Ali Raşit Karakılıç’ın portre sergisi Korart Galeri’de devam ediyor

“Siz hangi portrede saklı kaldınız; hangi fısıltıda tutsak?”

Bir sanatçı için olgunluk çağı ne zaman başlar? Çeşitli kıstaslardan söz edebiliriz buna yanıt vermek için. Ancak Ali Raşit Karakılıç’ın ister olgunluk çağı olarak tanımlansın isterse arayış; gerek malzeme gerek estetik, gerek kurgu, gerekse biçem olarak yepyeni ve bir o kadar heyecan verici bir dönemin kapılarını araladığını söylemek yanlış olmaz.
“Dönüşüm / Transformation” sergilerinde de hurdalıklarda, eskicilerde yakaladığı ‘anları’ tuvale ve tuvalden başka pek çok farklı zemine aktarıyor, bunları kesip biçerek tekrar tekrar dönüştürüyor ve yepyeni bir bütün oluşturuyordu. Tüm bunları yaparken de yapı bozumcu bir anlayışla öze kavuştuğunu, ‘sıradan’ anları yapıtlarına taşısa da rastlantısal olana mesafeli durduğunu söylemek mümkün. Oysa bu yeni işleriyle Karakılıç, yepyeni bir hikaye anlatmaya başladığını, hikayesini anlatabilmek için ‘tüm’den gelen her veriye açık olduğunu gösteriyor. 
Sıkça dolaştığı hurdalıklarda yeni serüvenleri için esin kaynağını bulmaya devam ediyor Karakılıç. Bu kimi zaman retinasından içeri sızan bir kadraj, kimi zaman ise ömrünü çoktan tamamladığı düşünülerek bir kenara atılmış bir hurda parçası. Ancak rastlantısal olanla ilişkisi daha samimi ve ‘buyur etmek’ten hiç çekinmiyor. Yeni işlerinin temel malzemesi olan klima radyatörleri de böylesi bir berrak zihnin algısı sayesinde giriyor Karakılıç’ın bu dönemine. 
Anadolu’nun ana tanrıça kültünden ikonalara, Göbeklitepe’nin sırları ve muhteşemlikle bezeli öyküsüne göz kırpan bir sergiyle karşı karşıyayız. Farklı formlardaki bu yeni yapıtlarının fark edilmeyi bekleyen detaylarında malzemenin kendine ait dilini, öyküsünü bir an bile yadsımıyor sanatçı. Tam aksine bu dili kendisininkiyle bütünleştirerek üslubunu ve anlatımını kuvvetlendirirken izleyicisiyle bunu paylaşmakta bir an için bile tereddüt etmiyor. Sanatçı, bu dünyanın halet-i ruhiyesini dışlamadan, inadına umutla; suretleri, duyguları, bütün bunlara tanıklık edenleri ve bu suretlerin etrafındaki fısıltıları işliyor hurda klima radyatörlerine. İncecik levhaları ışığın dokunuşunu hesaplayarak kıvırıyor, eğip büküyor. Bu bükülmelerle yeniden hayatın tarifini yapıyor. Dünyanın anlam çoğulluğuna en kişisel, en mahrem, en özverili dokunuşlarıyla katkıda bulunuyor. Bu yapıtlarda usta desen anlayışı ve ışık bilgisiyle birlikte bir zanaatkâr yan var. Sanatçı malzemesini çok iyi tanıyor ve ‘dinliyor’. Çevresindeki gündelik hayatı yakından inceliyor, sonra gördüklerini alegori ve mitos malzemesi olarak kullanıyor. Seçtiği sıra dışı malzeme sadece formuyla sanatçının diline katkıda bulunmuyor aynı zamanda gerçek işlevi de sanat diline, biçime ve öze sessizce sızıyor.
Sanatçının betimlediği portrelerin farklı duyguları ve içlerindeki tarifsiz enerji, kanallar arasında gezinerek ‘soğuyor’. Bu zamanının tanığı suretler bir bakışta demir parmaklıklar ardında tutsak, bir bakışta parmaklıklarını ardında bırakıp izleyicisinin yanı başında dikiliveriyor. ‘Portre’, kelimenin kökeni itibariyle ‘yeniden üretmek’ demek. Sanatçının deyişiyle, “Geçmiş, yaşanmışlık ve anıların toplandığı büyük bir yüzey”. Karakılıç’ın ruh haritalarını çıkardığı işleri buradan bakınca tam yerinde, tam zamanında, tam da yerli yerinde. İzleyiciyi ise şu sorular bekliyor:
Siz hangi portrede saklı kaldınız; hangi fısıltıda tutsak? Ya da bildiğiniz her şeyi bir sarmalın sonsuz döngüsüne uğurlayıp gelecek işaretlerin izlerini mi sürmeye başladınız? 
Bu ‘genç’ zihnin ürünleri sıra dışı, heyecan verici… 

Zeynep Şanlıer Tansuğ 
Aralık 2015