Konser Tarihi : 15 Kasım 2024
Konser Saati : 20:00
Konser Salonu : Adana Büyükşehir Belediyesi Konser Salonu
KONSER PROGRAMI
A.SCRIABIN : PİYANO KONÇERTOSU Op.20
- KODALY : GALANTA DANSLARI
- PROKOFIEV : SENFONİ No: 1
Şef : ROBERTO BALTAR GARDON
Solist : ÇAĞDAŞ ÖZKAN
ROBERTO BALTAR GARDON
Roberto Baltar, 22 yaşındayken Kuzey Almanya Radyo Filarmoni Orkestrası’nın (NDR Radiophilharmonie) baş obuacısı olarak atandı. O zamandan beri Lucerne Festival Orkestrası (LFO), Deutsches Symphonie-Orchester Berlin (DSO), Birmingham Senfoni Orkestrası (CBSO), Deutsche Kammerphilharmonie Bremen, Batı Avustralya Senfoni Orkestrası, Orquestra de Cadaqués gibi ünlü topluluklarla düzenli olarak konuk sanatçı olarak yer aldı.
Bernard Haitink, Sir Colin Davis, Riccardo Chailly, Andris Nelsons, Vladimir Ashkenazy, Sir Neville Marriner, Trevor Pinnock gibi şeflerle çalıştı.
Menuhin Festival Gstaad, Salzburger Festivali , BBC Proms , Edinburgh Uluslararası Festivali, Rheingau Müzik Festivali’ne katıldı.
Solist olarak başarımları arasında, Bilbao’daki (İspanya) Musika-Musica Festivali’nde Real Filharmonía de Galicia ile B. Martinu ve W.A. Mozart Obua Konçertoları ve Baş Şefi Andrew Manze yönetimindeki NDR Radiophilharmonie ile W.A. Mozart Sinfonia Concertante for Winds yer alıyor.
Coşkulu bir oda müziği sanatçısı olan Roberto, Danish String Quartet, Quantum Ensemble ve son kaydı uzman eleştirmenler tarafından mükemmel eleştirilerle karşılanan Airas Ensemble ile iş birliği yaptı.
Roberto, farklı İspanyol konservatuvarlarında ustalık sınıfları verdi, İspanya Ulusal Gençlik Orkestrası (JONDE), Galiçya Gençlik Senfoni Orkestrası (OJSG), Endülüs Gençlik Orkestrası (OJA) gibi gençlik orkestralarıyla çalıştı.
2016-2019 yılları arasında İspanya’nın Santiago de Compostela şehrinde Master of the Escola de Altos Estudos Musicais de Galicia’ da oda müziği profesörü olarak görev yaptı.
Müzisyen olarak gelişmeye devam etmek için Finlandiya’daki Akademisinde Maestro Jorma Panula ile şeflik yapmaya başladı, daha sonra eğitimini Royal Conservatoire Antwerpen’ de genişletti, burada yüksek lisans çalışmalarını cum laude olarak tamamladı .
Daniele Gatti (eski Baş Şef Royal Concertgebouw Orkestrası), Mark Stringer (Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi Prof.), Atso Almila (Prof. Sibelius Akademisi), Paul Daniel (eski Müzik Direktörü l’Orchestre National Bordeaux), Pablo González (eski Baş Şef İspanyol Radyo Senfoni Orkestrası RTVE) gibi şeflerden tavsiye aldı.
Arthur Nikisch Uluslararası Şeflik Yarışması (Bulgaristan), Erno Lanyi Uluslararası Şeflik Yarışması (Sırbistan) gibi çeşitli uluslararası yarışmalarda ödül sahibi oldu ve yakın zamanda Ferit Tüzün Uluslararası Şeflik Yarışması’nın (Türkiye) ilk edisyonunda ikincilik ödülünü kazandı. Yardımcı şef olarak Opera Ballet Vlaanderen (Belçika) ile iş birliği yaptı, 2016-2019 sezonlarında Orquestra Xove Vigo 430’un sanat yönetmenliğini yaptı . O zamandan beri Vaasa Şehir Orkestrası (Finlandiya), Sinfonietta Cracovia (Polonya), Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası (Türkiye), Camerata Antonio Soler veya Real Filharmonía de Galicia gibi orkestraları yönetti.
