Ben Mehmet, 1993 Mersin doğumluyum. Lise bitimine kadar Mersin’de yaşadıktan sonra Viyana’ya gidip dört yıl kadar da orada yaşadım. Geçmişte yaptıklarım beni Çukurova Üniversitesi’ne getirdi ve şu an burada iç mimarlık eğitimi almaktayım. Bunun yanı sıra sürdürülebilir mimari ve akıllı mobilya sistemleri üzerine çalışmalar yapıyorum.
”Neden bunları yazıyorum?” sorusunun cevabı ise bu dönemki okul projemiz. Projenin konusuysa, bir müzik parçasından esinlenerek üç boyutlu bir mekan tasarımı yapmaktı. Bu mekanda insan veya işlev yoktu, sadece soyut bir mekan oluşturacaktık. Verilen konunun temelde bir çocuk gibi düşünüp, eleştirilme kaygısını bir kenara bırakarak, tasarımı, yaratıcılığı ve fikirleri, müzik ile ortaya çıkarmak olduğuna inanıyorum. Beni bu projede en çok heyecanlandıran şey ise, müziği duymak, hissetmek ve bu hislerin hayal gücüyle beraber neleri ortaya çıkartacağıydı.
Sonraki haftalarda ise oluşturduğumuz soyut mekanlara bir işlev yükleyerek çeşitli sanat eserlerinin sergilenebileceği bir müze haline getirmemiz istendi. Soyut, somuta dönüşmeye başladıkça yapının yapı tekniği, malzemesi, aydınlatma sistemleri, kaideler, tanıtım ekranları, broşürler, dinlenme elemanları gibi tasarlanması gereken bir çok detay ortaya çıktı.
Tasarım süreci, sorularla başlayıp, ”Müzik bana neleri çağrıştırır?” ritim. ”Ritim nedir?” hareket. ”Hareket ne anlam ifade ediyor?” zaman, gölge, gölgeler gibi çağrışımlar ve cevaplar üreterek kendime çıkış noktaları aradığım, bulduğum cevaplarla yapının tasarım dilini, tasarım bütünlüğünü oluşturmaya çalıştığım eğlenceli bir süreç benim için. Bu projeyi de şekillendiren iki temel fikir vardı; birincisi altın oran. Yapının plan şeması, oranları buna göre şekil aldı ve yapının belli bir geometrik düzenin olması yapım sürecini kolaylaştırdı. İkincisi ise hareketliliğin oluşturduğu gölgeler. Hareket ve gölge, müziğin bana çağrıştırdıkları arasından gelmişti. Ben de müze gibi insan sirkülasyonunun çok olduğu yani sürekli bir hareketliliğin olacağı bu mekanda, geniş açıklıklarla beraber bu hareketi kullanarak bir hareketli ışık/gölge oyunu oluşturmak istedim. Müzenin girişinde içerideki akışı, müze planını, sanat eserlerinin malzeme ve doku detaylarının verildiği ziyaretçileri karşılayan bilgi ekranları yerleştirdim. İçeride sergilenecek eserleri ise bende uyandırdığı duygulara göre gruplayarak bölümlere ayırdım. Yani ziyaret edenler müzeyi gezerken belli bir akışın içinde gezmesini istedim.
Tasarımın detaylardan oluştuğuna inananlardanım. Eminim aklıma gelmeyen, düşünemediğim daha bir çok detay vardır. Her gün yeni şeyler öğrenerek devam ediyoruz hayata.
BİR ÖĞRENCİ, BİR PROJE: ADANA MODERN SANAT MÜZESİ (Silvia Özler)
Şehirden uzak, bulutsuz bir gecede gökyüzüne bakın. Bir bakışta milyonlarca yıldızdan sadece binlercesini görüyorsunuz. Fakat bir kaç tane çok güzel parlıyor, o kadar yıldız arasından ortaya çıkıp kendini gösteriyor. Şu anda, gökyüzünün güzelliğini saklayan Adana’nın puslu ve sıcak havasında çok parlak bir yıldız görmüş gibi hissediyorum. Ama gökte de değil, yıldız da: parlaklığı tasarım yeteneği ile ifade eden genç bir üniversite öğrencisi. İsmi Mehmet Duru.
Mehmet, 1993 Mersin doğumlu. Lise bitimine kadar Mersin’de yaşadıktan sonra Viyana’da dil öğrenmeye gidip, şehrin üstün mimarlığından etkilenmiş. Şu anda Çukurova Üniversitesi İç Mimarlık bölümünde ikinci eğitim yılını tamamladı.
Mehmet’in son dönemdeki projesi ikinci sınıf seviyesinin çok üstünde. Yaratıcılığı sayesinde, soyut bir tasarımdan yola çıkarak bütün detayları çözülmüş bir Adana Modern Sanat Müzesi tasarlamış oldu.
Projenin konusu, bir müzik parçasından esinlenerek üç boyutlu bir mekan tasarımı yapmaktı. Bu mekanda insan yok, işlev yok, bir çeşit soyut mekan. Böylece projenin konusu “burada ne yapıyorsun” değil, daha çok “bu mekandan nasıl etkileniyorsun”. Öğrenciler form, mekan, ışık, renk, doku, açıklık ve kapalılık kavramları ile çalışarak projelerini geliştirdiler. Mehmet’in seçtiği müzik Lorn’un “Anvil” parçası. Projenin ana fikri ise Altın Oran.
İlerleyen haftalarda bu “müzik projesi” bir müze projesine dönüştü. İçinde sanat eserlerinin bulunduğu bir bina olarak şekil aldı. Sınıfta çok farklı ve ilginç tasarımlar oluştu. Mehmet’in tasarımı bunların arasındaydı.
Bu projelerin bir sonraki aşaması detay çalışmasıydı. Bu binalar inşa edilirse hangi yapı tekniği ile, hangi malzeme ile ve nasıl bir ışıklandırma sistemi kullanarak yapılacak diye öğrenciler değişik detay araştırmalarına yönlendiler. Bu araştırmalara göre binalarını değiştireceklerdi. Artık somut tasarımlar da değildi: gerçek malzeme ile yapılmış işlevsel binalardı.
İşte bu andan itibaren Mehmet’in projesi farklı bir yönde gelişmeye başladı. Müzeye isim koyarak sanki bu bina gerçekten varmış hissini verdi. Müzesini konulara göre böldü, girişteki danışma panosunda bu bölümlerin bilgisini planda işaret etti. Heykellerin kaideleri, eserlerin ışıklandırılması, insanların mekan algısını ve binaya hayat veren birçok detayı, bilgisayar çizimleri sayesinde gerçek oldu. Mehmet de bu çizimleri profesyonel seviyede yapıyor, tasarımını en iyi şekilde ifade ediyor.
Mehmet’in çizimlerini gören, müzeyi gerçek zannedip “bu bina nerede?” veya “Adana’da Modern Sanat Müzesi mi var?” gibi şaşırtıcı tepkiler veriyor. Gerçekten olsaydı Adanalı sanatçıların eserlerini sergileyen bu müzeyi Mehmet ile gezmek çok isterdim…
Silvia Özler
Haziran 2017