25 Ağustos’ta 2019 yılının muhtemel riskleri üzerindeki düşüncelerimi paylaşmıştım. Bugün de 2019 yılının getirmesi muhtemel fırsatları paylaşmak istiyorum.
Herkesin bildiği gibi 2018 yılının ilk 8 ayında önemli ölçüde artan döviz kurları, kurun bundan sonraki hareketi ne olursa olsun, 2019 yılında ihracatı çok cazip kılmaya devam edecektir. TL’nin değer kaybetmesi illa her malın ihracatı artacak demek değildir. Kur elbette fiyatı belirleyen önemli bir faktördür, ama fiyat elastikiyeti sınırlı olan bir sürü ürün de saymak mümkündür. Özellikle rekabetin düşük olduğu, ikame ürünün bulunmadığı, kritik uygulamaların öne çıktığı ve markalı ürünlerde fiyat cazibesi illa ek satışları garanti etmeyebilir. Ancak sırf fiyat yüzünden girilemeyen veya bu güne kadarki fiyat farkının o kritik kullanım yerlerinde yeterli cazibe yaratamayan sektörlerde yeni bir ihracat şansı doğacak demektir. Dolayısıyla bu güne kadar hiç ihracat yapmamış sektörlerin/şirketlerin bu fırsattan faydalanıp yabancı pazarlara açılabilmesi için 2019 iyi bir ortam sağlamaktadır. Artacak ihracat yurt içinde üretilen kalitenin de daha iyi bir seviyeye gelmesini ve dolayısıyla yerel tüketiciye de ek bir fayda sağlamasına olanak verecektir.
TL’nin 2019’da aşırı değer kaybetmesi birçok Türk firması ve/veya Türkiye’den çıkmayı düşünen yabancı firmalar için yeni satın alma ve birleşme fırsatları doğuracaktır. Nakden kuvvetli olan veya uygun faizlerle açık kredi kanallarına sahip olan şirketlerin büyüme hedeflerini gerçekleştirmelerine uygun ortam oluşacaktır. Satın alma ve birleşmeler yurt içinden olabileceği gibi yurt dışından da olabilir.
Döviz kurlarının artmasıyla tedarik zincirini birçok firma yurt dışından yurt içine çevirmeye çalışacaktır. Yurt içi katma değeri yüksek firmalar için bu gelişme ek büyüme ve ölçek ekonomilerine kavuşma şansı getirecektir. Birçok girişimciye yüksek döviz kurları üretime başlama şansı sağlayacaktır. Ayrıca ithalatın pahalılaşmasıyla firmalar üretim için gerekli olan ham madde, yardımcı madde ve yedek parçayı yerlileştirmeye çalışacaktır. Artan ithalat fiyatları firmaları verimlilik artışına itecektir. Bunun için de araştırma ve geliştirme çabaları yoğunluk kazanmalıdır. ARGE faaliyetlerindeki artış firmaların uzun vadeli rekabet gücünü de olumlu etkileyecektir.
Düşük değerli TL Türkiye’de tatil/toplantı/konferans turizmi için ek bir cazibe oluşturacaktır. Aynı zamanda yurt dışı seyahatlerin çok pahalılaşması sonucunda bir dizi tatilci yönünü yurt dışından yurt içine çevirerek sektörde kapasitenin tam kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Artan misafir sayısının karşılanması için bu günden gerekli eleman ve yatak kapasitesinin yeniden değerlendirilmesi önemlidir. Gayri menkul sektörünün içinde bulunduğu zor koşullarda uygun fiyatlı otele çevrilebilecek bina bulmak mümkün olacaktır. Ayrıca yurt dışı talebi düşük olan kış turizmi için de bu günden yeni bir tanıtım faaliyetine girişmek gereklidir. Artacak turist sayısı iş gücü talebini de arttıracaktır. Tatil turizmi ile birlikte talebin sağlık turizminde de artması beklenmelidir. Yavaşlayan ekonomik büyüme sonucu artacak işsizlik işçi maliyetleri üzerinde baskılayıcı bir etki yaratacak, turizm şirketlerinin daha kolay ve belki de daha uygun koşullarda ek eleman istihdamına olanak sağlayacaktır.
Yüksek faizler inşaat sektöründen bir uzaklaşmaya yol açacaksa, bankaların buradan artacak kredi kapasitesini daha kolay üretim ve ihracata kaydırması mümkün olacaktır. Ek kredi desteği alacak imalat sanayi yeni ihracat pazarlarına girmek için daha fazla destek alabilecektir. Alacak sigorta şirketleri için de zorlaşan makro ekonomik iç piyasa koşulları ve artan ihracat ile yeni müşteri ve pazar fırsatları doğacaktır. Ayrıca bankaların alacak tahsilatı üzerinde odaklanan şirketler içinde 2019 yılı yeni fırsatlar oluşturabilir.
Son yıllarda sürekli artan dış açığı azaltmak amacıyla muhtemelen zorlaştırılacak tarım ürünleri ithalatı iç piyasada tarıma yönelik destekleri arttırarak üretimin artması sağlanmaya çalışılacaktır. Özellikle ihracata yönelik sektörler ama genel olarak tarım sektörü için 2019 yılı uzun vadeli olumlu bir sürecin başlangıç yılı olabilir. Daha fazla ihracata mal vermek mutlaka ürün kalitesini, ambalaj ve lojistik faktörlerini de olumlu etkileyecektir. Tarım sektörü düşük TL ile yeni pazarlara açılma şansına sahip olacaktır. Benzer bir beklenti et, süt, balıkçılık ve diğer su ürünleri için de geçerlidir. Türkiye’nin birçok tarım ürününü geçmişte ithal etmesi kanımca tam bir utanç vesilesidir.
TL’nin USD karşısında bu kadar değer kaybetmesinin nedenlerinden biri olarak ABD ile yaşanan sürekli sürtüşme hali Türkiye’nin daha fazla AB’ye yanaşmasıyla sonuçlanıyor görüntüsü vermektedir. AB ile ilişkilerin daha da olumluya dönmesi bir ihtimal Türkiye’nin iç hukuk sistemine de bir şekilde olumlu yansıyacaktır. Hukuku AB’ye yaklaşan bir Türkiye’ye dışardan daha fazla doğrudan yatırım gelmesi mümkün olacak, gümrük birliğinin yeniden düzenlenmesi konusunda pozitif adımlar atılabilecek, Türkiye algısı olumlu yönde arttıkça Türk ürünlerine yaklaşımda daha sıcak olacaktır.
Savunma sanayine yapılacak yatırımlar ise Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya nedeniyle 2019’da her dönemden daha fazla başarı şansına sahip olacaktır.
Her ne kadar spor üzerinde yazmak alışkanlıklarım içinde değilse de gene de TL’nin bu ölçüde değer kaybetmesi yabancı sporcu ithalatını bir ölçüde de olsa önleyeceğini, bu toprağın sporcularına daha fazla yer açacağını, gençlere artan bir önem verileceğini ve nihayet yurt dışına daha fazla sporcu ihracatı yapılacağını umut ediyorum. Bu şekilde tüm ülkenin sporda rekabet gücünün artmasını bekliyorum.