ÇAĞDAŞ ÖZKAN
Türkiye’nin önde gelen klasik müzik dergisi Andante tarafından “…en duyarlı duo piyanisti” olarak tanımlanan Çağdaş Özkan gerek vokal gerekse enstrümental eşlik alanında geniş bir repertuara ve tecrübeye sahiptir. Bu alanda ABD’nin en prestijli müzik okullarından biri olan The Juilliard School’daki Yüksek Lisans derecesini 2012 yılında tamamlayan Çağdaş Özkan, yine bu okuldaki eğitimi için “Borusan Müzik Bursu” ve American Turkish Society’nin sağladığı “Ahmet Ertegün Bursu” nu almaya hak kazandı.
ABD’deki eğitimi boyunca oda müziği, duo ve orkestra piyanisti olarak içlerinde Carnegie Hall ve Alice Tully Hall gibi konser salonlarının da bulunduğu birçok salonda konserler verdi.
The Juilliard School’da Naoko Tanaka (keman), Ron Copes (keman), Darrett Adkins (viyolonsel) Robert Jr. White (şan) gibi önemli hocalarla ve öğrencileriyle yakinen çalışma ve konserler verme fırsatını buldu.
Çağdaş Özkan Jonathan Feldman, Margo Garrett, Brian Zeger ile piyano eşlik, Prof. Ersin Onay ve Zarema Safarova ile solo piyano çalışmıştır. Ayrıca Tom Grubb ile Fransızca diksiyon ve vokal repertuar, JJ. Penna ile Almanca diksiyon ve vokal repertuar, Corradina Caporello ile İtalyanca diksiyon çalışmış, bu repertuarda önemli derecede tecrübe sahibi olmuştur.
Çağdaş Özkan 2010 yılında Aspen Müzik Festivali ve 2011 yılında Music Academy of the West gibi önemli yaz festivallerine katılarak ABD’nin ve dünyanın farklı yerlerinden gelen birçok müzisyenle ilişkiler kurdu.
2007 yılında Bilkent Üniversitesi’nden solo piyano dalında mezun oldu ve 2009 yılında Işın Metin yönetiminde Beethoven’in dördüncü piyano konçertosunu seslendirdi. Bununla beraber eşlik alanında Milos Repicky, Diane Richardson, Rita Sloan, Cameron Stowe; solo piyano alanında Hüseyin Sermet, Boris Bloch, Marcella Crudeli gibi isimlerle de çalışma fırsatını bulmuştur.
Müzik ile çok erken yaşta akordeon ile tanışan Çağdaş Özkan, hâlâ bu tutkusunu sürdürmekte ve bu alanda kendi düzenlemeleri dahil birçok popüler ve halk müziği parçalarını repertuarında bulundurmaktadır.
Çağdaş Özkan halen Bursa Uludağ Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarları bünyesinde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.
ALEKSANDR SCRIABIN
Tam adı: Alexander Nikolayevich Scriabin
Doğum : 6 Ocak 1872, Moskova, Rusya
Ölüm : 27 Nisan 1915, Moskova, Rusya
Scriabin erken modern besteciler arasında en çok yenilikçi ve çok özel durumlu bir piyanist ve besteci olarak tanımlanmıştır. Kariyerinin başlangıcında Scriabin, Frederic Chopin‘den ilham alarak çok lirik karakterli ama kendine özel tonlu müzik bestelemiştir. Ama, Schönberg’ in yeniliklerinden habersiz ve bağımsız olarak, kabul mistisizm akımına dayanarak, gittikçe müziğini atonal olarak bestelemiş ve bu nedenle 12 tonlu kompozisyon ve serial müzik akımlarının öncülüğünü yapmıştır. Rus Sembolist akımı bestecileri arasında önde giden bir besteci olarak da görülmektedir.
İyi bir piyanist olan annesi çok erken yaşta öldüğü ve babası diplomat olarak yurt dışında bulunduğu için Scriabin teyzesinin yanında büyüdü. Teyzesi onu bakımının yanında müzikal yetilerinin geliştirmesine de önem verdi. 1888’de Moskova Konservatuarına alınan Scriabin, orada Sergej Tanejew ve W. Safonow ile çalıştı.
1892’de en iyi derece ile mezun olduktan sonra piyanist ve besteci olarak ismini duyurmaya başladı.
