Adana’yı anlattılar

Adana’yı üzülerek anlattılar

Kentlerin ihtiyaç, beklenti ve hayallerine odaklanmak üzere başlatılan tartışma dizisinin ikinci durağı Adana oldu. ‘Adana’nın hayali dört yakasını bir araya getirmek’ başlığıyla düzenlenen söyleşide araştırmacı, gazeteci Nebil Özgentürk ile mimarlar Kaya Arıkoğlu, Ceyhun Baskın ve Kerem Erginoğlu Adana konusunda ilginç gözlemlerini anlattı.

Hızla büyüyen kentlerin ortak sorunlarını göz ardı etmeden, kente dair yapıcı, dinamik, ufuk açıcı tartışmalara platform oluşturmayı hedefleyen VİTRA’nın düzenlediği söyleşi, Yekta Kopan’ın moderatörlüğünde Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde yapıldı. Söyleşiye Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile Adanalı sanatçı Menderes Samancılar’ın yanı sıra çok sayıda vatandaş katıldı.

‘GEÇMİŞİN BİR HAFIZASI VAR’
Yekta Kopan’ın esprileriyle renk kattığı söyleşide ilk olarak mimar Kaya Arıkoğlu söz aldı. Arıkoğlu geçmişin bir hafızası olduğunu ve bunun çok değerli olduğunu belirterek, “Bu hafıza ile ancak biz bugünü değerlendirebiliriz. 1950 ile 60 arası Adana’da büyüdüm. 60’dan sonra yurt dışında kaldıktan sonra 1992’te tekrar döndüm. Benim çocukluk yıllarımda Adana, iki katlı evlerden oluşan yeşil bir kentti. Sokakları düzgün, kaldırımları var, bahçeli evler yeşilin içinde. Bu güzel evlerden kent merkezine yürüyebilirdiniz. Bu güzel bahçelerin arasında portakal çiçeklerinin kokusunu soluyarak yürüyordunuz. Adana bir köy değildi, medeni, modern bir şehirdi. Ama nüfusu 200 bindi. Şimdi biz buradan buraya geldik. Kuzey Adana apartmanlar içinde yükselen bir kent. Zaten bildiğim, tarif ettiğim Adana’nın merkezi de yıkıldı, kuleleşti. Bu mahalle sevgisi, toprağa bağımlılık, doğayla yaşamı olan Adana’nın hayatı bambaşka bir şey oldu. Şimdi acaba ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Demek ki Adanalılar toprağa yakın ve komşularıyla beraber yaşarlarsa mutlu oluyor. Buranın böyle bir şansı vardı. Çünkü iklimi buna çok uygun. 9, 10 Ay bahçede yaşanabilecek bir şehirden bahsediyoruz. Bu fırsatı kaçırdık, bence yazık oldu. Belki de Adana böyle sonsuz bir kent olarak büyüyeceğine bu varlar üzerinden 200 binlik öğeler halinde veya küçük kentler halinde büyüseydi, aralarında yeşil alanlar olsaydı, her biri kendi içinde eski Adana’nın benzeri olurdu. Bu ancak planlamayla olabilirdi. Adana’nın nereye gideceğinin, çizimini ve tarifini yapmadık. Sadece imar planının verdiği yönetmelikle biz buraya kadar geldik” şeklinde konuştu.

‘HER ANADOLU ŞEHRİNİN KADERİ BU’
Daha sonra söz alan mimar Ceyhun Baskın ise 1990’ların başında yakalanan çok önemli bir fırsatın kaçırıldığını vurgulayarak, “Adana mimari anlamda ‘hasta halen nefes alıyor, iyi değil. Fakat umut var. Bitkisel hayatta da olsa iç organları devam ediyor’ diyebiliriz. Ölü doğmuş bir durum da var. Bu da kuzey Adana. Burada mekansal planlama hiç ve tasarım yapılmamış bir şehir. Yüreğir’de az katlı ve plansız yapılaşma yürümüş durumda” diye konuştu.

Ödüllü Mimar Kerem Erginoğlu da Adana’nın çok köklü bir şehir olduğuna dikkat çekerek, “Bu şehri kazıyınca altında önemli değerler var. Bu değerler sadece eski Adana için de değil. Bazı küçük müdahalelerle bir takım iyileşmelerin yapılabileceği görüşündeyim. Bunlar iyi etki ile çevresinde dalga dalga bir takım gelişmeler sağlayabiliyor” dedi.

‘ADANA OLARAK ÇİRKİN BİR KENTİZ’
Son olarak söz alan Adanalı Nebil Özgentürk konuşmasına kendi hazırladığı Adana insanlarını konu alan kısa belgeselini izleterek başladı. Özgentürk, Adana’dan 17 yaşında gittiğini anlatarak şunları söyledi:
“Bütün bu yıllar içinde Adana’ya getirdiğim arkadaşlarım oldu. Çok mutlu olduklarını söylediler, anlata anlata bitiremediler. Ama hepsi son cümlede şehir ‘ne kadar çirkin’ dediler. Ben bu sözleri 35 yıldır hep duydum. Hakikaten biz Adana olarak estetiği olmayan çirkin bir kentiz. Kuzey Adana 1990’lardan itibaren çok çirkin yapıldı. Güney Adana daha da çirkin. Çocukluğumda da çirkindi. Yine insanları güzeldi ama bütün sokaklar estetikten yoksundu. Olağanüstü bina ve eski sokakları var. Ama o sokaklar sadece fotoğraflarda kalmış. Adana’ya gelişimde babamın mezarına gitmek istedim. Sırf kentin o sokaklarını, benim doğum büyüdüğüm o sokaktaki o çirkinliği görmemek için bazen gözümü kapadığımı hissediyorum. Gerçekten böyle gittikçe bozulan bir Güney Adana var. Kuzey Adana’nın 1 milyonda 1 bütçesiyle şu güzelim Tepebağ, Yaşar Kemal’in 2 yıl hamallık yaptığı Büyüksaat arkasındaki çarşı, Vakıflar Çarşısı, 150, 200 yıllık Osmanlı’dan kalan mahallelerimiz var Ama şimdi korkunç bir yapıda ve bir Allah’ın kulu, Güney Adana’ya bir iğne atmıyor. Bu kadar insanıyla, sıcak insan karakteriyle bilinen gerçekten de çok rahat edilen bu kentte ne var bir estetik sağlanabilseydi, Yarım asırlık bir katliamdır bu. Kuzey Adana’da sen rant dünyalarıyla bir uydu kent oluşturacaksın ve çok kötü bir kent olacak. Kenti uzun yıllar yönetenleri suçlamak gerekiyor belki de. Kentin ortasında bahçe kalmasını çok isterdim. Kellemi keserim, o bahçelerin korunması için ben her şeyimi verebilirim. Düşünsenize binaların arasında 18 dönüm portakal bahçesi. Kokularıyla, renkleriyle, yeşili, sarısıyla. Bunu korumak mümkün”

Kaynak: Hürriyet