İki oyuncu, bir mekân… Kadıköy’de mavi ışıkla ben burdayım diyen Taşra Kabare. Hayallerini gerçekleştiren Cemal Toktaş ve Nergis Öztürk, “İkimizin de hayali, restoranı olan bir tiyatro kurmaktı” diyor…
İki oyuncu, harika bir mekân… Kadıköy’ün en işlek sokaklarından birinde Taşra Kabare levhası olan bir mekân görürseniz hiç düşünmeyin ve içeri girin. Ama unutmayın ki burası bir müze değil ve kapısı herkese açık. Ahşap kapıdan içeri girince sağda harika bir bar. İçeri doğru baktığınızda mavi ışıkla ben burdayım diyen Taşra Kabare yazısının asılı olduğu bir sahne ve masalar. Masalar, çünkü sadece bir tiyatrodan bahsetmiyorum, aynı zamanda bir restoran… Soldan aşağıya doğru indiğinizde harika bir sahne daha… ve buranın sahipleri harika iki insan… Harika kelimesinin bendeki karşılığı; sıcaklık, samimiyet ve birliktelik. Tıpkı burayı açarken bunları hayal eden Cemal Toktaş ve Nergis Öztürk gibi…
‘En iyi bildiğimiz yerden başladık’
Kabareyi çok seven Toktaş ile Öztürk’e burayı açmaya nasıl karar verdiniz diye sorduğumda, “İkimiz de tiyatro kökenliyiz, en iyi bildiğimiz yerden başladık” cevabını alıyorum. Aynı zamanda evli olan çift, “İkimizin de hayali, restoranı olan bir tiyatro kurmaktı” diyen Öztürk ve Toktaş’ın oluşturdukları Taşra Kabare, zamanla bir sanat merkezine dönüşmüş. Taşra Kabare bu mekânla kurulmamış; 2015 yılında kurulan tiyatro, Toktaş’ın yazdığı “Temizlik İşleri” adlı oyunla açılmış. 2016 yılında yeni bir binanın alt katında uzun bir tadilattan sonra açılan mekânın isim babası Toktaş imiş. Toktaş, “Toplum bu kadar birbirinden ayrışmışken sanatla halkı da birbirinden ayırıyorlar. Aslında hepsinin bir bütün olduğunu belirtmek adına ‘taşra’ diye düşündük. ‘Halka inelim derler ya halka soralım’ halk nerede ki sen halka iniyorsun. Halka inilmez halkın huzuruna çıkılır. O yüzden ‘taşra’ kelimesini kullandık. ‘Taşra’ kelimesini samimiyet, hoşgörü, misafirperverlik, birliktelik olarak burada doldurmaya çalışıyoruz” diyor.
Oyunlarını sahneleyecek mekân bulamadıkları için 5 yıl sonra gerçekleştirmeyi planladıkları mekân fikrini öne çekmişler. Haftanın beş günü misafir tiyatro topluluklarını konuk eden Taşra Kabare’de perşembe günleri kabare sahnesinde “Kel Şarkıcı” saat 21.00’de sahneleniyor… Öztürk ve Toktaş’ın rol aldığı “Ölüm Hastalığı” ise her cuma saat 20.30’da alt katta sofa adını verdikleri sahnede tiyatroseverle buluşuyor. Taşra Kabare’de kulisler sahneden uzak, yukarı katta. Oyuncular ya da müzisyenler sahneye seyircinin arasından çıkıp giriyor.
Haftanın beş günü misafir topluluklara ayrılan Taşra Kabare’de yok yok. Tiyatro oyunlarının yanı sıra şiir dinletisi, konserler, kitap lansmanları da yapılıyor. Ressam arkadaşlarının resimlerini duvarlara astıklarını söyleyen Toktaş, “Kapımız herkese açık. Ancak burada sahnelenecek oyunları önceden gidip seyrediyoruz. Seçiçi kurul gibi değil tabii, ama mümkünse önceden görmek istiyoruz. Çünkü Taşra Kabare’nin bir çizgisi oluşmaya başladı. Buraya gelen bir sonraki gelişinde arkadaşına ‘Ben bir yer keşfettim gel sana da gösteriyim’ diyor. Sonra ‘Neredesin’ Taşra’da yemek yedim sonra da programa katılacağım’ diyenler oluyor. Yani Taşra Kabare’de ne var, ne varsa iyidir zaten düşüncesinin altını doldurmak için izliyoruz aslında… İyi işler olsun istiyoruz ve çok iyi işler de oluyor zaten” diyor.