Kariyerindeki ilk çıkışı, ona uluslararası turneler organize eden ve müziği ile bir menajer gibi koruyup ilgilenen M. Belajew sayesinde elde etti.
1898’de Scriabin öğrenim gördüğü yerde piyano öğretmeni olarak çalışmaya başlasa da 5 yıl sonra kendisini hiçbir şey tarafından kısıtlanmadan bestelerine, enstrümanına ve konserlerine adayabilmek için ayrıldı. Uğruna eşinden ve çocuklarından ayrılıp 1905’te evlendiği Tatjana Schljozer ile uzun süre batıda yaşadıktan sonra İsviçre’ye yerleşti.
1908’de Brüksel’e taşındı. Artmakta olan ününden haberdar idi.
1906-1907’de genişletilmiş bir turne sayesinde bu ününü Amerika kıtasına da taşıma imkânı buldu. Bu esnada Scriabin gittikçe daha çok ruhani ve sufi fikir ve taslaklarla uğraşmaya başlamıştı.
1910’de tekrar geldiği Moskova’da özenle büyük bir Teozofik eser üzerinde çalışmaya başladı. Bir kan zehirlenmesinin sebep olduğu ani ölümü eserini bitirebilmesine engel oldu.
Moskova’daki son yıllarında sembolistlere yakın oldu. Birçok piyano eseri ve senfoni yazdı. İlk dönem eserleri Chopin geleneğinde olsa da daha sonraki yıllarda Scriabin, Messiaen gibi 12 Ton müziğine kadar giden yeni modal düzenlemeler keşfetti. Artık Scriabin’e Nietsche, Bergson ve teosofiden etkilenen felsefi fikirlerini ifade edebilmek için müzik yetmemeye başlamıştı.
1908-10 arasında yazdığı senfonik şiir Prometheus’ da ilk kez renkli-piyano’yu (Farbenklavier) kullanmış, eserin 1915’te New York‘taki galası dünyadaki ilk ışık şovu olmuştur.
Hayatının son döneminde gittikçe daha çok vakit ayırıp tasarladığı eser, multimedyal bir “Muamma” üzerinde çalıştı. Hareketli mimari, dans, koku, renk, ton ve kelimelerden oluşan ve tüm düzeylere hitap edebilecek olan bir senfoni olacak olan bu eser Hindistan’da yarım küre şeklindeki bir tapınakta 7 günlük bir ayin ile gerçekleştirilecekti. Scriabin’ in yalnız‚ Planlı Bir Duruşma’ nın sözleri ile bazı müzikal fikirlerin taslağını hazırlayabildiği bu ütopik projenin katılanları yüce bir farkındalığa, kozmik bir bilince ulaştırması gerekiyordu.
Scriabin, döneminin bir çocuğu olarak kendisini gittikçe bir çeşit sanat mesihi olarak hissetmiş ve başlarını yaşadığı I. Dünya Savaşı‘yla sonuçlanan dünyadaki genel karışıklığı sezmişti.
PİYANO KONÇERTOSU 0p.20 Fa Diyez Minör
Besteleniş tarihi : 1896 – Mayıs / 1897 (Orkestrasyonun tamamlanması)
İlk seslendirilişi : Ekim / 1897
Rus besteci Alexander Scriabin’ in erken dönem eserlerinden biridir.
1896′ da Scriabin 24 yaşındayken yazmıştır, orkestra için yaptığı ilk eser ve bestelediği tek konçertodur . Scriabin konçertoyu 1896 sonbaharında sadece birkaç günde tamamlamış, ancak orkestrasyonunu ertesi mayıs ayında tamamlayabilmiştir.
Scriabin’ in 1905 öncesindeki eserlerinin genelinde olduğu gibi, bu yapıtın 19. yüzyıl sonu Alman romantizminin karmaşık özelliklerini kavramaya yönelik bir çalışma olduğu söylenebilir. Ancak son derece kısa bir sürede yazılmış olmasına rağmen bestecinin erken döneminin en göz alıcı eserlerinden biridir.
Belyayev’in baskısı ve bir gözetmen olarak Rimsky-Korsakov’u devreye sokmasıyla eseri büyük bir hızla tamamlamıştır.
