Özdemir Nutku’dan “Suda Ayak İzleri; Anılar ve İzdüşümleri”
Nutku’nun Suda Ayak İzleri; Anılar ve İzdüşümleri adlı iki ciltlik otobiyografik kitabı, Türkiye tiyatrosun gelişiminde birikerek ortaya çıkan engellerin geniş bir analizi olarak okunabilir
Türkiye tiyatro tarihinde ilkleri gerçekleştiren bir tiyatro bilimci…
Özdemir Nutku’nun, “Suda Ayak İzleri; Anılar ve İzdüşümleri” adlı iki ciltlik otobiyografik kitabı, Türkiye’de tiyatroya, sanata ve akademik sanat eğitimi anlayışına Nutku’nun anıları üzerinden, geniş ve tarihsel bir pencereden bakmamızı sağlıyor. Nutku’nun 60 yıllık sanat hayatı, çalışmaları, verdiği mücadele, kişiliği ve uzun akademik yaşamı ile harmanlanmış anılar kitabı, ileri ve demokratik kültürel gelişimin önündeki engeli; statükocu zihniyeti gözler önüne seriyor.
Sadece yurt içinde değil, uluslararası arenadaki çalışmalarıyla da tanınan Özdemir Nutku, Türkiye tiyatro tarihinde ilkleri gerçekleştiren bir tiyatro bilimci, araştırmacı, çevirmen, yazar, yönetmen ve eleştirmendir. Sürekli bir üretimin içinde olan Nutku, 88 yaşına sığdırdıklarını Suda Ayak İzleri; Anılar ve İzdüşümleriadlı iki ciltlik otobiyografik kitabında okuyucuyla paylaşıyor.
Nutkunun anılarını kaleme aldığı kitabının birinci cildi; tiyatroya getirdiği yeniliklerin yanı sıra daha çok kişiliği, hayatı, eğitimleri ve henüz başladığı akademik sanat hayatıyla ilgi anılarını kapsıyor.
1931’de İstanbul Kadıköy’de dünyaya gelen Nutku, anneannesinin ona anlattığı masallarla büyür, tiyatro ile ilk karşılaşması da onun sayesinde olur. Şiire ve müziğe aşırı tutkun olan babası, onun ve kardeşinin küçük yaşta piyano dersleri almalarını sağlar. Nutku bu sayede on bir yıl piyano dersi alır ve Scarletti, Bach, Mozart, Chopin gibi bestecilerin yapıtlarını çok iyi çalmaya başlar.1949 yılında ilk klasik piyano konserini veren Nutku, 50’li yıllarda bir caz kuarteti kurar, caz piyanisti olarak tanınır.
Çalışkanlığıyla anılan Nutku’nun farklı alanlardaki merakı çocukluğuna dayanır. Daha beş yaşındayken babasının saatinin nasıl çalıştığını anlamak için içini açar, kapatmaya fırsat bulamadan yakalanır. İlkokulda bir okul gazetesi çıkarır ve merak uyandıran hikâyeler yazmaya başlar. Yeniliğe ve teknolojiye olan merakı onu hayat boyu takip eder. 1983 yılında aldığı bilgisayarı, fakültede tıpkı mahalleye gelen ilk televizyon gibi ilgi çeker…
Saçlarının arasındaki ampullerle dolaşan, yerinde duramayan bir genç
1942’de Robert Kolej’e giren Nutku’nun tiyatroya olan ilgisi kolej yıllarında başlar. Okulun temsil kolunda amatör olarak çeşitli rollerde oynar. 1946’da Kadıköy Süreyya Sineması’nda sahnelenen Franz Lehar’ın Tarla Kuşu operetiyle ilk kez profesyonel oyunculuğa adım atar.
Robert Kolej’i onun hayatında önemli bir yere sahiptir. “Kişiliğimi, kendime olan güvenimi ilk kez Robert Kolej’in orta kısmında bulmuştum” der. Kolejin kendisine sanatın, sporun ve en önemlisi öz yönetimin, düşüncelerini özgürce söyleyebilme ve tartışabilme hakkına sahip olmanın önemini öğrettiğini anlatır.
