Olumlu veya olumsuz bütün anlamlarıyla ele aldığımızda, tüketmeye, tüketilmeye ve de tükenmeye dair nice anlar doluşur düşüncelerimizin avucuna… Zihin havuzumuzu her kulaçladığımızda, ne çok yol alırız anılarımızın ötesinden berisine doğru. Bazen, yaşanmışlıklarla lekelenir hayat tuvalimiz, hiçbir bent bulamamış hayallerin eskizleriyle beraber… Ve bu arada belki de, zamanı kazanmaksızın ömürler tükenir gider.
Tüketmek demişken…
Genelde olumsuz ifadelerin içine yerleştirilen bu sözcük, zaman zaman sanata dair alanlarda da rastlaştığımız bir kavramdır… Elbette, üretimin olduğu her diyarda tüketim de harekete geçer. Fakat ben bu kavramı satın alma, sahip olma, fiziksel beslenme, giyinme vs. gibi şıklardan uzak tutup kendimce bir iki kelam etmek isterim.
Herhangi bir sanat galerisine uğrayıp veya internette sanal bir çatı altında sergilenen eserleri izleyerek kaçımız tüketimde (!) bulunuyoruz? Örneğin, bir resim sergisini gezerken, ortama zarar vermemek koşuluyla, dilediğimiz kadar inceleme şansını iyi değerlendiriyor muyuz? Sanatın ev sahibi olan o mekânlarda, sadece bakıp görme yoluyla içselleştirerek tüketimde bulunup ruhumuzu besleme imkânından kaçımız yeterince nasipleniyor?
Demem şu ki… Sergileri, sanat çalıştaylarını sempozyumları vs. etkinlikleri takip ederek hayatı önemli oranda varsıllaştırabiliriz. Bu, satın alıp almama seçenekleriyle birlikte bize sunulmuş harika bir tüketim hakkıdır. Oysa, bu hakkımızı yeterince değerlendirmiyor, genellikle hayatın diğer cilvelerine takılmayı yeğliyoruz gibi geliyor bana.
Neyse… Dünyanın beleşe (!) dönmediği bu evrende iyi ki Üstat Orhan Veli’nin aşağıda paylaştığımız “Bedava”sının dışında bir şeyler de bulabiliyoruz…
“Bedava yaşıyoruz, bedava; / Hava bedava, bulut bedava; / Dere tepe bedava; / Yağmur çamur bedava; / Otomobillerin dışı, / Sinemaların kapısı, / Camekanlar bedava; / Peynir ekmek değil ama / Acı su bedava; / Kelle fiyatına hürriyet, / Esirlik bedava; / Bedava yaşıyoruz, bedava.”
***
Portakal çiçeği kokusunun her bahar mevsiminde bedavaya geldiği Adana’da sanatsal etkinliklerin şu veya bu şekilde devam ediyor olması, virüslerin ortalıkta cirit attığı bir süreçte sıkılan sosyal kemerimizi biraz olsun gevşetiyor. Bu bağlamda, yüz yüze başlayan etkinliklerde, genel kurallara uyuşumuz epey moral verici görünüyor.
BİRBİRİNDEN FARKLI SEKİZ FIRÇA
Ressam Sibel Nur Ener’in kurup yönettiği Vagabond Galeri, “Vagabond Nisan” başlıklı bir etkinlik gerçekleştirdi… Sheraton Grand Adana’da 1 Nisan Perşembe günü saat 18.00’de açılan karma resim sergisinde, 8 sanatçının 24 tablosu sanat dostlarının izlenimine sunuldu. Beşir Bayar, Berk Kaya, Hakan Çapkan, Musa Hatan, Müslüm Teke, Nimet Keser, Oben Yılmaz ve Sibel Nur Ener’in serbest konulu çalışmaları ilgi topladı, beğeniyle karşılandı. Plexiglass üzerine tersten boyama, kâğıt üzerine suluboya, tuval üzerine yağlı ve akrilik boya gibi birçok farklı tekniklerle varsıllaşan etkinlik hakkındaki duygu ve düşüncelerini, Sibel Nur Ener şu sözlerle dile getirdi:
“Bir senedir virüsü almamak ve vermemek adına çok dikkatli davrandık ama karnaval dijital bile olsa sanat ruhunu geri getirir diye düşünüp, biz de bu tarihlerde kendi ruhlarımızın iz düşümü olan çalışmalarımızı izlenmeye açmaya karar verdik… Yıllar önce ruhumu görmenize izin veriyorum demiştim, hiç değişmedi. Gelin ruhlarımızı seyredin.”
Pandemi nedeniyle online olarak gerçekleştirilen “Portakal Çiçeği Karnavalı”na farklı renkler katmayı başaran sergi, bugün son kez sanat dostlarını ağırlayacak.