Hem piyanistik özellikleri hem de sağlam yapısı açısından son derece başarılı olan bu eserin Scriabin’ in müziğinin tarihte yer almasını sağlayan özelliklerden uzak bir erken dönem eseri olduğu düşüncesinin de dinleyicinin aklının bir köşesinde durmasında fayda vardır.
Konçerto; 2 flüt ve pikolo, 2 obua, 2 klarnet, 2 fagot, 4 korno, 2 trompet, 3 trombon, timpani, yaylılar (birinci ve ikinci kemanlar, viyolalar, çellolar ve kontrbaslar) ve solo piyano için bestelenmiştir .Yapıt üç bölümden oluşuyor:
Bölümler:
- Allegro
- Andante
- Allegro Moderato
Ana tema piyano tarafından tanıtılır ve orkestraya aktarılırken piyano oktavlarla eşlik eder. Piyano yazısında genel olarak Scriabin’ in Chopin’e olan hayranlığı damgasını vurur. Ancak bu bölümün yapısına Liszt’in ortaya attığı “tematik dönüşüm” kavramı hâkimdir. Başlangıçta piyano tarafından duyurulan kırılgan içe dönük tema sürekli ton değişimlerinin yarattığı topoloji üzerinde dönüşerek renkten rene bürünür. Bu dönüşüm sürecinde orkestra ve piyanonun bütünleşik bir ilişkiye sahip oldukları söylenebilir.
İkinci bölüm Andante
Scriabin için “parlak mavi mistik bir anahtar” olan Fa diyez majör anahtarında başlar.
Tema ve varyasyonlar biçimindedir. Orkestra temayı tanıtır. Piyano ilk varyasyonla girer ve orkestranın temasına arpejlerle eşlik eder.
İkinci varyasyon daha hızlıdır ve allegro scherzando olarak işaretlenmiştir.
Üçüncü varyasyon yavaş bir cenaze marşıdır .
Dördüncü varyasyon allegretto olarak işaretlenmiştir ve karmaşık süslemelere sahiptir. Klarinet melodiyi tanıtır ve kontrpuanı solistle iç içe geçirir. Bölüm, temanın orkestraya geri dönmesiyle sona erer ve bu, ilk varyasyonla neredeyse aynıdır.
Üçüncü bölüm Allegro moderato
Bu bölüm de ilk bölümden materyal geliştirir. İlk tema ilk iki ölçüye yoğunlaştırılır ve ardından virtüöz bir arpej gelir.
Birinci bolümün açılışındaki temada yer alan ana motifi kullanan bir rondodur. Bu bolümün hem melodik yapısının hem de orkestrasyonunun özellikle Rus Beşleri’ni anımsatan karaktere daha yakın olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Daha sonra ikinci, daha lirik bir tema La majörde gelir ve ardından orijinal Fa diyez minör temaya geri döner ve bu tema kısa sürede güçlü bir şekilde geliştirilir. İlk temanın tekrar sunulduğu bir doruk noktası meydana geldikten sonra, ikinci tema bu kez Fa diyez majörde geri döner. Kısa bir son düşünceden sonra, La minöre bir modülasyon vardır, anahtar kısa ama muzaffer ve vurgulu bir koda için Fa diyez majöre geri döner ve üç yüksek sesli Fa diyez majör akoruyla sonlanır.
ZOLTAN KODALY
Doğum tarihi ve yeri: 16 Aralık 1882, Kecskemét
Ölüm tarihi ve yeri : 6 Mart 1967; Budapeşte
Macar besteci, etnomüzikolog, eğitimci, dilbilimci ve filozof.
Babası istasyon şefiydi ve hevesli bir amatör müzisyendi. Keman çalmayı küçük yaşta öğrendi. Ayrıca katedral korosunda şarkı söylerdi ve pek de resmi sayılamayacak bir müzik eğitimine rağmen beste yazardı.
1900 yılında Budapeşte Üniversitesi‘ne modern diller okumak için girdi ve aynı zamanda Budapeşte’deki Franz Liszt Müzik Akademisi‘nde müzik okumaya başladı. Orada Hans von Koessler, Kodály’a kompozisyonu (beste yapmayı) öğretti. Çalışmalarını tamamladıktan sonra bir yıl boyunca Paris’te Charles-Marie Widor ile çalıştı.
1905’te şarkıları toplamak için uzak köyleri ziyaret etti ve bunları fonograf silindirlerine kaydetti .