Bahis üzerine gece yarısı Arnavutköy’deki kızlar yatakhanesine giren, saçlarının arasındaki ampullerle dolaşan, yerinde duramayan bir gençtir Nutku. Yazları Bebek’te kulüplerde eğlenceyle geçen hayatı babasının Beykoz’daki bir fabrikada kendisine iş bulmasına dek sürer. Elinde cıvatalar, aklında Bebek’teki arkadaşları… Bu durum ilk başta canını çok sıksa da sonradan, “Hayatımın dönüm noktalarından biridir,” diyebileceği bir değişime neden olmuştur. İşçilerin yaşam koşulları, sınıf farkı, ekonomik ve toplumsal adaletsizlik onun kendisini ve düzeni sorgulamasını sağlamıştır. Dünya görüşü değişen Nutku, atletizm takımının kaptanlığını bırakır, Marx, Engels ve Feuerbach okumaya başlar.
“İstanbul’dan Ankara’ya, denizden karaya…”
1950’de babasının milletvekili olmasıyla birlikte ailece İstanbul’dan Ankara’ya taşınırlar. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı kürsüsüne yazılır. Aynı dönemde merakı onu iki yıl arkeoloji ve iki yıl da felsefe okumaya yöneltmiştir. Bir yandan da, kolej yıllarında başlayan “küçük harflerle başlayıp üç noktayla bitirdiği” şiir yazma merakı ile 1950’de ilk şiir kitabı Eller’i yayımlar. Daha sonra “Maviciler” diye anılan, Atilla İlhan‘ın “toplumsal gerçeklik” konulu yazılarıyla başyazarlık yaptığı bir grupla Mavi dergisini, Erdal Öz ile Değişim dergisini çıkarırlar.
eller titreyen elller,
beyaz,
esmer eller…
kimi pamuklar içinde,
kimi toprağın…
nasırlı eller,
yumuşak eller,
kimi makine başında
kimi insan kanında…
1956’da Ankara Üniversitesi’nden mezun olan Nutku, bursla Almanya’da Georg-August Üniversitesi, Tiyatro Bölümü’ne ve Prof. Boetticher‘in üst düzeydeki müzik seminerlerine kabul edilir. Almanya’da bulunduğu üç yıl boyunca, Göttingen Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Heinz Hilpert‘in asistanlığını yapar, çeşitli özel tiyatrolarda oyunlar sahneye koyar.
1959’da “Tiyatro Rejisörlüğü’ eğitimini bitirince Muhsin Ertuğrul, Ankara Üniversitesi’nde bir Tiyatro Enstitüsü açılacağını ve kendisini orada asistan olarak düşündüğünü yazar. Enstitüde daha ilk dersinde karşısında öğrenci olarak Turgut Özakman, Aziz Nesin, Orhan Asena, Cahit Atay, Çetin Altan gibi Türkiye’nin birçok önemli genç yazarlarını ve şairlerini görünce hem şaşırır hem de heyecanlanır.
Nutku, Türk tiyatrosunun her alanında yaptığı çalışmalarla -yazdığı kitaplar, incelemeler ve çevirilerle- geniş yelpazede zengin bir kaynak oluşmasını sağlamıştır. Yazdığı kitaplardan birkaçı da ödüllendirilir. Bunlardan biri, 1966’da, iki yarıyıl ders vermek için davet edildiği Viyana Tiyatro Enstitüsü’nde, yazmaların tozlu atmosferinde saatlerce araştırmalar ve okumalar yaparak hazırladığı Darülbedayi’in Elli Yılı adlı tez çalışmasıdır. Çağdaş Türk Tiyatrosu açısından önemli bir boşluğu dolduran kitap, Kültür bakanlığı Büyük Araştırma Ödülü’nü kazanır. Oyunculuk Tarihi kitabı çıktığında Yıldız Kenter, Şahika Tekand gibi tiyatro sanatçıları “tiyatro alanındaki bir başka boşluğu doldurduğu” için kendisini arayarak tebrik ederler.
Nutku’yu ayakta tutan yazma, çalışma ve üretme tutkusu yaşamı boyunca devam eder. Kornea ameliyatı olmayı beklediği son yıllarında, İş Bankası Kültür Yayınları Sheakspear‘ın Marlowe‘un ve Ben Jonson‘ın çevirilerini yapması için teklifte bulunur. Teklifi reddetmeyen Nutku, tek gözle, kalın puntolarla ve büyüteçlerle yazmaya, çevirilerini yapmaya devam eder.
Kitabının ikinci cildinde, bu defa “karadan denize; Ankara’dan İzmir’e” doğru bir yolculuk başlıyor. İkinci kitapta uzun akademik yaşamı boyunca eğitimde başlattığı yenilikler, eserleri, Türkiye tiyatrosu adına verdiği mücadele yer alıyor.