin siyaset zafiyeti nedeniyle, işgal sahasını
istedikleri gibi de genişletmişlerdir.

Fransızlar, Çukurova’ya girerek Adana’yı yakıp yıkarak işgal ettiler. Fransızlar kendi
birlikleri içinde 90.000 Ermeni askerlerini bölgeye getirmişler, Ermeni askerleri bölgeye
dağıtarak Adana halkına çok ağır işkenceler ve eziyetlerde bulunmalarına her türlü zemini
hazırlamışlardır.

Türk halkı kan ağlıyordu. Şehri boşaltmaya ve Toroslara kaçmaya başladılar. Halk arasında
‘kaç kaç’ adı verilen bu kaçış esnasında Ermeniler, yakaladıkları Türkleri acımasızca
öldürüyorlardı. Bu bir TÜRK soykırımıydı. Ancak Adana’nın ve çevre coğrafyayı çok iyi
tanıyan, kurtuluş süreciyle yakından ilgilen Mustafa Kemal’in askeri dehası ve ışığı altında,
işgalcilere karşı kararlı, örgütlü ve yaygın bir direniş yürütüldü.
24 Aralık 1918´den itibaren Adana birçok teröre sahne olmuş, Fransızlardan destek alan
Ermeniler, Türk halkına büyük eziyetler yapmışlar, Adana halkının bir bölümü silahlanıp
dağlara çekilmiş, bir bölümü de şehir içinde çete harbine başlamışlardır. İşte bu çete
savaşında görev alan ve bu savaşta derin yara izlerini bedeninden ve kalbinde taşayan dedem
Hacı Hüseyin Özağır’dır. Çocukluğumun kahramanı, milli hikayelerini, yaşadıklarını, nemli
gözleriyle dili döndüğünce bizlere anlatan hiç bıkmadan dinlediğim dedem. Nurlar içinde yat!
Mondros Mütarekesi sonrasında İtilaf Devletlerinin Osmanlı topraklarını işgali, Anadolu’da
Millî Mücadele ruhunu doğurmuştur. Mustafa Kemal 1919´da Samsun´a çıkıp Sivas
Kongresinde (4-11 Eylül 1919) alınan kararlar uyarınca birlik çağrısı yapmıştır. Çukurovalı mahalli kuvvetler Mustafa Kemal´in çağrısına uyarak Milli Kurtuluş Cephesine katılmış, Pozantı´da kurulan Milli Cephede önemli başarılar kazanmıştır.

İstanbul’da kurulmuş olan Kilikyalılar Cemiyeti her ne kadar Fransız işgallerinin haksızlığını
beyan edip halkı direnişe çağırsa da halkı asıl harekete geçirecek olan güç Sivas Kongresi
olmuştur. Sivas kongresi, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra işgale uğrayan Türk topraklarını
kurtarmak ve Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak için çareler aramak amacıyla
seçilmiş ulus temsilcilerinin Sivas’ta bir araya gelmesiyle, 4 Eylül-11 Eylül 1919 tarihleri
arasında gerçekleşen ulusal nitelikte bir kongredir.

İngiltere ile Fransa arasında 15 Eylül 1919’da imzalanan Suriye Antlaşmasıyla ise Çukurova
bölgelerinin işgal hakkı Fransa’ya devredilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nin ardından, 1 Kasım 1919’da ‘Kilikya Kuvayı Milliye
Komutanlığı’ adı verilen bir komutanlık kurmuştur. Bu komutanlık, Adana Vilayetinin
tamamı ile Tarsus ve Mersin’i de kapsamakta, başına da Topçu Binbaşısı Kemal, “Kozanoğlu
Doğan Bey” takma adıyla atanmıştır.
Terör ve baskı arasında Adana ve yöresindeki Türkler örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler
Teşkilatı’nı oluşturduktan sonra Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetlerini
atamışlardır.
Çukurovalılar çete yöntemleri ile Toroslarda, dağlarının eteklerinde, ovada, yiğitçe yılmadan
savaşıyorlar. Düşman durmuyor, Adana’da gece gündüz yapılan tüm protestolara rağmen
Gülek Boğazını, Toros tünellerini, Pozantı’ya doğru işgal sahalarını genişletiyorlardı.