1906’da Macar halk şarkıları üzerine “Macar Halk Şarkılarında Strofik Yapı” adlı bir tez yazdı. Bu sıralarda Kodály, besteci ve yurttaşı Béla Bartók ile tanıştı ve onu himayesine aldı, halk şarkıları toplamada kullanılan bazı yöntemlerle tanıştırdı. İkisi hayat boyu arkadaş oldular ve birbirlerinin müziğinin savunucuları oldular.
Kodály, Béla Bartók ile Balkanlar‘ın halk müziklerini derledi. Kodály ‘ın orkestral ve oda müzikleri geleneksel Macar ezgileriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Kendi adıyla anılan Kodály Metodu ‘nu geliştirmiştir. Kodály müzik eğitimi yönteminin yaratıcısı olarak uluslararası alanda tanınmaktadır.
Macar müzik eğitiminin ancak Macaristan’ın milli ezgileri ve şarkıları ile başarılı olacağını düşünen Zoltán Kodály geliştirdiği yöntemin merkezine Macar milli ezgilerini koymayı hedeflemiş ve bu şekilde hem Macar müzik eğitiminin hem de Macar eğitim sisteminin milli bir şuurla gelişmesini sağlamış ve bu hedefinde başarılı olmuştur. Macaristan’ın müzik eğitimindeki başarısında Zoltán Kodály’ ın büyük etkisi olduğu, bu etkinin Macaristan’ın tüm eğitim modeline yansıdığı örneklerle ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Buradan hareketle binlerce yıllık tarihi, kültürü ve müziği (musikisi) olan Türkiye’nin de müzik eğitiminde ve eğitim sisteminde milli bilinç ve şuur bilinci ile kendi dokusuna uygun bir eğitim modelini geliştirmesinin önemine değinilerek birtakım önerilerde bulunulmuştur.
GALANTA DANSLARI
Eser, Budapeşte Filarmoni Derneği’nin 80. yıldönümü için sipariş üzerine bestelenmiştir. Kodaly’nin birkaç yıl yaşadığı Galánta’ nın (şimdi Slovakya’nın bir parçası) halk müziğine dayanmaktadır.
Besteci şunları söylemiştir: “O zamanlar ünlü bir Çingene grubu vardı… Bu, çocuğun kulağına gelen ilk orkestra sesiydi… 1800 civarında Viyana’da Macar danslarıyla ilgili bazı kitaplar yayınlandı, bunlardan biri Galánta’dan birkaç Çingene’den sonra müzik içeriyordu…” Besteci ana temalarını bu eski yayınlardan almıştır.
Kullanılan parçaların çoğu “verbunkos” (toplama) tarzındaydı – başlangıçta askerlik hizmeti için geliştirilen, ancak 1800’lerin başında bir Macar halk geleneğine genelleştirilen…
Kodály, parçayı 1927 piyano süitinin (daha sonra orkestra eşliğinde) “Marosszék Dansları’ nın bir devamı” olarak gördü.
Galánta Dansları; İki flüt, pikolo, iki obua, La’ da iki klarnet, iki fagot, dört korno, iki trompet , timpani, üçgen, glockenspiel, trampet ve yaylı sazlar orkestra için bestelenmiştir. Klarnet özellikle öne çıkar ve geleneksel tárogató’yu (tek kamışlı bir enstrüman türü) temsil eder.
Parça, beş bölümden oluşur. “Geleneksel verbunkos” müziğinin iki bölümlü yavaş-hızlı yapısını hatırlatıyor: Klarinet kadansına ve andante maestoso bölümüne doğru ilerleyen yavaş bir girişle açılıyor, ardından dört hızlı dans bölümü geliyor. Daha hızlı bölümler karakteristik bir senkoplu ritim benimsiyor.
SERGEİ PROKOFİEV
Tam adı: Sergey Sergeviç Prokofyev – Sergei Sergeyevich Prokofiev
Doğum: 27 Nisan 1891 Sontsovka (Donetsk Oblast)
Ölüm: 5 Mart 1953
Birçok değişik müzik türünü ustalıkla icra edebilen, bu özelliği ile 20. yüzyılın en önemli yorumcularından sayılan ünlü piyanist ve bestecidir.
