1960’lı, 70’li yıllardı… O dönemde, haziranla eylül ayları arasına çizilirdi çocukluğumuzun en keyifli anları. Okul, ders, defter, kitap gibi zorunluluklarımızı bir yana bırakıp özgürlüğe koşardık. Yazlık sinemaların yıldızlı sevinci, çizgi romanların güneşli heyecanı kocaman kocaman dolanırdı küçücük yüreklerimizde.
Hayat Bilgisi’nin sayfalarını Tommiks’te çevirir, Coğrafya’nın haritalarını Teksas’ta görürdük… Aritmetik bilgimiziyse biriktirdiğimiz Zagor, Kaptan Swing, Tarzan, Mandrake, Teks gibi çizgi roman ciltlerini sayarak ölçerdik. Yanı sıra Sezgin Burak’ın desenleriyle kılıcını kuşanan Tarkan’ı, Suat Yalaz’ın fırçasıyla destanlar yazan Karaoğlan’ı da kare kare eklerdik mutluluğumuza.
Bizler o dönemde, Türk, İtalyan ve Fransız ressamların mürekkepleriyle nice yaz mevsimlerini serinlettik gönlümüzde.
…
Necati Derya… 1959 yılının 29 Şubat’ında Adana’da doğmuş. Yani, Dünya’nın Güneş çevresinde attığı her 4 turdan sadece birine rastlayan özel gün, Derya’nın hayatla ilk buluşmasına kucak açmış. Maddi anlamda orta halli bir ailenin bireyi olarak yetişen ressamımız eskimo, simit satıp bisiklet tamirciliği yaparak kazanmış harçlıklarını. 12 yaşına gelince de bir matbaada çırak olarak çalışmaya başlamış. İlk kez orada soluyup sevmiş mürekkep kokusunu.
RESİM SANATIYLA İLK BULUŞMA
Bugüne kadar hayatından söküp atamadığı resim sanatıyla bütünleşmesini şu sözleriyle anlatıyor Necati Derya:
“Matbaasında çalıştığım rahmetli ustam Özcan Annagür’den çok şey öğrendim. Hem mesleki olarak hem de hayata dair tecrübeleriyle büyük bir adamdı benim için… Necdet Annagür de onun kardeşiydi, ressamdı. Adana‘da yazlık sinemalar çoktu o zamanlar. Onlara pano afişleri çizerdi. Ayrıca bir tutku haline getirdiği çizgi romanlar üretir ve kapaklarını resmederdi… Orada bayağı işler öğrendim, hatta uyarladım. Afişler çizdim, çizgi roman denemeleri yaptım. İstanbul‘a götürdüm çalışmalarımı. Gürbüz Azak, Yücel Köksal gibi ustaların değerlendirmelerini aldım, kendimi geliştirdim.”
1976 yılındaysa daha geniş deneyimlere adım atmış Derya… Büyük bir matbaada çalışmaya başlayıp film çekme, montaj, renk ayrımı ve grafik sanatı tekniklerini öğrenmiş. 80’li yılların başlangıcındaysa, iyice ustalaşıp Ressam Necdet Annagür’le Bizim Grafik’i kurmuş. Afişler, reklam tabelaları, grafik tasarım işleri yapmışlar birlikte.
GAZETE RESSAMLIĞI DÖNEMİ
Bizim Grafik, Necdet Annagür ve Necati Derya ortaklığıyla 5 yıl kadar devam etmiş… O yıllarda, 83 sayfalık “Vahşi Oyun” adlı çizgi romanını hazırlamış. Adana’nın önemli yerel gazetelerinden birine götürüp yönetime sunmuş. Beğeni görünce de seri halde yayımlanmaya başlamış. Ve ardından başka çizgi romanlar üretip birçok gazetede yer bulmuş çalışmalarına. Aynı yıllarda evlenip bir yuva kurmuş Necati Derya…1987’deyse, bitirilmiş bir askerlik döneminin ardından, Adana’nın Tepebağ Mahallesi’nde kendi adına Derya Grafik’i kurmuş. 10 yıl boyunca başarıyla sürdürmüş işlerini.
Bilgi ve becerilerini değerlendirirken, sadece Adana’yla sınırlamamış kalemini ressamımız… Gaziantep ve İstanbul’da da atölyeler kurup çalışmalar yapmış. Türkiye’de çıkan birçok gazete ve dergi sayfalarında yer edinmiş çizgileriyle.
ÇİZGİ ROMANIN TÜRKİYE’DEKİ DURUMU
Zaman zaman memleketi Adana’ya gelip gitmekle birlikte, son 11 yıldır İstanbul’da yaşıyor Ressam Necati Derya… Çizgi roman arenasında, bir roman kahramanı gibi savaşmaya devam ediyor. Üretiyor, gelişmeleri gözlemliyor. Etkinliklere katılıyor, Bu arada, kentlerin tarihi dokusunu işlediği kişisel sergilerin 5’incisine hazırlanıyor. Bu konudaki duygularını, düşüncelerini anlatırken hüzünlü bir titreşimle dökülüyor kelimeler yüreğinden:
“Türkiye’de çizgi roman, iki ileri bir geri gidiyor. Kitabevlerine, sahaflara baktığım zaman durumu apaçık görebiliyorum; satışlar yok denecek kadar az… Çizgi romana gönül veren, yıllarını bu sanat dalına adamış değerli ressam arkadaşlarım var. Çoğu, yayınevlerine hikâye kitapları resimleyerek ekmeklerini kazanıyorlar ya da ajanslara reklamasyon çizimler yapıyorlar. Birkaç genç arkadaş var, hevesli ve üretkenler. Onların eserlerini raflarda görünce mutlu oluyorum… Geçenlerde Ressam Burhan Özer arkadaşımla yaptığım sohbette, bir ara konu çizgi romana doğru kaydı. Burhan dostumun bir sözünü burada paylaşmak istiyorum; ‘Türk çizgi roman sanatının can çekiştiği bu dönemde üretmek bana çok ütopik geliyor.’ dedi. Düşündüm, evet dostum haklıydı. Artık günümüzde çizgi roman çalışmaları bilgisayar ortamında hazırlanıyor, internette paylaşılıyor ve sanal sayfalarda okunuyor. Bunun en önemli nedeni, yayınevlerinin bu alana yatırım yapmıyor olmaları… Türk çizgi romancılığı hakkında güzel şeyler söylemek isterdim, ama maalesef durum böyle.”
…
“Geçmişe mazi derler.”, “Bir dokun, bin ah işit.”, “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” vs.
Usta ellerin çizdiği romanları mazide bıraktık… Benim kuşağımdaki dostlarıma daha dokunmadan duydum “Ah!” sesini… Ve şu an ben de bir bilgisayarın başındayım. Tüfek de, mertlik de karşımdaki ekranda duruyor. Sanal âlemin vazgeçilmez çizgileri kalemimi, kitabımı ele geçirmiş hınzır bir çocuk gibi gülümsüyor.