Toros açık havasına taşınmış bu Orta Çağ İngiliz saray dramı, sanki bu deplasmandan kazançlı çıkıyor.
Bilinene göre, 2000’li yılların başında Toros’larda yaşayan bir avuç köylü kadın bir araya gelip bir oyun sahnelemişler ve bu olay kariyerinin başında olan olan yönetmen Pelin Esmer’e ilk filmi olan Oyun adlı belgeseli esinlemişti.
Kendi adıma çok sevdiğim bu film için eleştirimden bir bölümünü buraya alıyorum:
“Pelin Esmer’in büyük başarısı, bize köylü-kentli ayrımını neredeyse unutturan, tüm doğallığı içinde yakalanmış, tanımayı ve diyelim ki köy kahvesinde birlikte oturup sohbet etmeyi isteyeceğimiz bir avuç kadını (ve elbette yanıbaşlarındaki erkekleri) tanıtabilmesinde…Ve bunu yaparken zorlama bir belgeci tavrına değil, gerçek ve özgün bir kadın girişimine yaslanmasında”.
Ve yazımı şöyle bitirmiştim: “Sanki Akdeniz coğrafyasıyla nefes alan bir tür modern köy kültürünü temsil eden, sınıfsal engellerle birlikte cinsiyete dayalı bir ayrımcılığı da aşmaya kararlı bir yürekli kadınlar topluluğu, gerçekten de izlenmeye değer bir gösteri oluşturuyorlar. Hem eğlenmek, hem öğrenmek, hem de düşünmek için”. (Sinemamızda Değişim Rüzgarları, 2005-2010/ Remzi)
Ardından 11’e 10 Kala geldi. Ve bu filmi açık biçimde eleştirdim: olumsuz olarak…(Ayni kitapta okunabilir). Ama 2012’de gelen Gözetleme Kulesi beni mest etti. Yönetmenimiz yine bir belgeci tavrıyla yola çıkıyor (anlaşılan bundan hiç vazgeçmeyecekti), ama öyle farklı yerlere ulaşıyordu ki…Ve bu filmi iki yıl sonra çıkan 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma almadan edememiştim.
Sonra İşe Yarar Birşey (2017). Ve ilk filmine dönüş yapan bu sempatik belgesel. Bu kez ilke olarak yine ayni kadınlar ekibi, yine o yöredeki harikulade doğa manzaralarıyla, ama ayni zamanda belli bir yoksulluğun, susuzluğun, çaresizliğin ve bunların getirdiği doyumsuzlukların içinde, çıkışı yine tiyatroda arıyorlar.
Yazının devamını okumak için tıklayın