Bir derin muammanın içindeyiz ki, düşman başına.
İnsan mı robotlaşıyor, robotlar mı artık insan dedirten uçtan,
Hala akıl denen yazılıma dokunmayan cahiliyeli diğer uca,
Virüs, değişim, yeni normal, süreç, mesafe bir diğer uca,
Sonbahar yaprağı misali oradan oraya savrulup duruyoruz.
İnsana ihtiyacın azalacağı, iş ve mesleklerin şekil değiştirip,
Teknolojinin çoğunu yutup, insansız kendi kendine sürdüreceği,
İş yerlerinin, hizmet şeklinin, çalışan profilinin, saatlerin,
Tedarikten imalata, eğitimden dönüşüme herşeyin kuralının,
Yeniden yazılıp şekilleneceği bir geleceği, virüs sisinde bekliyoruz.
Büyük çaplı bir refah, yaşam kolaylığı ve ucuz erişim mi bizi bekliyor,
Yoksa işsizlik, eşitsizlik ve güvensizlik çukuruna doğru mu itiliyoruz.
Sadece biz değil, bütün dünya bunun yanıtının peşinde.
Topraktan nasıl çıkıp bizi doyurduğunu bilmediğimiz domatesin,
Dünyayı, nasıl en gereklimiz oksijene boğduğunu unuttuğumuz ağacın,
Seramız iklimin, can kapımız suyun, taşın, kumun, böceğin, çiçeğin,
İç yağımız dostluğun, gönül gözümüz ferasetin, eşitliğimiz nezaketin,
Sanal, hatta distopik bir muammanın altında yokoluşuna aldırmadan,
Coinlerle, özçekimlerle, götürlerle, getirlerle, dizilerle, filikslerle,
Zamanımızı bir zalım mirasyedi gibi çar üstü çur ediyoruz.
Medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavarın tekno-feodalizminde,
Küresel ekonomik sistemin yeni realiteye uyumunu kolaylaştırmak için,
Büyük özveri içindeyiz dostlar, insanlığımızdan ödün veriyoruz…
∞Ω∞
Yağmurlu sabahta yüzüme düşen damlalar, üzerime sıçrayan çamurlarla,
Okaliptüs ve kestane ağaçları arasında o nefis toprak kokusunda koşarken,
Esen ılık rüzgarda beni üşüten terin, yorgunluğa ulanmış hazzındayken,
Üzerimdeki, yaşantımdaki, evimde ve işimdeki teknolojiye odaklanıyorum.
Bizi uyuşturup, ortaçağdaki feodal karanlığa çekmeye çalışan teknolojiye.
Artık bir parçası olduğumuz ve yakında tuştan farksız bir parçası olacağımız,
Fütürist dünyadaki otomatik feodalizmin kaçınılmaz hükümranlığına takılıyorum.
En iyi arkadaşı ve sırdaşı elindeki tableti olan oğlumdan,
Akıllı telefonunun aklına hayran , ne gösterirse aşkla ona sarılan dostuma,
Koklamadan tatmadan hayran olduğu ekran yemeğini lezzetli sanan kadından,
Evden donla cam konferans veren profesör ve dinleyen öğrencilerine kadar,
Tüm dünyanın, bu yeni feodal düzenin nasıl kölesi olduğunu düşünüyorum.
Algoritmaların sağrısında, fast food bilginin ve bilmenin özgüveninde,
Karmasık bir geri beslenmenin güvensizliğinde iyice tüketici olmuş yeni neslin,
Nasıl olup ta tekrar insanlaşabileceği konusunda ciddi endişelerim var.
Üstelik bağışıklığımızla dalga geçen viral mikroyapıların,
Artık benden de bu kadar, başınızın çaresine bakın diyen iklimin, atmosferin,
Yok olup giden, ama o kurtulduk diyen binlerce canlı türünün,
Eskisi gibi yağmayan yağmurun, ötmeyen kuşun, kokmayan salatalığın,
Hatta sevmeyen, anlamayan, muhakeme edip idrak edemeyen insanların içinde,
Bu sanal, ikiyüzlü, distopik tekno feodalizme direnecek güç te bulamıyorum.
Ama helal olsun hepimize, ne özverili bir türüz dostlar,
Kendi yarattığımız tek dişli, tek gözlü ejderha için, insanlığımızı harcıyoruz.
∞Ω∞
Şimdi ‘’ ee ne yapalım Emre kardeş, kör kuyulara mı bağıralım’’ dediğinizi,
‘’ Varsa bir bildiğin anlat hele de, dinleyelim’’ diye serzenişinizi duyarım elbet.
Haşa ne hadime, benim bildiğim yanıldığıma hayran.
1960’larda Henry Ford; fabrikasındaki otomatize robotik sistemini,
İşçi sendikası başkanına, Walter Ruether’e, gezdirerek anlatırken şöyle der:
‘’ Artık sendika aidatlarını Robotlardan toplarsın Walter’’.
Ruether yanıtlar; ‘’ sende arabaları Robotlara satarsın Henry’’.
Sevgili dostlar, geleceğin dünyasında bizi endişelendiren teknolojinin,
Ve belki onların yerimizi alacak uzantıları yapay zekanın, robotların,
Yaratıcılık, öğrenme, vakitten kazanç, problem çözme avantajları olabilir.
Hatta bizim gibi uyumak, damak zevki, eş bulmak, özel mülkiyet, eğlenmek,
Entelektüel meşguliyet ile ilgili bir biyolojik dürtüleri de olmayabilir.
Ancak yine de dünya yüzündeki iyi kötü her aktivitenin, her işin
İnsani zaaflar ve ihtiyaçlar çerçevesinde vücut bulabildiğini unutmamak gerek.
Törpülenip olgunlukla tımar edilen insani zaafların yetkinleştirdiği insan,
İhtiyaç adı altında abartılmış istek ve arzularının esaretinden sıyrıldıkça,
Evrensel erdemlerin onu gerçek hakikate yaklaştırdığı ölçüde tekamül ettikçe,
Kendi dışında türettiği yapay aklın sunduklarına tenezzülü azalacaktır.
Bize satamadıkları, zaafımızı celbedip ihtiyaç diye yutturamadıkları hiçbirşey,
İnsanın önüne geçen bir sistemi besleyemez sevgili dostlar.
İnsanlığımızı yüceltmek, zaaflarımızı yontmak, ihtiyaçları indirgemek.
Yine aynı noktaya geldik iyi mi, huzurlu pazarlar.