Pozantı’nın konumu önemlidir çünkü Anadolu yaylasından, Gülek boğazına inen yolun ve
Toros tünellerinin ortasında stratejik öneme sahip bir mevkidedir.

Pozantı’nın işgaline doğru yol alan Fransızların Çiftehan, Pozantı, Belemedik, Hacıkırı ve
Kelebek’e kadar uzanan Anadolu-Bağdat demiryolunun mühim noktalarını işgal ve denetim
görevi Fransız Binbaşı Mesnil verilmiştir. Fransız Binbaşı Mensil’in ilk görev yeri Tarsus
komutanlığıdır. Binbaşı Mesnil takviye birlikleriyle Pozantı’nın işgalini yapar. Karısı da I.
Dünya Savaşı’nda hemşire olarak ön saflarda yer alan Edrige Aubry Mesnil de Pozantı’nın

işgali döneminde eşinden ayrılmamış Belemedik’te Almanların inşa ettiği bir binada Fransız
yaralıların tedavisinde görev almıştır.

Milli kuvvetlerimiz, şubat1920 tarihinden itibaren düşmana karşı zaferler kazanmaya
başlamıştır. Milli Mücadelenin Güney Cephesi’nde elde edilen askeri başarılardan biri de 28
Mayıs 1920 tarihinde gerçekleşen ‘Kar boğazı Baskını’dır. Fransız işgal ordusunun
Pozantı’da bulunan takviyeli bir taburu, milli kuvvetler tarafından kuşatılarak esir edilmiştir.

Kar Boğazı Olayı olarak bilinen olay, Kuvayi Milliye’nin ilk siyasi zaferidir.

28 Mayıs 1920’de Fransızlar Mersin-Adana hattına geri çekilirler ve kuzey Çukurova (Kozan
ve diğer dağlık bölgeler) tamamen kurtarılır.

5 Ağustos 1920’de Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak ve milletvekilleri Pozantı’ya gelirler
ve Pozantı’yı il haline getirerek Pozantı Kongresi’ni yaparlar. Fransızlar bölgede Kasım 1920
sonlarında ağır yenilgiye uğratılır. Fransa, TBMM hükümetini resmen tanır. Türk-Fransız
barış anlaşması, 20 Ekim 1921’de Ankara’da yapılır.

Fransızlar, 5 Ocak 1922’de Çukurova’dan tamamen, getirdikleri Ermenileri de beraberinde
götürerek çekilirler. Dolayısıyla Fransızların Adana’yı tamamen boşalttıkları 5 Ocak günü her
yıl Adana’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaya başlar.

Ramazanoğlu Kasım (Ener) Bey’in (1902Adana-1994) ‘Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana
Cephesi’ kitabında, 5 Ocak 1922 gecesini şöyle anlatır. ‘Şehirde büyük fener alayları
düzenlendi. Meşaleler ve camilerin kandilleri sokakları ışıklandırıyor, on binlerce insanı
coşturan askeri bando ve davullar ile geçitler yapılıyor. Rum mahallelerinden geçilirken,
kıymetli İzmirimiz için gösteriler yapılıyordu. Bütün kahveler, gazinolar sabaha kadar açık
kaldılar ve çoğu gelirlerini orduya bıraktılar’
Kasım Ener, Almanya’dan Württemberg Tarım Yüksek Okulundan mezun olmuştur. Çiftçilik,
Türk Ocağı Adana Şubesi Spor Kulübü başkanlığı, Adana Ziraat Odası ve Halkevi
Başkanlıkları, İdman Cemiyeti ve Türk Hava Kurumu üyelikleri, Adana Çiftçiler Birliği
Kurucu üyeliği, Adana İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi ve Daimi Encümen üyelikleri,
Adana Belediye Başkanlığı, TBMM 8. dönem Seyhan (Adana) milletvekilliği yapmıştır.

Tarih Boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana, kitapları
vardır.

Yazımı Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
‘Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten
daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve
dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,
müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap
düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
(1927))

Salime Kaman
Ressam- Sanat Yazarı
Adana 5 Ocak 2023