Annesi bir piyanist babası ise zengin bir ziraat mühendisi idi…
Prokofyev’in olağan dışı müzik yeteneği 5 yaşında ortaya çıktı. Müzik eğitimi, annesinden aldığı piyano dersleriyle başladı. Bir süre sonra, dinleyicilerini aile dostları ve komşuların oluşturduğu konserler vermeye başladı. Üzerine eserler yazmak amacıyla temalarını not aldığı, küçük köpek yavruları adını verdiği bir not defteri tutmaktaydı. Annesi, St. Petersburg’da oturan babasını ziyarete gittiğinde, büyük şehrin müzik ortamını görmesi için Sergei’yi de yanında götürürdü. Bu geziler sayesinde Prokofyev, Rus bestecilerinin büyük çaplı yapıtlarını dinleme fırsatı bulmuştu. 7 yaşında ise satranç oynamayı öğrendi ve bu oyunu zamanındaki şampiyonlarla boy ölçüşebilecek kadar ustaca oynadı. Prokofyev’in hayatı boyunca bu ikili (müzik ve satranç) bir tutku olarak kaldı. Bu arada Gliere’in (1875-1956) öğrencisi oldu ve onun tarafından Glazunov’a (1865-1936) tanıştırıldı.
Petersburg Konservatuvarı’na yazılan Prokofyev, burada Liadov, Rimski-Korsakov ve Vitol’ün öğrencisi oldu. Ustalarının pedagojik akademiciliği ile pek bütünleşemeyen besteci, klasik öğretimin baskısına beceriksizce karşı çıkıyor, bu durumu tekniğini borçlu olduğu Yesipova ve orkestrayı tanımasına yardımcı olan Çerephin’le yaptığı çalışmalarla dengeleyebiliyordu. Böylelikle yaşadığı dönemin müzik ve sanat yaşamına dalan besteci, 1. Piyano Konçertosu, Toccata ya da Kumarbaz gibi son derece çeşitlilik gösteren yapıtlarda yavaş yavaş oluşan yeni bir dille kendini kabul ettirdi.
1902 yılında yorum dersleri almadan önce bile birkaç tane yenilikçi eser bestelemişti. İlk zamanlarında ürettiği bir Fa majör eserinde siyah notalara dokunmayı sevmediğinden si bemolü kullanmamıştı. Yeteri kadar teorik alt yapıyı öğrendikten sonra kendi tarzını oluşturacak denemelere başladı.
1910 yılında babasının ölmesi ilen birlikte ekonomik desteği de sonra erdi, ama bu süreye kadar edindiği ünü ile kendi yaşamını geçindirebilecek kadar para kazanabildi. 1918 yılının mayıs ayında hem Rusya’daki devrimin etkisi ile huzursuz ortamdan kaçmak hem de kendi deneysel müziğini yapabileceği daha rahat bir ortam bulmak için kalıcı bir süreliğine olmak üzere Amerika’ya doğru hareket etti. Müziğinin olgunlaşmasında önemli bir yere sahip olan film müziğine duyduğu ilgiden dolayı film endüstrisinde bulundu. Kendine ve diğer birtakım Rus bestecilerine ait kaydı bulunmayan piyano eserlerinin kayıtlarını yaptı.
San Francisco’ya ulaştıktan sonra hemen diğer ünlü Rus sığınmacılarla karşılaştırıldı. Bundan sonra da New York’ta bir solo konser vermek üzere yolculuğa çıktı. Bunu diğer konserler izledi. Bir opera bestelemek için bir anlaşma imzalamasına rağmen çeşitli sorunlardan dolayı bu opera macerası başarıya ulaşamadı ve bu başarısızlık Prokofyev’in Amerika macerasının da sonu oldu.
1920 yılında Rusya’ya başarısız bir şekilde dönmek istemediğinden dolayı Paris’e gitti. Burada kendisinin müziğine daha hazır olan bir ortam bulan Prokofiev, yarım bıraktığı işlerine geri döndü, onları bitirdi. Debussy, R. Strauss, Scriabin, Schönberg gibi bestecilerin yapıtlarını inceleyerek bunlardan kısa bir süre için etkilendi.
1917’den 1933’e kadar Avrupa’da bulunmuş olan Prokofyev, Diaghilev’le de tanıştı ve onun için baleler besteledi, operanın yanı sıra bunlar da Prokofyev için bir araştırma alanı oluşturuyordu. Çelik Adım (1925), Ateş Perisi (1922-1925) bu çalışmaları arasındadır.
