30’uncu Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, 18-24 Eylül tarihlerinde sinemaseverlerle buluşacak. Bu vesileyle sinema şehri olan Adana’yı ve Yılmaz Güney sinemasını inceledik.
Halil İmrek
Emperyalizmin etkisine Batı Anadolu’dan sonra açılan Çukurova’da Türk toprak sahiplerinin kapitalist ilişkileri daha hızlı bir biçimde geliştirdiği, tarımda makine kullanımının daha hızlı olduğu görüldü.(…) Türk ve Ermeni toprak sahiplerine ait çok geniş çiftliklerin bulunduğu Çukurova’da, Batı Anadolu’ya göre oldukça geç başlayan kapitalist tarımın çok daha hızlı geliştiği söylenebilir. (Orhan Kurmuş)
Adana, 1900’lerin başından itibaren pamuğa bağlı ekonomisiyle bir sanayi kentine dönüşmüştü. Bir işçi şehriydi ve kitlesel üretimden kaynaklı bir refleksle, kitlesel bir eğlence aracı olan sinemaya ilgi de büyüktü. Diğer yandan işçilik, düzenli bir çalışma ve düzenli bir gelir demekti; bu düzenlilik, kendine ait bir eğlenme ve dinlenme zamanını mümkün kılıyordu.
Adana için sinemanın geçmişten gelen bir önemi bulunuyor. Şehirde yüz yıllık bir sinema geleneği var. Özellikle 1960 ve 1970’li yıllarda sinema, Adana’nın en önemli ekonomik, toplumsal ve kültürel faaliyetlerindendi. Bu dönemde şehirde 120 kadar kapalı ve açık hava sinema salonu vardı. Mahalleler fabrikaların etrafında oluşmuştu ve bu mahallelerde en az bir yazlık sinema bulunuyordu. Bu salonlar ayrıca o dönem adına “gece” denen, politik grupların kültürel etkinliklerine de ev sahipliği yapıyordu.
Adana’nın taşlı yolları, Arnavut kaldırımları, taş köprüsü, fayton arabaları, sivrisineği-sıtması ile hayatı yoksullar için cehenneme çeviren sarı sıcağı, bire üç veren tarlaları, portakal bahçeleri, çeltik, çırçır pres fabrikaları, kabadayılık, eşkıyalık, ağa-ırgat çelişkisi ve farklı milletlerden halklar mozaiği ile Çukurova adeta sinemanın doğal bir platosudur. Çukurova’daki sosyal, ekonomik koşullar ve çelişkiler, filmciler için çarpıcı bir malzeme sunmuştur. Pamuk işçilerinin zorlu yaşam mücadelesi, işçileşen topraksız köylüler, sanayileşmeyle birlikte gündeme gelen işçi yaşamı gibi pek çok konu önce edebiyatta işlenmiş, bu edebiyat ise sinemaya kaynaklık etmiştir. Bölgedeki bu derin çelişkiler, pek çok senaryoya esin kaynağı olmuş, ülkenin sorunlarını sinema diliyle aktarmada elverişli bir yöre olma özelliğini sürdürmüştür.
‘BİR FİLMİN TUTACAĞI ADANA’DA BELLİ OLUYORDU’
Cumhuriyet’in ilk yıllarından yetmişli yılların sonlarına dek vizyona giren yerli ve yabancı filmlerin tutup tutmayacağı Adana’da belli oluyordu. Hazırlanan filmler önce Adanalılar’ın beğenisine sunuluyor, film beğeni toplarsa Anadolu ve Türkiye’ye yayılıyordu. Sabahın erken saatlerinde fabrika ve tarlalarda çalışmaya giden işçilerin en büyük zevki, akşam gazoz ve çekirdekle beş yüz, bin kişilik yazlık sinemalarda film izlemekti. Adana’nın özellikle yoksul mahallelerindeki yazlık sinemalarına Yılmaz Güney filmleri geldiğinde kapalı gişe oynardı. Sinemacılar da, sinema personeli de bundan nasibini alırdı.
ADANA’NIN SİNEMAYA ETKİLERİ
Adana, sinemaya birçok yönden etkide bulunmuştur. Sinemanın ilk kaynağı edebiyattır. Adana, hem en önemli edebiyatçıların şehri hem de eserlerin mekanıdır. Adana, sinema için ulaşımı kolay doğal bir platodur. Adana, film sektöründe büyük bir sinema merkezidir, en büyük film dağıtım alanıdır. 1964’te Adana’da 46 yapım şirketinin olması bile Adana’nın bir sinema kenti olduğunu gösterir. Canlı sanat yaşamı ile onlarca sinemacı (yönetmen, yapımcı, oyuncu, senarist) yetiştirmiştir. 1969 yılından bu yana film Altın Koza Film Festivali’nin yapması ve Adana’da bir sinema müzesi olması da bunun göstergesidir. Birçok kentte müze açmak mümkün ancak şehrin etkilediği filmlerden bir müze kuracak, İstanbul hariç, ikinci bir kent var mı, bilemiyorum.
Adana, İstanbul’u etkileyen bir seyirci potansiyeline sahiptir. Bu seyirci için özel olarak filmler yapılıyordu. Bu seyirci, giderek kendi yaşamının sinemada temsilini talep etmiş ve bunu kabul ettirmiştir. Böylece Adana için yapılan ve İstanbul’un salon vermediği filmler, kendilerini İstanbul’a da kabul ettirmiştir. Ayrıca Adanalılar arasında güçlü bir hemşehrilik dayanışması vardır. Adana Altın Koza Film Festivali, bu etkinin bir başka ayağını oluşturmaktadır.
Yılmaz Güney, olağanüstü sinema yeteneğiyle Adana’nın bütün bu etkisini şahsında toplamıştır. Bu açıdan Adana’nın sinemadaki etkisi Yılmaz Güney’de temsil edilmektedir.
ADANALI YILMAZ GÜNEY VE İSTANBUL
“Herkesin özlediği, düşlerini kurduğu bir şehir vardır. Ben Adana’yı severim.” (Yılmaz Güney)
Yılmaz Güney, bir mektubunda İstanbul’a gelişini şöyle anlatmaktadır:
https://www.gazeteduvar.com.tr/sinema-sehri-adana-ve-yilmaz-guney-sinemasi-haber-1635635