Sanat dünyası için 12 Eylül dönemi, öncesinde ve sonrasında büyük bir sessizliktir. Tıpkı Nazilerin iktidara gelmesinin ardından, henüz Yahudilere yönelik ari ırk yasası çıkmadan çok önce, birçok bilim insanı, mimar ve sanatçının Almanya’dan kaçmaya başlaması gibi, Türkiye’deki sanatçıların çoğu, 1970’lerin başından itibaren yurt dışına gitmeye başlarlar ya da devlet memurluğundan istifa ederek kabuklarına çekilirler.
12 Eylül döneminin sanatçıları nasıl etkilediğini anlamak için bu sürece götüren olayları kısaca gözden geçirmemiz gerekir. Türkiye’nin değişen dış politikasının, mimarlığı hemen nasıl etkilediğine dair bir örnekle başlayalım. Demirel’in 1976’da Kıbrıs meselesine destek bulmak amacıyla, liderliğini Suudi Arabistan’ın yaptığı İslam ülkeleriyle işbirliği yapma politikasını benimsemesi, turizm sektörünü hemen etkiler. Kamu yatırımı olarak 1970’lerde inşa edilen modernist tasarımlı otellerin hiçbirinde mimarlar mescit alanı ayırmaya ihtiyaç duymamıştır. Mayıs 1976’da gerçekleşen İslam Konferansı’na ev sahipliği yapan Sheraton Oteli’nde süit dairelerden birisi Namaz Odası olarak düzenlenir, Mevlana adlı salon ise mescit haline getirilir. Türkiye o yıllarda İslam ülkelerinin yaşam tarzına o kadar yabancıdır ki konferans öncesinde Dışişleri yetkilileri yemekler konusunda otele talimat verir: Hiçbir yemeğin içinde domuz eti bulunmayacak. Kahvaltı ve yemek sofralarında salam, sucuk ve sosis yer almayacak ve alkollü içki servisi de yapılmayacak. Aynı dönemden bir başka habere göre Intercontinental Oteli, mescit yaptığı alanda kullandığı halıları Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’ndan emaneten almıştır ve mescidini konferanstan sonra da açık tutacağını gazete ilanıyla duyurur. Kamu yatırımı olarak planlanıp inşa edilen bu otellerin tasarım aşamasında, içeride mescit bulunmasına ihtiyaç duyulmamış olması dikkat çekicidir.
Şenol Yorozlu, Çoban Sülü, 1982, tuval üz.y.boya, 185x185cm
Ocak 1974’ten 12 Eylül 1980’e kadar iktidar mücadelesi, Demirel ile Ecevit rekabetini içerir. Bu yıllarda insanlar sokak ortasında siyasi sebeplerle öldürüldüğünde Demirel’in koalisyon hükümetleri soruşturma açmaz. Almanya’ya iltica rakamları giderek artmaya başlar. 1976’da 809 olan iltica başvurusu sayısı, 1980’de 57 bin 913’e ulaşır.
1977’de Kanlı 1 Mayıs katliamından sonra 29 Mayıs 1977’de Erbakan’ın genel başkanı olduğu MTTB’nin düzenlediği ve 8 bin kişinin katıldığı Fetih Mitingi olaysız geçmesine rağmen, yaklaşık bin kişilik bir grup Ayasofya Müzesi’nde namaz kılmak ister. Miting için 150 kadar otobüsle İstanbul’a gelen MTTB üyeleri, “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın”, “Devrim yok diriliş var”, “İhanet yuvası Patrikhane dışarı” gibi sloganlar içeren pankartlar taşır. Polis ve jandarma Ayasofya’da namaz kılınmasına engel olur.
Yazının devamını okumak için tıklayın