Murat Ulaş: “Kaybettiğimiz Adana”
“Mangal dumanından arındıktan sonra muhteşem bir soluk: 01.”Ya sonra” Adana Mimarlık Festivali”
01.”YA SONRA” ADANA MİMARLIK FESTİVALİ
TMMOB Mimarlar Odası Adana Şu Başkanlığınca düzenlenen 01. “Ve sonra…” temalı Adana Mimarlık Festivali’nin açılışına Sabri Gül ve İsmail Görkem ile birlikte katıldım. Konumuz Murat Ulaş’ın sunumu: “Kaybettiğimiz Adana…”
VALİ ATIŞ: “ADANA TOZLU MÜCEVHER”
Aklımıza şu gelebilir; Adana’yı kayıp mı ettik?
Bu sorunun cevabı, Adana’nın varlığı deyince ne anladığınıza bağlıdır.
Şuraya şu bulvarı yaptık, buraya şu alt geçit, yollar kaldırımlar, bahçe duvarları içine alınmış siteler, birbirine geçişi önleyen evler, dostlukları, komşulukları engelleyen güvenlikli yapılar kurduk… Adana’yı yeniden inşa ettik… Adana’yı bataklıklar kenti olmaktan kurtardık… Daireler şu kadar ediyor, kiralar bilmem kaç kat arttı… Şehri yeniden kazandık diyorsanız, siz Adana’yı kaybetmemişsiniz. Zaten Adana sizin için hiçbir zaman olmamış.
Bir binaya bakınca gözünde dolar uçuşanlar, o binaya bakınca medeniyetin mirası olarak kavrayan ruhu anlayamazlar.
Bu anlayışsız bakış rantın ne olduğunu bile kavramaktan uzak. Yıktığı binaların medeniyetlerin bu güne yazdığı mektuplar olduğunu kavrasaydı, daha yüksek gelir elde ederdi.
Değerli Valim İlhan Atış valiliği döneminde bu gerçeği gördü ve “Adana tozlu bir mücevherdir. El birliği ile bu tozu üflemeliyiz” dedi. Bırakın bu tozu üflemeyi, biz bu mücevheri, yerle bir ettik.
MEDENİYETİN KİTAPLARI
Kentler, medeniyetlerin kitaplarıdır.
Bu kitabın harfleri malzeme, kelimeleri yapılar ve cümleleri de şehrin yerleşim alanlarından oluşur.
Bir şehri inşaat mühendisleri inşa eder ancak bunlara mimar ruh verir.
Bu nedenle mimarın eli değmeyen binalar ruhsuzdur. Soğuktur, iticidir ve insan yaşamına uygun değildir. En vahimi de kimliksizdir.
Mühendislerin inşa ettiği mimarların da ruh verdiği yapıların toplamı kent kimliğini ya da kimliksizliğini oluşturur.
Lizbon veya Floransa’ya hiç gitmedim. Bir şehir manzarası gördüğümde bunun Lizbon ya da Floransa olup olmadığını yüksek oranda anlarım.
Kimlikli kentler, varlıları ile kendilerini ortaya koyarlar.
Bu yapılar şehrin kimliğini dünden alıp yarına taşıyan yegâne varlıklardır. Dünden kalan her yapı yarına bırakılmış bir kütüphanedir.
Bu nedenle Güniz Baykam’ın “Yaptığım yapılarla değil yıktırmadığım yapılarla anılıyor olacağım” dediği zaman tepeden tırnağa irkildim. (Sayın Güniz Baykam’ın açılışta yaptığı sunum ile ilgili izlenimlerimi başka bir yazıya bırakıyorum.)
İskenderiye Kütüphanesinin yıkılması ne kadar insanlığa ve medeniyetlere karşı işlenmiş bir suç ise şehrin kimliğini yansıtan yapıların da yıkılması o denli affedilmez suçtur.