Önümüzdeki aylarda atölyeler ve seminerlere de ev sahipliği yapacak olan mekânın alt katında sinema da seyredebiliyorsunuz. Hayal ettikleri her şeyi yaptıklarını söyleyen Toktaş, “Geçen günlerde ünlü saksofoncu Ricky Ford geldi. Yanında müzisyen Emin Fındıkoğlu ve Ali Perret ile birlikte… Burada konser verecekler. Ford’un bir belgeseli varmış, alt katta önce belgesel gösterilecek sonra konsere üst katta devam edecek” diyor.
‘Burada ben yok, biz var’
Öztürk, “Burada ben, değil biz var. Piyano bilen varsa çıksın piyano çalsın, şiir bilen çıksın okusun, bunları istiyoruz. Konuklar burada yemek yerken müzisyenler prova yapıyor. Biz de Cemal ile oyun provalarını herkese açık yaptık, kimse garipsemiyor istediğimiz samimiyet de bu. İlk zamanlar endişeliydi gelenler ama şimdi konser olduğu zaman tanımadığı biriyle aynı masada oturabiliyorlar. Gerçek samimiyet var. Altı boş samimi olalım değil, onun içinde yan yana olma durumu bütün mekâna yayıldı” diyor.
Restoran kısmında devreye Almanya’da aşçılık yapan teyzeleri Gülcan Güzel giriyor. Mekânın tadilatı sırasında Almanya’ya turneye giden Toktaş, mimarın yaptığı çizimleri de yanında götürmüş. Fikri beğenen Güzel, Türkiye’ye gelmiş ve restoranın başına geçmiş. Toktaş, “Bizim en büyük destekçimiz Güzel ve ailesi” diyor. “Alman Ev Makarnası”nın meşhur olduğunu söyleyen çift, “Duyanlar arıyor sizin meşhur bir yemeğiniz varmış adı neydi diye soruyorlar. Fiyatını bile soran var” diyor. Yeni yapılan binanın ilk kiracıları olan Öztürk ve Toktaş’ın Taşra Kabare’yi yaratmaları uzun sürmüş ama Kadıköy’e ‘harika’ bir sanat merkezi kazandırmışlar.
DTCF Tiyatro Bölümü’nden atılan hocalarımız için birlik olacağız…
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu olan Nergis Öztürk, “Hocaların ihraç edilmeleri çok acı… Bununla ilgili mezunlar olarak bizler yakın zamanda bir sürü şey yapacağız, hepsini duymuş ve görmüş olacaksınız. DTCF Tiyatro Bölümü kürsü olarak kurulmuş. Bu okulu kuranlar Sevda Şener, Metin And ve Tahsin Yücel gibi hocaların hocaları. Dolayısıyla tiyatro bölümü bir gelenek. Kendilerini eğitime ve bölüme adamış altı, yedi hoca şu anda okuldan uzaklaştırıldı ve onların tek bildiği şey hocalık. Böyle kaos ortamlarında ilk dokunulacak yerler eğitim ve sanat olur. Şaşıracak bir durum değil. Ama bunun her zaman bir dönüşü vardır, ben böyle düşünüyorum. O yüzden umudumu kaybetmiyorum. Eğer umudumu kaybedersem her şey amacına ulaşmış olacak. Hocalarımız için de öyle, şu anda okulda kalan hocalarımız da var. Bölüm kapanmış değil, ama bölüm başkanı dahil hocaların gitmiş olması yıkım. Tiyatro camiası için de öyle çünkü orası çok eski bir gelenek. Biz mezunlar İstanbul’dan, Ankara’dan bir araya gelip birlik olacağız ve elimizden geleni yapacağız. Mutlaka bir şekilde onlar geri dönecekler. O ya da bu şekilde. Bölüm resmi olarak kapansa bile kapanamaz. Mümkün değil, çünkü tarih” diyor. |
Kaynak: Cumhuriyet