Haluk Uygur 65 yaşında

S. HALUK UYGUR
ÖZGEÇMİŞ

“Özgeçmişini yazar mısın?” dediklerinde bir korku düşer içime…

Ve bir kararsızlık…

Neleri yazacaksın, neleri de yazmayacaksın?

Yaşı belli seviyenin üzerinde olanlar doğum yerlerini yazarlar ama tarihi es geçerler. Gençler ise ilk kez tarihi yazarlar özgeçmişlerinin başına…

Yaşı o belli(!) seviyenin üzerine çıkmış biri olarak artık ben de kullanmıyorum tarihleri özgeçmişimde…Doğum yerimi ise gururla yazıyorum halbuki, ” Adana” diyerek.

Özgeçmişimde kullanmadığım keşke sadece doğum tarihim olsa..Aldığım ödülleri, beğenilen sergilerimi,çağrıldığım jurileri hemencecik yazıyorum ama ya başarısızlıklarım?

Bazı galerilerin sergilerimi kabul etmemesi…

Girip de sergileme bile alamadığım yarışmalar…

Ve birçok eleştirilen işlerim.

Bunlar yok mu idi benim hayatımda…Tabii ki vardı ve belki de başarılarımdan daha çok yönlendirdi beni…

Kabul edilmeyen bir sergi,kabul edilebilecek bir serginin başlangıç noktası değil miydi?

Kabul edilmeyen bu sergi,aldığımla övündüğüm 7 si uluslar arası 40 ödülümden daha mı az önemli?

Bundan 5 yıl önceydi zannederim.Bir sergi açmak istiyordum.İşimin de çok kolay olduğunu zannediyordum.”40 civarında ödül almışsın,koy onları yan yana olsun sana bir sergi,en kralından…”

İyi ki de koymuşum yan yana her biri ile tek tek övündüğüm bu 40 fotoğrafı…

İşte o zaman anladım, o güne kadar hiçbir halt yapmadığımı…Fotoğraf anlayışım değişiverdi işte o an.

O an ben değiştim ve o an “Fotoğraf’ın bir şeyi değiştirmesi” gerektiğini anladım.

Artık lekelerin doğru yerleştirilmesi, dengenin kurulması, sadeleştirmenin yapılması yeterli değildi bana göre güzellik için.

Fotoğraf bir şeyleri değiştirdiği zaman, güzelliğini tamamlıyordu.

Niye dağıttım konuyu böyle bilmiyorum?

Konumuz özgeçmişim idi…

Şimdi bana “özgeçmişini yaz” deniliyor.

Aldığım ödüller…

Ünvanlar…

Katıldığım juri üyelikleri…

Açtığım sergiler…

Kitaplarım…

Doğum yerim.

Ve doğum tarihim!

(Doğum tarihimi yazmasam olmaz mı?)

Yazmayacağım daha neler var bir bilseniz?

Hapse bile girdim 1980’nin eylülünden sonra…

Kominist olduğum savıyla…

Aslında kominist mominist değildim.Hiçbir zamanda olmadım,sadece “aksiydim”, itiraz ettim.O yıllarda itiraz edenlere kominist diyorlardı,ben de kominist oluvermiştim işte.Ve sicilimde 2 yıl önceye kadar devam etti bu yafta.Neyse ki bir arkadaş bulup, sildirdim de bilgisayardan, kurtuldum koministlikten…

Aksiliğe mi?

Hala devam ediyorum.Büyük bir zevkle…

Başarısızlıklarım bunla bitiyor mu?

Tıp fakültesini bitirip doktor oldum ama,25 yıllık hekimlik yaşantımda “Sen ne doktorusun?” sorusuna bir kez bile doğru cevabı veremedim.

Verdiklerim hep yuvarlaktı;

“Her şeye bakarım”

“Aile hekimiyim”

“Dahiliye sayılır” gibi yuvarlak ve kıvrak(!).

Sınavı 5 kez kazandığım halde, “sakıncalı piyade” olduğum için ihtisas yapamadığımı ilk kez burada yazıyorum.

Halbuki daha önceki özgeçmişlerimde “Mesleği Tıp Doktoru” diye yazar,ihtisas kısmını es geçerdim.

Bazen başarı saydığım bazı şeylerin,başarı olmadığını da gördüm.

Örneğin en çok övündüğüm başarılarımdan biri,büyük çocuğum Ayşe Esin’in tıp fakültesinde okumasıydı.Ama geçen gün Ayşe Esin aslında kendinin Tıp değil de, Resim okumak istediğini beyan ederek,bu başarıma gölge düşürdü.

Ama neyse ki küçük Saygı doktor olmak istiyor.(Hele bir olmasın!)Hiç olmasa orada başarılı olmanın tadına varabileceğim.

Yani kısaca bugüne kadar başarı diye övünebileceğim hiç bir şey yok,Hanife ile evliliğimin dışında…

Şimdi ben ne yazacağım özgeçmişim de?

Arkadaşım ve fotoğrafda ekurim Maruf Şinik’in özgeçmişini soranlara verdiği bir cevap vardır;

“Bırakın özgeçmişimi de, gelecekte ne yapmak istiyorum onu sorun”

Yani onun için “özgeçmiş” değil, “özgelecek” önemlidir.

Sizce Maruf haklı değil mi?

Ne var ki geçmişi karıştırmakta?

Geleceğe bak hep sen geleceğe…

Ne yapacaksın gelecekte?

Ben değiştireceğim…

Usul…Usul..