Gün ağarmadan uyanıyoruz her sabah, aklımda, bugün de uyandık çok şükür, ifadesi, perdeyi aralıyorum ilk iş.
Ocağa koyduğum çaydanlığın hışırtısı mutfağa yayılırken nehrin karşı kıyısından doğacak günü karşılıyorum her zamanki gibi. İlk taşındığımızda hemen hemen her gün bir cenaze çıkardı kapısından, kahrolup, nerden buraya taşındık, diye düşündüğüm, sonrasında ise yüzü al örtüyle kaplanmış yeni doğan bebekleriyle çıkan anneleri görüp, yaşamı sorguladığım karşıdaki hastanenin bacasından tüten dumanı izliyorum bir süre. Çocukluğumuzda çizdiğimiz evlerin bacasından tüten dumanı hatırlatır oldu bu sene, yaz kış o bacadan o duman tüterdi her resimde, sıcacık evlerimizdeki güveni ve huzuru çizermişiz meğerse, diye düşünüyorum.
İki lokma kahvaltı edilmeden gün başlamaz bizim evde. Giden herkesi bir de balkondan uğurlarım, Basri fırından ekmek almış, bisikletinin selesinde, sessizce kapılara bırakacak, dönüyor. Parkın içindeki büfe, iki masa, iki sandalye nesi varsa yavaşça çıkartıyor, hastaneye gelecek hasta yakınlarına hizmet için hazırlanıyor, sabahın ilk ışıklarıyla bizim mahalle de canlanıyor.
Arkadaşının babası vefat etti, öğlen kabristana gidecekler, arabayı soruyor Ali, sana lazım mı bugün, diye, yoo, ben genelde yürümeyi tercih ediyorum biliyorsun, diyorum, o da bir süredir toplu taşıma kullanıyor işe gitmek için, araba acil durumlar ve hafta sonları hariç nerdeyse kapının önünde duruyor. İki üç gün önce içini derleyip toparlayayım diye indim aşağıya, arka bloktaki komşuyla karşılaştık, ayaküstü sohbet uzadı, o da taziyeden geliyormuş, gelirken bir de bir başka kalabalık daha görmüş, ay burada da mı cenaze var, diye bakınırken bir de bakmış ki halk ekmek kuyruğu, işte salgındı, kimse dikkat etmiyordu, dünyanın gidişiydi falan derken hallerimizi konuştuk, çocuk okutuyoruz ikimiz de, baktım gözleri dolu dolu oluyor.
Yaptığım tüm reçeller bitti sırasıyla, yazdan buzluğa koyduğum vişneleri kaynattım bu sabah, eylülde hazırlamış olduğum domatesler, sebzeler, salamura peynir, yeşil ve siyah zeytin, toptancıdan aldığım bakliyat bir süre daha idare eder, Ali’ye diyorum ki hanımlarınızı başınızın üzerinde taşısanız yeridir, tanıdığım tüm ev hanımları ev ekonomisine katkı sağlamak için çabalıyor. İki aydır nerede indirim olduğu konuşuluyor, faturalar sorgulanıyor bizim geniş ailede, en çok sorulan soru; size kaç geldi, daha az tutar gelen, havasını atıyor.
İki üç senedir giymediğim çok güzel bir ayakkabımı giyeyim dedim geçenlerde, yürüdükçe ayağımın altında bir boşluk hissi oluştu, bi de baktım ki tabanı dökülüyor, o kendine ayakkabı tamircisi diyor ama bildiğin köşker, seviyorum ben de bu ifadeleri, eskimesin, kullanılsın istiyorum, kalktım ona götürdüm ayakkabıyı, giyilmediği için olurmuş böyle bu tabanlarda, zaten son aylarda en çok işi onlarla terziler yapıyormuş, doğrudur, tadilata üç beş giysi de ben vermiştim, komple yeniledi tabanını, yepyeni bir ayakkabım oldu, seviniyorum.
Pazara uğradım, çift maske her defasında, bir hafta uğramazsam meyveci çocuklar, abla neredesin, diye neredeyse gönül koyuyor, yeşillikçi gence okulunu soruyorum, üniversite bitmiş bu sene, aynı tabladan aldığım sebzeci ise, bu defa abi n’apıyor, diye soruyor, bakla çıkmış, taze, dereotuyla çok güzel olur, diyor, biz çocukken adetti, ilk çıkan sebze meyveyi yiyeceğin zaman dilek tutulurdu, yarım kilo tarttırırken, hadi inşallah güzel günlere, diye niyet ediyorum.
Tomurcuklarını gözlediğim tüm çiçeklerim; mutfaktaki orkideler, balkondaki ve salondakiler, hatta yan bloğun duvarının dibinden yeşermiş menekşeler bile hepsi ama hepsi çiçek açtı, mevsimler dönüyor.
Aksın yaşam, durmasın, yine bahar geliyor, dizlerim ağrıyor kaç zamandır, hatta dilimde daha sık, Allah bugünümüzü aratmasın duası ve çok şükür ki nefesim var oldukça ellerim, yüreğim herkese, her şeye dokunuyor.