Umut filmi bizim sinemamızın yapı taşıdır. Umut’tan önceki hiçbir şey ondan sonra öyle kalamamıştır
60’lı yıllara gitmemiz gerekiyor; bu tarihlerde, gelecek olan yılların kaderi belirleniyor çünkü. Darbelerin kendini kurumsallaştırmasının izdüşümü şöyle bir gölge düşürüyor ülkenin üzerine; artık gerçek yoktur, görüntüleri vardır. Bol kahramanlı bir zaman dilimidir. Ortalık krala kesmiştir. Yeşil sahalarınki taçsızdır mesela, Metin Oktay. Yeşilçam’ın bir kralı vardır, Ayhan Işık. Alemlerinden gecelerine, sahnelerinden okullarına, terzilerinden kebabına, velhasıl her şeyine bir kral atanan günlere gelmiştir memleket. Kralın bekârı pek makbul olmadığından yanlarına kraliçelerin de eklendiğini söylemeye gerek yok. Bugün fileye sultan, basketbola peri, futbola imparator olunmadan gönüller huzur bulmuyor. Böyle alıştırılmamız o yıllardan neşet etmiştir. Bu ihtişamlı lakaplara ilk karşı çıkan insan Yılmaz Güney’dir. Kendi lakabını kendisi koymuştur. Çirkin Kral! Çünkü, bu toplumun, güzellik kalıplarının içi boştur. Oysa güzellik, özle biçim arasında sadece aptalların idrak edemeyeceği bir alaşımdır. Burada “çirkin” güzelin güzelidir.
Bu dönemde, beyaz perdeye kitlesel yıkımlar pek yansıtılmıyor, kişisel acılara da bir yere kadar iniliyor, bir yerden sonra bu da istenmiyor.
O yıllarda işçiler grev yapabiliyor, miting düzenleyebiliyor ama beyaz perdede yerlerini alamıyor. İşçi bu dönem figüran bile değildir: Ana temanın yanında, küçük bir unsur! Az ilerisi ekonomik hayatın pençesinden kurtulmak isteyen, kendi çıkarları için soygun yapan bir kimse olarak anlatılıyor; Gecelerin Ötesi’nde (Metin Erksan, 1960) altı kafadar bir soygun yapıyorlar. Filmdeki işçi Ekrem (Erol Taş) filmin sonunda ölüyor. Erksan çıkış arıyor; soygunculardan biri kamyon şoförüdür, biri muavindir, şarkıcı olmak isteyen iki genç vardır, iş arayan bir tiyatrocu vardır, bunalım dolu bir ressam vardır. Bir de Gıovanni Scoglanamıllo’nun tespit edip üzerinde durduğu bir tip vardır: “Bir yandan cami inşa ettirmek için maden işçilerinden para toplayan, öte yandan genelevleri haraca kesen politikacı gibi.” Anlarız, bir yanda bir gözlem var, diğer yandan bir eleştiri… Nereye gittiğimizin ipuçlarıdır bunlar. Daha sonra pek çok işçi filmi çekilir. Ertem Göreç ve Vedat Türkali’nin Karanlıkta Uyananlar (1965), Ümit Utku’nun Ayrı Dünya (1961), Metin Erksan’nın Acı Hayat (1963), yine Ümit Utku’nun Fabrika’nın Gülü (1964) ve Atıf Yılmaz’ın Toprağın Kanı (1966) ilk akla gelen filmlerdir.
Bu zaman diliminde Türkiye’de düzen yanlısı Türk-İş’in karşıtı bir sendika kurulur: DİSK. Bütün dünyada esen 68 rüzgârı Türkiye’de de varlığını hissettirir. Grev ve miting düzenleme gerilerde kalmıştır, artık işçiler fabrika işgal etmeye başlar. İlk fabrika işgali de Derby Lastik Fabrikası’nda (4 Temmuz) gerçekleşir. Üniversite öğrencileri destek verirler. Harun Karadeniz bir çiçek demetiyle işçilerin yanına gelir; demetin içinde bir kâğıda şu not yazılmıştır: “Hak verilmez, alınır.”
Hâlâ belleklerde duran bu sözün okuma yazma bilmeden ilk okunuşu Güney’in Umut(1970) filmidir. Bu tarihte petrol, buğdayı; taksi, at arabasını; kent, köylüyü kusuyor. Umut, üçüncü dünyanın önemli filmlerinden biridir; hatta üçüncü sinema Umut filmiyle ete kemiğe büründü dense yeridir. Bu tarihlerde Amerika tarafından artık bir endüstri haline gelmiş filmler vardır, bu birinci sinema olarak tanımlanır. İkinci sineme daha çok Fransa üzerinden gelişen estetik ve bireye dayalı filmlerin olduğu yerdir; burada, sinema hem bireye hem de bireyin sömürüsünü merkez alır, temelde ise ezilenin bilinçlenmesi hedeflenir, devrimcidir, yorumlamakla kalmaz, değiştirmeyi amaçlar. Üçüncü sinema ise yekten bir politik görüş etrafında biçimlenir; sosyal ve siyasal adaletsizlik vurgulanır ve bu yapılırken de ezilenin yozlaşma payına da açık bir kapı bırakılır; görülür, gösterilir.
Umut‘un kahramanı Cabbar’ın beş çocuklu bir ailesi vardır ama hane halkının ihtiyacını giderecek durumda değildir. Bir atı vardır, bir de eğer çıkarsa dediği bir piyango bileti. Günün birinde ekmek kapıları olan atları ölür. Bu ekmek kapısının kırılmasıdır. Artık her taraftan eve yoksulluk girecektir. Bundan böyle Cabbar tümüyle yalnız kalacaktır. Yardım istediği bütün tanıdıkları birer birer yüzlerini çevireceklerdir. Alacaklıları, onu sıkıştıracaklardır. Yeni bir at alma umudu yoktur. Elde ne varsa satılığa çıkartacak, ama sonuç değişmeyecektir.
https://t24.com.tr/yazarlar/sirri-sureyya-onder/umut-tan-umuda-bir-yol,46769