Makale Göksel Aymaz Görsel Tasarım Aydın Sihay
“Deniz olmak”, Deniz Gezmiş’in ta kendisi olmak demek değildir. Yaşanmaya değer tek varoluş tarzı, kendini bulmak, kendini tanımak, kendini ortaya koymaktır. Denizlerin yaptığı da tam olarak buydu. Büyük bir alevdi Deniz Gezmiş -aksi mümkün değil; küçük bir alevden bu kadar uzağa böyle bir ışık gelmez-. Söndürüldü, kendi kendine tükenmedi.
Bugün Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamlarının elli birinci yılı.
Türkiye’nin çok da uzun olmayan özgürlük ve demokrasi mücadeleleri tarihinin karakteristik yapısı, o tarihin bütününü görebileceğiniz, kendisi hakkında etraflıca fikir sahibi olabileceğiniz bazı gözlem noktaları belirlemeyi mümkün kılıyor. Denizlerin idamı da ilk belirlenecek gözlem noktalarından biridir. Denizlerin idamı, idama bahane edilen eylemleriyle birlikte Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi mücadeleleri tarihinin karakteristik yapısını anlaşılır biçimde ortaya koyar.
Denizlerin hikâyesinin özgürlük ve demokrasi tarihimizin ideal gözlem noktalarından biri olması, şüphesiz ki, ülkenin artısı eksisiyle (ya da güçlü ve zayıf yanlarıyla) devrimci potansiyelini açığa çıkarmış olmasından ileri gelir. Artısı, “akrep gibi korkak bir karanlık içinde yaşayan” Türkiyelilere rağmen Denizlerin yaşadıkları günü devrimcileştirebilmiş olmasıdır; eksisi de yaşadıkları günü devrimcileştiren istisnai sürecin darbe ve idamla sonuçlanmış ve sonrasında da aynı Türkiyelilerin uzunca bir süre sisteme uyumlu küçük muhafazakârlar ve küçük liberaller olarak doğmaya devam etmiş olmalarıdır.
Bizi kolayca “fedakâr kahraman” ile “nankör halk” mitolojisine savuracak olan bu durum, Türkiye sosyolojisinin bir gerçeğidir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları, sistemi devirememiş, sadece şaşkına uğratmışlardı, yapabildikleri bu kadardı, çünkü tarihin eylemde bulunmaları için önlerine koyduğu toplumsal koşullar, yani ülkenin devrimci potansiyeli bu kadarına elveriyordu. (Şeyh Bedreddin’lerden beri bu coğrafyada isyanın kaderi hep “tarihi ve sosyal şartların zaruri neticesi” değil midir zaten?)
İnsanlar tarihi serbestçe, istedikleri biçimde değil de, önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yapabildikleri için, Denizlerin de önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullar bu kadarını yapabilmelerine olanak tanımıştı. Onların iradi müdahaleleri ancak o koşulların elverdiği ölçüde belirleyici olabilirdi. Enine boyuna bunu düşünecek sakin bir ruha sahip değildiler; zenginliği kıt, demokrasisi eksik bir ülkenin topluma yönelttiği tüm hakaretleri kendi üzerlerine alınmışlardı, iradi müdahaleleri dışındaki şartların olgunlaşmasını bekleyemezlerdi.