İki yıl sonra yine Arkansas’dayım. Kocaman ağır geçen iki yıl. Tek başına, fikren, bedenen, ruhen yaşanan çok ağır iki yıl. Tüm olumsuz şartlarla ve insanlarla mücadele etmek yoruyor insanı. Ya direneceksin ya pes edeceksin… Bu benim ülkemin en temel özelliği oldu. Herkes yorgun ve mutsuz! Güçlü olan yani akılcı güce sahip olanlar ayakta kalabiliyor, ya olmayanlar? Cevabını hepimiz biliyoruz. Bizler çöküş durumunda ki bir toplumun tam ortasında yaşıyoruz. İnsana saygı yoksulu olduk. Halbuki gerçek demokrasilerde insana saygı vardır.
Ayrıcalıklarımız yok. Çürüme her yerde. Her şey ters döndü. Tam bir çürüme çağındayız. Hegel’in dediği gibi ‘akıl, akıl dışı’ oldu. Her türlü hurafeler palazlandı. Garip dinsel tarikatların yayılması bir veba gibi her gün artıyor. Son otuz yılın her yeni gelen yılları bize umut zannettiğimiz davetleri ile el sallarken, karanlık Çağlar’a doğru en korkutucu geri savrulmalara tanık oluyoruz. Ailelerin parçalanmaları, uyuşturucu salgını, akılsız şiddete maruz kalmalar, devlet baskısının artırılması, daha fazla polis, daha fazla hapishane, muhtemel suçlu gibi soruşturulmak nedir sizce? Marx’ın dediği gibi ‘Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır’. Cehalet, tam bir çürüme. Hemde, globalleşmek maskesiyle bize zorla giydirilen Kapitalizmin ve onun çürümesinin ta kendisi değil mi?
Hiçbir şey ayakları üzerinde sağlam duramamakta…
Bilim dünyamız? Kapitalizmin genel çürümesinden uzak durduğunu sandığımız bilim dünyamız. Nicelik niteliğe tercüme olmuyor artık. Niceliksel etki, bilimsel araştırmalar üzerinde olumsuz etkilerini artırarak bilimsellik derinliğini kaybettirdi. Olup-biten tek şey, kültürün yok edilmesiyle birlikte, içsel çürüme ve çözülme her yerde!
Ya bilimcilerimiz? Bunların çoğu politikaya uzak durduğunu söylese de, onların kendilerini sarıp sarmalayan mevcut ön yargıların daha kolay kurbanı olduklarını görmemek mümkün mü?
Fikirlerinin gerici politik tutumları desteklemek için kullanmalarını göz ardı edilebilir mi? Edilemez tabi ki! Çünkü onlar bu kötü tutumlara göz yumarak suça ortak olmuyorlar mı? Bu nedenlede hep yanlış anlaşılmalardan yakınıyorlar.
Yakınamazsınız!
Ya ayrıcalıklardan yoksun olanlar? İngiliz araştırmacı yazar William Rees Mogg ‘Onların sınıf atlama olasıkları ne kadar az olursa yoksulun bilimin dışı, hayal mahsulü bir dünya görüşünü benimsemesi o kadar rasyonel olur. Onlar teknolojinin yerine büyüyü koyarlar’ der. Doğruda söyler.
Yaklaşık on milyonun üstünde İnsanların açlık sınırında yaşadığı ülkemizde, tüm nüfusun bilinçli ve denetim katılımını içeren, kelimenin gerçek anlamında demokratik toplum varlığından söz etmek doğru mu sizce? Gerçek demokrasilerde insan varlığına saygı vardır.
Saygısızlık boy boy!
Eğitimlisi-eğitimsizi, çalışanı- çalışmayanı, büyüğü-küçüğe, küçüğü-büyüğe. Saygısızlık, yaşamın her yerinde, devlet yönetimde evde, apartmanda, sokakta, iş yerinde, okulda her yerde!
Çok üzücü ve acı verici. Saygının olmadığı yerde mutluluk da olmaz. Mutsuz insanların sayısı her geçen gün daha da artıyor. Bunun önüne ancak çokluluğun ve farklılığın varlığı tanındığında geçilebilir.
Farklılığın ve çokluluğun varlığı 20. yüzyılda büyük mücadelerle kazanılmışken, 21. yüzyılda tüm kazanılmış hakların tek tek kaybedilmesini sağlayan rejimlerde, hak ve özgürlüklerin güvencesinden bahsetmek mümkün mü?
Tıpkı Nietzsche’nin toplum ve kültür yapısıyla ilgili gelecek öngörüsünde bahsettikleri gibi! Zamanımız yozlaşma, değersizlik, hiçlik, ruhsuzluk, yazgı, ahlâk, yeni ve eski gibi birçok kavramlarla örtüştürülüyor.
19.yy da Nietzsche, ‘uluslar tekrar düşmanca birbirinden ayrılıyorlar. … bilimler … parçalanıyor ve kesin olarak inanılan her şeyi çözüyorlar. … dünya asla [bundan] daha fazla dünyasal/maddi olmamıştı, asla sevgi ve iyilikten daha yoksul/zavallı olmamıştı. Çağdaş sanat ve bilim de dahil her şey, gelmekte olan barbarlığa hizmet ediyor. … güçler vardır orada, çok büyük ama vahşi, ilkel ve tamamen acımasız güçler. … artık dünyada her şey sadece en kaba ve en kötü güçler tarafından belirlenmektedir, para babalarının (money-makers) egoizmi ve askeri zorbalar tarafından. “Daha yeni insanın varoluşu “daha eski kültürlerden borç alınan anlatılmaz renkliliğe rağmen anlatılmaz bir fakirlik ve tükenmişlik göstermektedir.” Eğitimin yerine eğitim hakkında bilgi geçmiştir. İçinde “gri bir belirsizlik, içini kemiren bir huzursuzluk, en çalışkan can sıkıntısı ve dürüst olmayan bir sefalet hüküm sürmektedir’ der.
Olup-biten tek şey, kültürün yok edilmesiyle birlikte, içsel çürüme ve çözülmedir. Artık hiçbir şey ayakları üzerinde sağlam durmamaktadır.
Aklı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönelinen dönem, 18.yy da Avrupa da ortaya çıkıp gelişmiş ve ‘aydınlanma’ fikriyle yaygınlaşmış ‘Akıl Çağı’nda, aklına çok fazla güvenen insanın sonunda aklını yitirme noktasına geldiğini, değerlerini kaybetmeye başlayıp anlamsızlığa ve hiçliğe gömüldüğünü, saçma sapan fikirlerin kıskacında debelendiğini, söylemden eyleme bir türlü geçemediğini ve bu yüzden de ilham, hayal, yaratıcılık, amaç, tutku gibi birçok olumlu davranışından vazgeçmeye başladığı bir durumla 21.yy da yine karşıkarşıyayız.
Bence tek çözüm, kaybolan birliğe, bütünlüğe ve derinliğe yeniden kavuşmaktır.
Ya sizce?
Salime Kaman
Ressam- Sanat Yazarı
Arkansas, Aralık 2021