1930’lu yılların başında Prokofyev’in evine duyduğu özlemin artması ile eserlerinin prömiyerlerini daha sık olarak kendi ülkesinde yapmaya başladı. Avrupa’ya pek alışamamıştı.
1927’de S.S.C.B’ne yaptığı bir geziden sonra, 1933’te buraya kesinlikle yerleşmeye karar verdi. 1934 yılında Prokofyev kalıcı olarak Sovyetler Birliği’ne geri döndü. Ailesi ise kendinden bir yıl sonra geri dönebildi. Sovyetler Birliği’ndeki değişen politikalar sayesinde kendine daha özgür bir alan bulabildi, yalnız bu politikalar Rus yorumcuların neredeyse tümüyle dışarı ile olan ilişkisini koparıyordu. İşte bu tarihten sonra, önünde çok verimli bir yoğun çalışma dönemi açıldı ve bunun sonucunda müzikçi büyük boyutlu yapıtlar oluşturdu.
Savaş ve Barış (1941-1942), Has Bir Adam (1947-1948) gibi operalar; Romeo ve Jülyet (1935), Taştan Çiçek (1949) gibi baleler; Aleksandr Nevski (1938), Barış Bekçisi (1950) gibi kantatlar bu eserler arasındadır.
Sovyet döneminin başlıca özelliği, temelde, açık seçiklikten, giderek artan yalınlıktan oluşmuş, ritimlerde ve klasik ama özgün biçimlere bağlılıkta kendini belli eden bir klasisizmdir. Gösteri biçimleri sayılan opera ve baleye düşkünlüğüne karşın Prokofyev, senfonik müzikten uzaklaşmadı. Bu anlayış içinde, besteci ilk yapıtlarını senfonik bir tarzda yeniden ele aldı: Ateş Perisi operası 3. Senfoni’ye, Müsrif Oğul 4. Senfoni’ye dönüştü. Daha başka yapıtlarını da süit biçiminde ele aldı: İskit Süiti; Üç Portakalın Aşkı, Teğmen Kije (film müziği, 1934); Romeo ve Jülyet…
Son olarak, ilk ustalarının etkilerinin birçok yapıtının kökeninde yer aldığı görülür: Bunlar arasında çok sayıda piyano parçaları, dokuz sonat, piyano ve keman için sonatlar; piyano, keman, viyolonsel için konçertolar, iki telli çalgılar dörtlüsü, divertimentolar ve uvertürler vardır.
1941 yılında geçirdiği ilk kalp krizi ile bozulmaya başlayan sağlığı savaş ve savaş sonrası yıllarda giderek bozularak ölmesine neden oldu.
SENFONİ No: 1 Op. 25 Re Majör
Bestelenme tarihi : 10 Eylül 1917
İlk seslendirme : 18 Nisan 1918, Petrograd, Rusya
Orkestra :Petrograd Devlet Orkestrası (daha sonra Leningrad Filarmoni Orkestrası)
Orkestra şefi : Sergei Prokofiev
Prokofiev, güneşli Birinci Senfonisi’nde Klasik dönem bestecileri Haydn ve Mozart’ın havadar üslubunu yansıtmıştır. Joseph Haydn ve Wolfgang Amadeus Mozart’ın klasik stilinin modern bir yeniden yorumu olarak bestelendi.
Senfoninin takma adı besteci tarafından kendisine verildi.
Klasik Senfoni’nin partisyonunda 2 flüt, 2 obua, 2 klarnet, 2 fagot, 2 korno, 2 trompet, timpani ve yaylılardan (birinci ve ikinci kemanlar, viyolalar, çellolar ve kontrbaslar) oluşan bir orkestra için bestelenmiştir.
Senfoni, Haydn ve Mozart’ın stiline dayalı olarak bestelenmiştir, ancak bunlara sıkı sıkıya bağlı değildir. Sıklıkla “neo-klasik” olarak tanımlanmıştır.
Eser kısmen, eğitmen Nikolai Tcherepnin’in öğrencilerine Haydn ve diğer bestecilerin şefliğini öğrettiği Saint Petersburg Konservatuarı’ndaki şeflik çalışmalarından esinlenmiştir.
Mozart’ın etkisi, hafif, havadar notasyonda ve dış hareketlerin hızlı tempolu telaşında belirgindir ancak bu etkiden bazı şaşırtıcı şekillerde sapmaktadır. Prokofiev’in kendi stili, temaların birincisine dönmeden önce komşu tonlara yukarı veya aşağı adım atma biçiminde fark edilir. Bu özellikle birinci hareketin ikinci teması ve gavot için geçerlidir.
Prokofiev senfoniyi kırda tatildeyken, piyanodan uzakta beste yapma egzersizi olarak kullanarak yazdı. Bu aynı zamanda onu, o sırada Petrograd ’da devam eden Şubat Devrimi’nin şiddetli sokak çatışmalarından uzaklaştırmaya da yaradı.
Senfoni dört bölümden oluşuyor:
- Final: Molto vivace
Birinci bölüm Allegro con brio
Re Majör tonundaki birinci bölüm sonat allegro’ su formundadır. Birinci bölümün ilk temasının canlı ve güçlü akorlarının ardından, ikinci tema flüt ile dinleyiciye duyurulur. İkinci temayı seslendiren flüt, viyolanın hareketli partisi ile iç içe geçen bir parti icra eder.
Sergi bölmesinde kemanların canlı akorlar eşliğinde çaldığı melodi ilk temayı oluşturur. İkinci tema birinciye kontrast olarak neşeli, ritmik ve daha geniş aralıklardan oluşur.
Gelişmenin ardından değişime uğrayan temalar farklı orkestrasyonla tekrarlanır. Yeniden Sergi bölmesinde ikinci temanın ana ton olan re majörde gelmesi Klasik stilin özelliklerindendir. Bölüm küçük bir koda ile son bulur.
İkinci bölüm Larghetto
La Majör tonundaki ikinci bölüm Lied formundadır. A-B-A formundaki bölümde ilk bölmede ritmik eşlik üzerine tiz oktavlarda kemanlar melodiyi çalarlar. B bölmesinde pizzicato’ lu bir yapı görülür. Son olarak A bölmesi değişikliklerle yeniden tekrar eder. İkinci bölümlerin Lied formunda ve karakterinde olması da Klasik stilin bir özelliğidir.
Üçüncü bölüm Gavotte: Non troppo allegro
“Gavot Dansı” dır. Klasik Dönem senfonilerin üçüncü bölümleri genel olarak “Menuet” dansıdır. Besteci bu eserde Menuet yerine “Gavot” kullanmıştır.
Katlı lied formunda olması bu bölümün “Menuet” ile aynı formda olmasını sağlar. Bu bölümün temasını besteci daha sonra “Romeo ve Jülyet” balesinde de kullanmıştır.
Gavot dansı biçiminde olan bu bölümde flüt partisini klarnet ile seslendirir.
Dördüncü bölüm Finale: Molto vivace
Sonat allegro’ su formundadır. Oldukça hızlı tempoda olan bölümde ana temanın ardından ikinci tema gelir. Gelişme bölmesinde temalar çeşitli şekillerde işlenir. Yeniden sergide temalar çok belirgin olmamakla birlikte ana tonda gelirler.
Bestecinin eserlerinde genel olarak görülen melodik çizgiler bu eserde de hakimdir. Genellikle melodi çizgilerinde kullanılan flüt de bu eserde önemli bir rol üstlenir. Bölümlerin tempo ve tonal özelliklerinde olduğu gibi form yapıları olarak da klasik stil öğeleri hakimdir.
İlk bölüm sonat allegro’ su, ikinci bölüm Lied, üçüncü bölüm Katlı Lied, dördüncü bölüm ise yine sonat allegro’ su formundadır.
Flüt partisine bakılacak olursa: Birinci bölümde flüt partisi, müzikal anlamda konuşan ve kelimeleri hecelercesine bir ifadeyle çalmayı gerektirir.
İkinci bölümde oldukça lirik, şarkılaşan, kemanlarla ünison bir şekilde devam eden bir parti bulunurken, üçüncü bölümde hafif ve uçucu gavot dansının karakterini yansıtan bir yazım görürüz. Dördüncü bölümde ise orkestraya aykırı, kuvvetli, şakacı olduğu kadar inatçı karakterde bir parti bulunur.
Taşar ERKOL