Türkiye’nin ilk dijital gravür kütüphanesi

Türkiye’nin ilk dijital gravür kütüphanesi olma özelliği taşıyan Gravür Dünyası Dijital Gravür Kütüphanesi, geçmiş yaşam, mekan ve duyguları günümüze taşıyarak belgeleyen gravürlerin ülkemizdeki bilinirliğine katkıda bulunmak amacıyla yaklaşık 10 bin eserlik bir veri tabanı sunuyor.

10 ay önce hizmete giren Gravür Dünyası Dijital Gravür Kütüphanesi, Türkiye’de bir ilke imza attı ve fotoğraf makinesinin günlük hayatta kullanımından önceki tek görsel malzeme olan gravürleri (antik baskı malzemesi), yaklaşık 10 bin gravür ve haritadan oluşan bir veri tabanıyla ilgili akademisyen, öğrenci veya sanatseverlerin beğenisine ve hizmete sundu. https://www.gravurdunyasi.com adresi üstünden ulaşılan bu dijital kütüphanede bulunan gravürler ve haritalar yıllar içinde, yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirilen müzayedeler, kitap fuarları, sahaflar ve antika pazarlarından temin edilmiş. Etiketlemeler tamamlandıkça da kütüphanenin arşivi genişlemeye devam ediyor. İçerikte  Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve Avrupa’daki şehirlerini gösteren gravürlerden Paris, Londra, Viyana gibi önemli şehirlerin ve burada bulunan mimari yapıların gravürlere; Beethoven, Mozart, Bach, Haydn gibi çok sayıda ünlü besteciye ait portrelerin gravürlerinden dünya edebiyatının en önemli isimlerinden William Shakespeare’e ait eserlerin gravürlerine kadar çok çeşitli konularda eser yer alıyor.

Uluğşad Gürbüzer ve Selma Gürbüzer

 

Gravür Dünyası Dijital Gravür Kütüphanesi’nin kurucuları ve yöneticileri Selma Gürbüzer ve Uluğşad Gürbüzer ile konuştuk.

Dijital Gravür Kütüphanesi’ni kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

Selma Gürbüzer-Uluğşad Gürbüzer: Bildiğiniz üzere, fotoğraf makinasının günlük hayatta kullanılmaya başlanılmasından önce yani, 1850’li yıllar öncesi dönemler için orijinal boyalı resimler dışında toplumların sanatı, tarihi, sosyal hayatı, kültürleri, ülke topografileri, şehir manzaraları, mimarileri vb. hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz tek görsel medya aracı gravürler. İlgili dönemi görsel olarak tanımlayıcı belge olma özelliği nedeni ile gravürler, birçok ülkede kütüphane veya müze konsepti içinde hem dijital olarak hem de fiziksel olarak araştırmacılara, sanatseverler, akademisyenler, öğrenciler ile mesleki anlamda bu materyalleri kullanacak olan kişi ve kurumların kullanımına sunulmakta. Dünyada bu şekilde üniversite veya müzeler bünyesinde oluşturulan çok güzel fiziki veya dijital arşiv örnekleri bulunmakta ve bunlar araştırmalar ile üniversitelerdeki öğretimde yoğun bir şekilde kullanılmakta. Bunlara örnek olarak Stanford Üniversitesinde David Rumsey Harita Koleksiyonu, vakıf olarak Türkiye’deki Yunan kültürünü de anlatan Travelegoes veya Ulusal Müze ve kütüphaneler olarak ise, İngiltere, Almanya, Fransa ve Amerika’da bulunan ulusal müze ve kütüphaneler örnek verilebilir. Kendi coğrafyamız, tarihimiz ve kültürümüz ile ilgili nadide gravür arşivleri ülkemizde bu işe gönül vermiş çok değerli koleksiyonerin arşivlerinde bulunmakta ve bunlar zaman zaman dijital veya fiziki sergi yoluyla halka sunulmakta. Ancak, sanatseverler, akademisyenler, öğrencilerin kendi coğrafyamız dahil her konuyu içerecek şekilde gravür ve haritaları yurtdışındaki emsallerinde de olduğu gibi toplu halde ve sürekli görebilecekleri bir fiziki ve dijital ortam Türkiye de bulunmamakta. Biz de tarihi belge olma özelliği dışında sanatsal açıdan da böyle bir kütüphane veya müzeye ihtiyaç olduğunu gördük.

