Haziran ayında MESAM Yönetim Kurulu Başkanı seçilen Recep Ergül ile MESAM’da yaşanan krizleri, kendisine iktidarla ilişkileri nedeniyle yönelen eleştirileri ve başkanlığa seçilme sürecini konuştuk.
Recep Ergül ismini birkaç yıldır sıklıkla duyuyoruz. Türk Halk Müziği sanatçısı Ergül, daha önce başlamış olsa da özellikle 2018’de patlayan MESAM krizinde adı geçen isimlerden biri olarak dikkatleri üzerine çekti. Arif Sağ ve Orhan Gencebay isimleri özelinde medyaya yansıyan kriz yahut krizlerin ortasında Ergül, hem çeşitli yönetim kadrolarındaki pozisyonu hem de Bakanlık tarafından atanan ve “kayyım” olarak değerlendirilen geçici yönetimlerdeki rolü nedeniyle meslektaşları tarafından eleştirildi.
Geçtiğimiz Haziran ayında yapılan Genel Kurul’da Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin (MESAM) Yönetim Kurulu Başkanı seçilen Ergül’ün üyelere gece yarısı attığı kısa mesajlar (Ergül bunun, kısa mesaj servisi sağlayan şirketin hatası olduğunu ve üyelere bir özür mesajı iletmiş olduğunu söylüyor), pandeminin en yoğun döneminde üyelerin ve gazetecilerin davet edildiği otel kahvaltıları gibi kimi seçim hamleleri sosyal medyada eleştirilerin odağında yer almıştı. Mevcut iktidara ve yönetim biçimine desteğini her fırsatta dile getiren Orhan Gencebay ile yakınlığı (medyada sıkça yer bulduğu gibi “Orhan Gencebay’ın manevi oğlu” olup olmadığını da sorduk kendisine), AK Parti milletvekili aday adaylığı, Arif Sağ’ın liderliğindeki ekibe yönelik siyasi temelli suçlamaları derken Ergül gittikçe daha çok tartışılan bir figüre dönüştü.
MESAM’da bu yıl nihayet yapılabilen Genel Kurul öncesi ve sonrasında iki değerlendirme yazısı yayınlamıştık. Bunun üzerine, başkan seçilen Recep Ergül’ün çeşitli kereler basın davetlerini aldık. Kendisinin haber medyasında yanlış tanıtıldığını söyleyen Ergül, röportaj talebimize hızla yanıt verdi. Ergül ile MESAM’daki ofisinde hem müzik meslek birliği yöneticisi sıfatıyla telif hakları üzerine hem de MESAM’da yaşanan krizdeki rolünü anlamak ve eleştirileri aktarmak için ayrıntılı ve uzun bir söyleşi yaptık.
MESAM, Türkiye’deki müzisyen meslek birliklerinden biri. Aslında eser sahiplerinin telif haklarını korumak, telifleri sağlıklı bir şekilde toplayıp sanatçılara dağıtmak için var olmuş bir kurum. Buradan başlayalım istiyorum. Telif konusunda Türkiye’de durumu bize özetleyebilir misiniz?
Türkiye Bern, Roma, Wipo gibi uluslararası sözleşmelerin altına çok geç imza attı, 1951 yılında. İmza attı ama imza orada kaldı, gereği yerine getirilmedi, pek çok konuda olduğu gibi. Ben Atatürk’ten sonra Türkiye hükümetlerinin kültür ve sanata yeteri kadar önem vermediğini, kültür ve sanat politikalarının yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bunu zaten hayatın her alanında iliklerimize kadar yaşıyoruz. Hâlbuki kültür insanoğlunun yaşama stratejisidir. Kültür ve sanat politikaları yetersiz olunca sanatta da büyük ilerlemeler yaşanamıyor. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun revize edilmesi, Avrupa standartlarında bir yasamız olması gerekiyor. Telif ödemeyenler için müziği yasaklama yetkimizin olması gerekiyor. Hâlihazırda 360 civarında radyo ve televizyon hâlâ telifini ödemiyor. Düğün salonları, taksiciler, otobüsçüler telifleri ödemiyor. Buna paralel olarak meslek birliklerinin sayısının çokluğu da işimizi zorlaştıran bir etken.
Mesela İstanbul’un üçte iki nüfusuna sahip komşumuz Yunanistan, bizim neredeyse 10 katımız oranında telif topluyor. Biz telif toplama konusunda Avrupa’nın sonuncu ülkesiyiz. Bu nedenledir ki, Yunanistan dünya çapında yaklaşık 100 sanatçı yetiştirebilmiştir, 3,5 milyonluk Ermenistan nereden baksanız 70-80 dünya çapında tanınan sanatçı yetiştirmiştir. Bizde ise bir elin parmaklarını dahi bulmaz dünyada tanınan sanatçımız. Bunların tümü kültür ve sanat politikalarının yetersizliğinden kaynaklanıyor. Yönetenlerin sanatı ve sanatçıyı potansiyel bir tehlike olarak; eleştiren, sorgulayan bir tehlike olarak görmesinden kaynaklanıyor. Bu kafa yapısının mutlak suretle değişmesi lazım.https://11b42ab008e8954c0adc39fa6d08941b.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-38/html/container.html
Siz de müzisyensiniz ve MESAM’ın Yönetim Kurulu Başkanlığı’na bu kimliğinizle seçildiniz. Sanatçıların meslek birliklerinin yönetimlerinin sanatçılardan oluşmayan profesyonel yöneticiler tarafından yürütülmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bütün dünyada, bu tür meslek birliklerinde meslek birliklerinin üyeleri yönetici olur. Yönetici olanlar buranın politikasını belirler. Ama asıl işletmeyi buradaki profesyoneller yapar. Örneğin biz üç aylık yönetimimizde, MESAM tarihinde ilk kez MESAM profesyonellerini bu kadar etkin bir şekilde işe dâhil ettik. Temsil noktasında, kangren olmuş noktalarda kurum muhataplarını, başkanını, imza yetkisine sahip olanları isterler. Kimi önemli kurumlarla ilişkilerde profesyoneller etkili olmazlar. Ancak hem sanatçı kimliğinizle, hem de kurum başkanı olarak gittiğinizde, dersinize de iyi çalışmışsanız siz daha etkili olabiliyorsunuz. Hani bir deyim vardır ya, “El, elin eşeğini türkü çığırarak arar” diye, vaziyet biraz ona benziyor. Dünyadaki bütün kurumlar için geçerli bu. Memur zihniyetiyle, sabah 9’da gelip akşam 5’te mesaisini dolduran kişilerin böyle bir kaygısı olmayabilir. “Ben öyle ya da böyle maaşımı alıyorum, telif çok da gelse, az da gelse benim için fark etmez” diye düşünebilir. Biz o nedenle, işi daha da profesyonelleştirerek bir nevi prim sistemine dayalı bir metot geliştirdik. Şu anda 81 ilde hukuk büroları üzerinden lisanslama yapıyoruz. Genel Sekreterlik’e kalması gereken %25 payı hukukçulara veriyoruz, 81 ilde onlar lisanslama yapıyor.
Yazının devamını okumak için tıklayın