Bireyselleşmenin sonuna kadar hüküm sürdüğü ama büsbütün kendi tercihlerimize dayanmayan bir toplum içinde yaşıyoruz. Bilsek de bilmesek de istesek de istemesek de hoşlansak da hoşlanmasak da hepimiz kendi hayatlarımızı sürdürmek zorundayız.
Nasıl?
Kendimize ait bir yol seçmek ya da aramak mı istiyoruz? Bize dayatılan bir toplum içinde seçim yapmak kolay değil. Çünkü hep birlikte onlarla yaşamak, onlarla birlikte kalmak onlar gibi düşünmekten bir çırpıda kurtulmak da kolay değil.
Siz kolay olduğunu düşünüyor musunuz? Hayır ben de kolay olduğunu düşünmüyorum. Uzun süre birlikte yaşadığın o topluluğun sesi kulaklarda çınlamaya devam edecek.
Kopmak kolay mı? Bu kopma hem bedensel hem zihinsel kopma tabii ki! Bunu düşünmek bile acı verecek.
Vicdan. Vicdan susmayacak ve acı üreterek kişiyi boğacak gibi gırtlağını sıkacaktır. İşte bu vicdan, kişinin acısı içinde gidip gelecektir.
Kurtuluş ne?
Kendine sorup duracaksın. Yaşadığın bu acıyı doğuran kişinin kendisidir, vicdanıdır.
Kendin olmakta, kendi yolunda yürümekte kararlı mısın?
Gücün var mı? Bu ilk harekete hazır mısın? Sorular- sorular. Uykuların kaçacak.
Bütün cevaplar sende saklı bunu bulup çıkartmak da sende. Sen sana inanıyor musun? Seni bağladıkları boyunduruktan kurtulmaya hazır mısın? Egemen düşüncelerini kendine dinlettin mi? Gerçekten özgür olmak istiyor musun?
Kendine egemen olabilir misin? Bilmiyorsun!
Kendine, kendi iyiliğini ve kötülüğünü yaratmaya hazır mısın? Kendinin hâkimi savcısı olabilir misin? Ben oldum çok da memnunum.
Kendine ait olduğuna inandığın, çizdiğin yolunu bizzat yürümek ister misin? Bunun için önce sen olmalısın.
Kendine, özgür olup olmadığını kendi egemen düşüncelerinle kendine göstermelisin.
Kendine güveniyorsan kurtul prangalarından. Sana dayatılanlardan kurtul. Sana örülen duvarların içinde onların komutları ile dolanıp durmaktan kurtul. Bütün cesaretinle kurtul!
Bütün cesaretini ve ümitlerinle kendini, kendi yarattığın yasalarının içine fırlat. Yalnızsın. Ama korkma. Bil ki bunu sen istediğin için seçtin. Bir zaman sonra zorluklarla tek başına mücadele etmeyi öğreneceksin.
Her ne kadar kimi araçlardan yoksun olsak da böylesi bir toplumda, doğru ya da yanlış, kendi yeteneklerini ve kaynaklarını kullanmak için kendi hayatını bir amaca vakfetmek isteyebilirsin.
İnsan, hayatında kendine yetmek isteyebilir. Buna ancak insan, kendi içine çekilerek, yani genel hayat ilişkilerinin dışına çıkarak beraberinde sadece acı ve ıstırap getirebilen tutkulara yüz çevirerek, dünyayı, olayları hatta kendi hayatının temelini sırf akılda buluşarak bulabilirsin. Varoluş kaygılarından arınmış bir hayat için duygulardan sıyrılarak erişebilmek kültür eylemlerinin bir sonucudur. Burada büyük bir irade saklıdır.
Her düşünme gerçek çelişkiler taşıyabilir. Fakat her düşünme aynı zamanda çelişkileri yok etmeye, onlardan kaçınmaya çalışır. Çelişkisiz olmanın derecesi, hakikate yaklaşma derecesinin kesin ölçüsüdür. Bu ölçü, yalnız başına yeterli değildir. Çünkü çelişkisiz olmak, hakikat olan bilginin ancak zorunlu olan fakat yeterli olmayan koşuludur.