Anadolu(Küçük Asya) Haritası ve İzmir

Şöyle ki, günümüzde, görsel sanatlar eğitimi veren fakültelerin hepsinin eğitim programlarında klasik antik baskı tekniklerinin öğretimi bulunmakta. Bu okullarda, öğrenciler, klasik antik baskı tekniklerinin hem teoriğini hem de pratiğini öğrenirler. Ancak, 19. yüzyıl ve öncesinde klasik antik baskı teknikleri ile basılmış olan gravürlerin görülebileceği fiziki veya dijital bir atölye, kütüphane veya bir müze Türkiye’de bulunmadığından eğitim alan öğrenciler baskı tekniklerinin yıllar içinde gelişimini veya baskı teknikler arasındaki farklılıkları görememekteler. Biz de, yıllar içinde aldığımız eski kitap, gravür ve haritalar bir aile arşivini veya aile kütüphanesini aşacak boyutlara geldiğinden bunları herkesin erişebileceği bir şekilde kullanıma açmak istedik. Yani burada asıl amacımız paylaşmak. Bilgi ve güzelliklerin paylaştıkça çoğalacağına olan inancımız sonzsuz. Bu bağlamda, fiziksel gravür kütüphanesi açmadan önce Türkiye’nin her tarafından direk ulaşılabilmesi için de önceliğimizi dijital kütüphaneye verdik. Bu açık erişim ile amacımız mümkün olduğu ölçüde çok kişiye ulaşabilmek, kullanıcıların bilgiye özgür ve sınırsız erişim sağlayarak yeni fikirlere, yeni projelere ve farklı disiplinler arası çalışmalara ilham ve vesile olabilmek. Netice olarak, sanatseverler, akademisyenler, öğrencilerin gravür ve haritaları her konuyu içerecek şekilde toplu halde yurtdışındaki emsallerinde de olduğu gibi görebilecekleri bir kütüphane veya müzeye ihtiyaç olduğunu fark ettik ve tarihi belge olma özelliği dışında sanatsal açıdan da çok önemli olan böyle bir kütüphaneyi herkesin erişebileceği bir şekilde kullanıma açarak,  Türkiye’nin ve dünyanın her yerinden kolayca erişilebilmesini hedefledik.

Don Giovanni Operasının Birinci Perdesini Bestelerken Mozart

 

Gravürlerin öneminden biraz bahsedebilir misiniz? Teknolojinin ve sanatın her türlü alanda oldukça ulaşılabilir olduğu günümüzde gravürler bize neler söylüyor?

S.G.-U.G.: Gravürlerin önemini anlatmadan önce teknik detaylarına girmeksizin antik baskı resimler yani yaygın olarak bilinen adıyla gravür konusunda çok kısa bir bilgi vermek istiyoruz. 15. yüzyıl ortası ile 19.yüzyıl sonu arasındaki dönemde, bir resmin, ahşap, bakır, çelik, taş gibi bir yüzeye çeşitli teknikler kullanılarak aktarılması ile elde edilen kalıbın üzerine mürekkep sürülmesi ve bunun bir presle kağıda basılması sonucu oluşan görsele gravür denmekte. Kağıt üzerine bu şekilde ilk baskının ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber, 1440 yıllarında Alman matbaacı Johannes Gutenberg ile başladığı kabul edilir. Bu tarihten 1820’li yıllara kadar sadece insan gücü yani el presi ile basım yapılırken bu tarihten sonra el presi ile birlikte buhar gücü ile çalışan matbaa presleri de kullanılmaya başlanmış. 1880’lerin sonlarından itibaren ise, modern makine litografisi, fotomekanik aktarım teknikleri ile bugünün modern matbaa ve teknikleri kullanılmış. 19.yüzyılın sonuna kadar resimleme, belgeleme ve sanat alanında kullanılan bu antik klasik basım teknikleri, 20.yüzyılın başından itibaren sadece sanatsal amaçlarla kullanılmasıyla sanatsal özgün baskı resimler ortaya çıkmış. Bu çerçevede, gravür, 15. yüzyılın ortasından 19. yüzyıl sonuna kadar uzanan zaman süresinde antik klasik baskı teknikleri kullanılarak resimleme, belgeleme, çoğaltma ve sanat amaçlı kağıt üzerine basılan her türlü görseller. Kütüphanemizin kapsamı da bu dönemler arası antik klasik baskı teknikleri basılan her türlü görseldir.

 

Yazının devamını okumak için tıklayın