Özgür olmak, ama ne amaçla? Özgür olmak, çok önemli bir kavram. Bu benim damarlarımda kan, bu benim nefes aldığım hava, bu benim dört nala koşan kafamdaki düşüncelerim, her şeyim. Amacı sadece kendim, başka amacım olamaz.
Kendi iyilik ve kötülüğünü kendin için yaratabilir misin? En önemli soru bu bence.
Bana bunları düşündüren, yazdıran nedir diyorum kendime?
Televizyonda ‘Kızıl Goncalar’ dizisinin yasaklandığı haberleri ile farklı farklı duyduklarım ve yorumlar. Sonrasında dizinin yayınlanan 1. ve 2. bölümleri izlemeye başlıyorum.
Bence konusu, küçük yaştan itibaren çocukların ‘kız olsun- erkek olsun’ sırtına basarak büyüdüğü tarikat zihniyetlerin hızla ortaya çıkması arkalarına aldıkları çıkar güçlerinin sayesinde istediğini yaparak etki alanlarını genişletmeleri. Bunlar için herkes, küçük-büyük, kız- erkek, yaşı ne olursa olsun onlar için, birer kırıntıdır. Bu insanlar burada büyütülür ve ayaklarının dibinde toplanan yığınlar oluşturulur. Bu yığınlar cemaat lideri inisiyatifindedirler ve söz hakları yoktur. Bunlar pek çoklardır. Sadece itaat ederler. Liderlerinin kendi iyileri ve kötülerini vardır. Cezalarını kendi verir. Kendi hukuk ve yönetim sistemleri, kendi eğitim sistemleri, kendi ticaretleri içinde kirli zift akan ırmak gibi tüm etrafındakileri ya kendine dahil eder ya da onları bulaştırdıkları kirlerle kendilerine hizmet etmelerini sağlarlar.
Ben bunu gördüm ve bunu anladım.
Dizinin yasaklanmasını da anlayamadım? Dinci kesimin bu kadar adil ve çalışanlarının sosyal güvenliğini sağlayan tarikat ve/veya cemaat düzeninin insanların görsel hafızalarına servis edilmesi, yetersiz bulunmuş devlet kademelerinde bile!
Gerçekten iyi avcı, her zaman iyi av ister.
Kızıl Goncalar dizisi şirketinin son yayınladıkları açıklamalarında, dizinin hiçbir gerçek kurum, kuruluş veya kişiyle ilgili olmadığı, “Dizimiz bu toplumun tüm farklılıklarıyla bir arada yaşamayı başaran kesime bir ayna tutması için kurgulandı” denilmiş.
Gerçekten siz ne düşünüyorsunuz?
Bana yine, cemaatlere, cemaatin yarattığı kendi hukukuna, kendi adalet ve yargı sistemine özendiren tavırları yanında, bir diğer bakışla yerleşik olan düzeni yıkma çabalarına ve seküler aile yaşamını aşağıya çeken, bozuk bir tavır sergilenerek işlenmesi, yaşayan hayat içinde mevcut yönetim anlayışlarının laik eğitim sisteminin yerle bir edilme çabalarına alkış tutturur nitelikte olduğunu da düşündürmektedir.
Hayatı izlemek ve hayatı oynamak. Tabii ki iyi seyirciler gibi iyi oyunculara da ihtiyaç vardır.
Sıcak güneş ve güneş altında kaplanlar, hurmalar, yılanlar.
Yazımı Nietzsche’nin insan tarifiyle bitirmek isterim. Nietzsche’ye göre insan, ‘kendi bütünlüğüyle sınırlanan, yaşam alanında durağan değil boyuna değişen, kendi kendini aşan, doğanın yaratıcı erkini özünde yoğunlaştırarak biçimlendiren, yaratıcı eyleme dönüştüren varlıktır, bir birikimdir. Bu birikimin özünü kuran da yaratıcı eylemi yönlendiren istençtir.’
Yaratmanın gerçekleşmediği yerde insanın kendini aşması ve onunla bağlantılı olan uygarlığın doğması söz konusu olamaz.
Ya sizce?
Salime Kaman
Ressam-Sanat Yazarı
Adana, Ocak 2024
Kaynakça:
Heimsoeth Heinz, Felsefenin Temel Disiplinleri
Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt